peşinden koşulacak bir duygu değildir, çünkü adı üzerinde, bir "duygu"dur, üzüntü gibi, endişe gibi, özlem gibi, kızgınlık gibi gelip geçicidir.
ancak diğerlerinden daha değerli olduğunu düşünüp peşinden koşmamıza sebep olan şey de, bizi diğer duygulardan daha iyi etkilemesidir. "daha çok" etkilemesi de demiyorum bu arada çünkü üzüntü de, kızgınlık da, mutluluktan daha çok etkiliyor insanı, daha uzun sürüyorlar, daha kalıcı oluyorlar, özlem de mutluluktan daha şiddetli hissediliyor mesela. mutluluğun değerli olmasının bir sebebi daha iyi hissettirmesi, diğer sebebi de uçucu olması, uçucu olan şeyi, kalıcı olan şeyden daha değerli algılıyoruz.
uçucu olduğu için, bir anlık yakalandığında o anın değerini bilmek lazım, o anı kavrayıp "şu an mutluyum ve bunun için müteşekkirim," diyebilmeyi yeni yeni alışkanlık haline getiriyorum, inanın çok da güzel bir his veriyor bu.
dün mesela, aslında çok sıradan bir gündü, eğer farkındalık anını atlamış olsaydım günün özeti sadece "uyandık, bir şeyler yedik, bir şeyler izledik, kitap fuarına gidip birkaç kitap aldık, yine bir şeyler izleyip bir şeyler yedik, eşim oyununu oynarken ben de dizinin dibinde aldıklarımızdan bir şeyler okudum, gün bitti..." olacaktı. oysa bir an, fuara gitmek için hazırlandığım kısacık bir an şunun farkına vardım: on sekiz, on dokuz yaşımdaki halim, bugünkü halimi görse kafayı yerdi sevinçten. günü sevdiğim insanla, ki o zamanlar bile ona aşıktım zaten, onunla birlikte başlattım, gözümü açınca onu gördüm, beraber bir şeyler yedik, evden dışarı çıkana kadar en sevdiğim gotik karakterlerden biri hakkında yapılmış bir animeyi izledik, beraber, aynı zevki ve heyecanı duyarak, tüm zevklerimizin benzer olduğu, birimizin bir zevkinin diğerinin başka bir zevkini tamamladığı bir insanla beraber olmanın coşkusuyla bir şeyler izledik, beraber kitap fuarına gidecektik, hazırlanırken arkada tıngırdasın diye bir caz çalma listesi açmıştım, fıkır fıkır, şıkır şıkır bir his doğdu içime, yükseldi ve işte o an mutluydum, hayatımın herhangi bir anında, o ana gelebildiğim için mutluydum. o ana dek çekilen üzüntüler, sıkıntılar belki de o ana ulaşmak içindi, bunun farkında olmak bana kendimi çok iyi hissettirdi ve bu benim hayatımda sıradan bir gündü. o mutluluğu hissetmek için özel bir şey yapmamış, o mutluluğun peşinden koşmamıştım. çok iyi hissettim, hem de çok. ama uçucuydu, uçacağını da biliyordum ve yine güne normal bir şekilde devam edene kadar o anı içime çektim. yoksa sonra fuara gitmek için bindiğimiz ring otobüsü zamanında kalkmadı diye, fuarda gereğinden fazla para harcadım diye, eve dönerken açlık ve yorgunluk hissedip güçsüz düştüm diye çok kez başka hislere de geçtim, çünkü hayat böyle, mutluluk da sürekli değil, yorgunluk da, güçsüzlük de, sıkıntı da...
ama en uçucusu ve en büyülüsü olduğu için mutluluğu, peşinden koşmadan elde ettiğimiz her an fark etmemiz lazım işte. farkında olursak aslında her zaman mutluyuz belki de, çünkü bu hayatta olduğumuzu kendimizin on beş - yirmi yıl önceki halimize bir göstersek sevinçten kim bilir nereleri tavana vurur...