insanın çevresinden, yakınlarından kendini kısmen ya da tamamen soyutlamasıyla, iletişimine bir şekilde ara verme eylemi.
esasen, bir savunma mekanizması.
hemen herkesin bileceği üzere, salyangoz, sümüklü böcek, kaplumbağa gibi ilk akla gelen kabuğu olan canlılar, bir tehlike anında, ya da uyurken, kabuklarına çekilirler. orası "ev"idir onların. işte insan da böyledir bir nevi. duvarları vardır. istediklerine kaldırırlar onları, istemediklerine bir blok daha dizerler. bazense, tam kaldırırken o barikatı, aniden vaz geçerler ve üzerinize kapanır koca sütunlar. artık bu korkudan olabilir, endişeden belki. ya da sadece uykusu gelmiştir. kaplumbağa gibi.
insan ruhu, pek çok bilimsel deneye/araştırma konu olsa da, asla tam olarak çözümlenemeyecek bir olgudur. çünkü kişinin benliği, beyninin çalışma şekli ve taşıdığı psikoloji onunla entegredir. bembeyaz bir şey aniden kapkara olabilir. ama bu pek tabi dengesizlik sayılmaz. kişinin ruh hali, tıpkı zaman gibi, akan giden her şey gibi, değişkendir.
yorulan insan, kendi kabuğuna çekilir. çevresel faktörler, polifonik, anlamsız gürültüler, bir amaca hizmet etmeyen duygusal baskılar bunları tetikler. kimi zamansa, insan her şey iyiyken bile yoruluverir işte. o bıkkınlık hissi, üstesinden gelinmesi zor bir hâl alır yavaş yavaş. bir şekilde bertaraf edilebilir belki ama, bir türlü gelmez insanın içinden. hani canı tatlı çeker bir insanın da, oturduğu/yattığı yerden kalkıp da mutfaktaki buzdolabında hazır bulunan o kâseyi almaya üşenir, böyle bir şey.
böyle zamanlarda, o kabuğun etrafındaysanız, kapıyı bir kaç kere tıklatmakta fayda var. ilkinde hiç cevap almayabilirsiniz. ikincisinde, rahatsız edilmek istenmediği için, kişinin tepkisiyle karşılaşabilirsiniz. üçüncüsünde, yapmacık bir samimiyet görebilirsiniz. zor evet ama, aldırmamak icap eder bu üç durumda da. söz konusu hadiseyi kişiselleştirmeden, halihazırda değilken, ısrarlı bir tavırla o çevresel faktörlerden biri haline gelmeden, ılıman iklimde kapıyı tıklatmak lazım. hani evde türk kahvesi kalmamıştır da, bir pişirimlik komşudan alırsınız akşamın kör saati. o naiflikte. sonuç hüsran olacaktır yüksek ihtimalle, yani üç ihtimal de pek iç açıcı değil ama, bazen katlanmak gerek işte. kendi hislerine rağmen yapabilmesi lazım insanın bunu. yüzde yüz başarmak da çok gerçekçi değil elbet. ha, tabi tibet'te falan tapınaklardaki gurular tarafından, ruhsal çakralarınız tamamen aktif hale getirildiyse, işiniz basit tabi.
velhasılıkelam, biri böyle olmaya başladıysa etrafınızda, ya da zaten varsa, olduğunu görüyorsanız, sağduyulu olmaya çalışın. olamayacaksınız evet. ama deneyin. sonuç vermeyecek evet. ama vazgeçmeyin. o kabuğun içine sizin de girebilmeniz pek zor, kabuktan geri çıkarmaksa imkansızdan biraz daha kolay. dolayısıyla, çok ağlayacaksınız belki. üzüntüden hırçınlaşacaksınız, o zaten kabuğunda dinlendiği için bunları görmeyecek, haykırsanız da duymayacak ya da duysa da kalkıp mutfaktaki buzdolabından o kâseyi almayacak. ama siz böyle hissederken, üstelik savaşmanız gereken sadece geçmesi için gereken zaman da değilken, gülümsetmeyi deneyin.