bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Hava güneşliydi, yüzüne serin ve rahatlatıcı bir esinti vuruyordu. Köpekler kedileri ve yoldan geçen arabaları kovalamıyordu, parkta, bahçede oyun oynayan çocukların neşeleri bütün sokağı dolduruyordu. Kuşlar ötüyor, kulakları tırmalayan motor sesleri gelmiyordu, sanki bütün taşıtlar bozulmuştu. Herhangi bir derdi sıkıntısı da yoktu, bahar dönemi vize sınavları çok güzel geçmişti, yakın arkadaşı olmasa da hoşlandığı kız buluşma teklifini kabul etmişti, hayatında her şey bir düzene girmeye başlamıştı ancak içinde bir huzursuzluk vardı. Her şey tam istediği gibiyken dünyada en çok sevdiği, değer verdiği kişinin yanına giderken göğsü sıkışıyordu sanki çok kötü bir şey olmuş ya da olacakmış gibiydi.
Marketten annesinin en sevdiği şeyleri almıştı. Büyük karamelli bir pasta, karışık meyve suyu ve yemelere doyamadığı çikolatalı kurabiye almıştı, hayatta en çok sevdiği kişiye onun en sevdiği tatlıları alıp onunla güzel bir sohbet etmek istiyordu. Annesi ile ettikleri sohbetin onun göğüs sıkışmasını alacağını, hayatında güzel giden şeyleri annesi ile paylaştığında annesinin ondan daha çok sevineceğini, mutlu olacağını çok iyi biliyordu. İçinde ona karşı bitmek ve tükenmek nedir bilmeyen bir saygı da vardı. Gece, gündüz, ağır, hafif demeden çalışan, doğru düzgün bir eğitim almadan kendi ayakları üstünde durmaya çalışması başlı başına büyük bir marifetken sırtında hem bir çocuğun hem de hayırsız bir kocanın yükünü almış olması hayran olunası değil de neydi. Cennet bu kadının ayakları altında olmayacaktı da kimin ayakları altında olacaktı. Annesi onun hem sırdaşı hem kahramanı hem de en değerli varlığıydı.
Göğsündeki bu sıkışmadan bir an önce kurtulmak için adımlarını hızlandırdı, bir çırpıda sokağı geçti evinin önüne geldi. Anahtarını çıkarıp dış kapıyı açtığında daha da hızlı hareket ediyordu, merdivenleri koşar adım çıktı, kapılarının önüne geldiğinde dirseği zile bastı ama kapıyı açan olmadı, annesinin komşuya gittiğini düşündü. Elindeki poşetleri yere bırakıp cebinden anahtarını çıkardı ve kapıyı açtı. İçeri girdi, poşetleri mutfağa bıraktı banyoda elini ve yüzünü yıkayıp mutfağa geri döndü. Annesine bir iki defa seslendi ama yanıt gelmedi. Annesinin evde olmaması bir yerde iyiydi, şimdi güzel bir masa hazırlayıp annesine sürpriz yapabilecekti. Sadece misafirler geldiğinde ortaya çıkan yemek takımları ve bardakları ile güzel bir masa kurdu, pastayı çok dikkatlice dilimledi, kurabiyeler biraz daha süslü görünsün diye onlardan bir piramit yapmaya çalıştı. Masa bayağı bir eksikti, bir börek, kısır ya da mercimek köftesi de olsaydı daha güzel olurdu diye düşündü. Parası böreğe yetmemiş kısır ve mercimek köftesi yapmayı da bilmiyordu ama bu kadarının bile annesini mutlu edeceğini biliyordu. Tatlılar yendikten sonra keyfin çatmanın zirvesine ulaşmak için çayı da demledi.
Masayı hazırlamasından bir saat geçmişti ama annesi hala dönmemişti. Ne zaman geleceğini öğrenmek için annesini aradı. Annesinin telefonunun sesi içeriden geliyordu. Telefonunu yine evde unutmuş diyerek annesinin telefonunu aramaya başladı. Salondan sonra annesinin odasına girdiğinde bütün dünyası başına yıkıldı, göğsündeki sıkışma kalbine de sıçradı. Gözleri doldu, eli, ayağı titremeye başladı. Ayakta duracak gücü kalmamıştı bir anda, kısa sürede kendini toparladı annesinin yanına koştu. Yerdeki sandalyeyi kaldırıp üstüne çıkıp annesinin boğazından ipi çıkardı, hızlı bir şekilde onu yatağına yatırdı. Annesini yatağa yatırırken yatağın üstünde bir kağıt gördü, üzerinde “oğlum beni affet” yazıyordu. Ağlamaya başlamıştı artık, annesi nefes almıyordu, kalbi atmıyordu. Hemen ambulansı aradı, sonra okul kulübünden öğrendiği kadarıyla suni teneffüs yapmaya başladı. Suni teneffüs yapmak için annesinin yüzüne yaklaştığında annesinin yüzündeki morlukları yeni fark etmişti. Annesini hayatını kurtarmak için çabalarken içinde hala daha bir umut vardı, birazdan sağlık görevlileri gelecek ve annesini kurtaracaklardı. Sağlık görevlileri geldi duruma el koydular ama yapacak bir şeyin olmadığını, annesinin geri döndürülemeyeceğini söylediklerinde içinde tuttuğu feryadını bütün gücüyle dışarı verdi.
Feryadını duyan komşular birer birer gelmeye başladı, “vah vah çok da gençti” , “niye yapmış bilen var mı” , “kesin o kocası yapmıştır” , “gün yüzü göremedi garibim” lafları evin içerisinde dolmuştu…
bu da böyle bir hikaye denemesi, yorumlarınız benim için değerli, eksik etmeyin efenim.