bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. ......

    “Üşüyeceksin, içeri gel.” derken beline özensiz sarılan havlu düştü ve ayaklarının çevresine yayıldı. Bir bütün olarak oldukça çekici bir erkek karşımda, yağan karın altında hafif buğulu bana bakıyordu. Adımlarım kendiliğinden hızlandı. Ona ulaştığımda kadehi uzattı bana. “Şunu iç, ihtiyacın var.” Daha ilk yudumda kadehte sunduğu şeyin, açtığım şarap olmadığını anladım. Kokuyu tanısam da tanıdığımdan farklıydı. Hayır. Kadehin içindeki kırmızı sıvı açtığımın dışında da bir şarap değildi. Ne olduğunu anlasam da kendime itiraf edemediğim sıvıyı içtim. Son damlasına kadar. Bu defa şehvet de dahil bütün iç güdümlerim daha dudaklarıma değer değmez tükür ve kadehi at dese de hayır. Kadehi dudaklarıma götüren elime ve azgın bir açlıkla kadehe saldıran ağzıma engel olamadım. Son damlaya kadar.

    Sonrası? Sonrası bulanık. Kadehin içindeki sıvı daha dudaklarıma değdiği anda etkiledi. Bilinen herhangi kimyasaldan çok daha hızlı etkiledi. Kendimden geçmedim, ama kendimden geçtim. Başka biri oldum. Kendime hakim olamadım. Daha doğrusu bedenime. Bedenim bilincimin önüne geçip kontrolü ele aldı. Hayatımda ilk defa.

    İtiraf etmem gerekir ki kadehten sonrası net değil. Tıpkı kapıda çıplak dikilen siluet gibi kar fırtınasından bir perdenin arkasında. Hatta kafamdaki kopuk, bulanık görüntüler sanki benim anım değil de, çok eskiden, kafamın güzel olduğu bir gece izlediğim bir filmin sahneleri gibi.

    Hatırladığım kadarıyla. Seks vardı. Haşin bir seks. Kırılan kemik seslerine kadar haşin. Kanlı. Vücutlardan akan kan... Görüntüden ziyade kokusu. Kırılan ama sanki kırılmamış kemikler. Acıyan ama acıdan keyif olan iki vücut. Defalarca tek beden olan iki vücut. Kanepede, halıda. Kırılan mobilya sesleri. Kırılan cam sesleri. Görüntülerden öte seslerin ve hele ki iyice güçlenen kokuların kafamda çok daha net olması.

    Bir süre. Bir süre ne kadar tanımsız değil mi. Bir süre birkaç saniye de olabilir, birkaç sene de. Kullanan kişinin kullandığı yere ve betimlediği zaman parçasına göre tanım kazanan ya da kazanmayan. Bir süre sonra kendimden geçtim. İşte bu yaşamış olmama rağmen benim için bile tanımsız kalan bir süre. Ağır fiziksel aktiviteye rağmen yorgunluktan ziyade hazdan dolayı kendimden geçtim ve tıpkı alkolün limitini ilk defa zorlayan bir ergen gibi onun kollarında gözlerim kapandı.

    İÇİMDEKİ “ŞEY”

    Gözlerimi açtığımda öncelikle yoğun ışıktan rahatsız oldum. Bir süre nerede olduğumu anlayamadım. İstemsizce güneş gözlüğü ararken elime kırık cam parçaları geldi. Ortadaki cam sehpanın kırık parçaları arasında sızdığımı anlamam bu şekilde gerçekleşti. Ağrıyan göz kapaklarımı açıp başımı kaldırdım. Hayır sehpa niyeyse yerinde kırılmaktansa taşındığı pencere önünde kırılmıştı. Parlak kış güneşi de doğrudan gözlerime geliyordu. Keskin cam parçalarına aldırmadan doğruldum. Canım yanıyordu. Ama keskin cam parçalarından ziyade sanki ağır bir hastalıktan uyanmışçasına sızlayan kemiklerim. Gözlerimi ovuşturdum ve çevreme baktım. Gizemli yabancı orada değildi, ancak salon tam bir savaş alanına dönmüştü. Mobilyalar yer değiştirmiş ve bazıları sehpa gibi parçalar halinde. Sert seksten hoşlansam da bu kadarı benim için bile fazlaydı. Üstelik her ne kadar zihnimi zorlasam da önceki gece, yabancının bana verdiği kadehi kafayı diktikten sonrası tamamen bulanıktı kafamda. Adam belki de mutfaktaydı. Doğruldum. Kırık eşyaların ve cam parçalarının arasından dikkatlice yürüyüp mutfağa yöneldim. Açtım. Daha önce hissetmediğim kadar aç. Mutfağa yönelmem doğrusu adamı bulmaktansa açlığımı gidermek adınaydı. Mutfağa geçmeden holdeki boy aynasında vücuduma baktım. Her ne kadar önceki gece tam anlamıyla net olmasa da vücudumda ne en ufak bir morluk ne de kesik göze çarpıyordu. Çıplak vücudumu dikkatlice inceledim. Tek fark bir gecede belirgin bir şekilde solan ten rengimdi. Ancak biraz daha dikkatli bakınca tek farkın bu olmadığını fark ettim. Gözlerim de değişmişti. Tıpkı yabancının gözleri gibi, kızıl kahveydi artık. Normalde siyaha çalan koyu kahve gözlerimde kızıl bir ton açıkça görünüyordu. Ellerimle tekrar ovuşturdum gözlerimi ve aynaya yaklaştım. Belirgin bir şekilde ortadaydı. Her ne kadar inanmak istemesem de artık öncesinden bile daha parlak ve kızıl kahveydi gözlerim. Orada durdum ve uzun uzun bedenimi süzdüm. Isırıldığımı çok net hatırlıyorum, boynum. Bileklerim, ayak bileklerim, ayak parmaklarım ve parmaklarım. Boynumu derin ısırmış ve emmişti. En ufak bir morarma ya da diş izi olmaması son derece garip geldi. Daha garibi ise iki gün önce, kaynar çayla, ofisteki iş arkadaşımın yanlışlıkla yaktığı sol kolumdaki yanık izinin tamamen iyileşmesi oldu. Şaşkınlık içerisinde gözüm sağ baldırıma kaydı. Hayır. 14 yaşında kaykay yaparken başarısız bir atlama deneyi esnasında daldığım cam korkuluk, ve kırılan camın sağ baldırımda açtığı, ve asla geçemeyen iz yerinde yoktu. Açık kahve, bacak kıllarım pürüzsüz cildim üzerinde o olay hiç yaşanmamışçasına bana bakıyorlardı. Şaşkınlıktan kaygıya kayan bir hisle bacağıma dokundum ve kıllarım dışında elime o tanıdık yara izinin pütürlü hissi gelmedi.

    Gayri ihtiyari mutfağa gittim. Çekmeceden elime gelen ilk keskin et bıçağını aldım. Aynanın karşısına geri döndüm. Aynadan bana bakan “yabancının” gözleri koyu kahve olsa da belli belirsiz kızıllık açıkça görünüyordu loş ışıkta. Sol elimdeki bıçak istemsiz karnıma yöneldi. Refleks olarak sağ elim karnımı kavrasa da, onu indirdim. Keskin bıçakla göbek deliğimin hemen üstünden başlayıp göğüslerimin arasına kadar çizdim. Evet canım yandı. Evet, açılan yarıktan kan aşağı doğru süzüldü ve ayaklarımın arasında yere damlamaya başladı. Ve tekrar evet. Aynadaki çarpıcı herifin karnından aşağı doğru akan kan şehvetin daha önce bilmediğim, tanımadığım bir kapısını açtı. Koyu kırmızı parlamaya başlayan gözlerim aynada gördüğüne inanamadı. Ancak gözlerimin inanamadığının gerçekleşeceğini biliyordum. İçten bir yerden biliyordum. Keskin bıçağın açtığı derin kesik göbek deliğimden başlayarak kısa saniyeler içinde göğsüme kadar kapandı. Cildim pürüzsüz. Sadece göğsümde kandan bir iz. Bıçak hala sol elimde. Sağ elimin işaret parmağı kandan izi sildi. Yaradan en ufak bir iz kalmadı kan silinince. İşaret parmağımı istemsizce dudaklarıma götürüp yaladım. Doyasıya. Kendi kanımı daha önce bilmediğim bir açlıkla yaladım. Sanki günlerdir bir şey yememişim gibi yaladım. Zaten koyu kızıl olan gözbebeklerim parmağımı yalarken iki kor parçasına dönüştü. Açlık. Tarif edilemez bir açlıkla dizlerimin üstüne çöktüm ve yere damlayan kanı yaladım. Kendi kanımı. Hiç faydası olmadı. Tersine açlığım sanki daha da arttı.

    .....

    #265059 aigai | 4 yıl önce
    0kişiye özel