bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
......Kemerburgaz TEM ayrımına kadar yoğun bir trafikten geçtikten sonra sileceklerin zor yetiştiği kar yağışı altında Kırklareli yoluna girdim. Tam o noktada şehvetime yenik düştüğüm için az çok pişmandım. Takılmadım. Altımdaki araba tam bu mevsim düşünülerek tasarlanmış olduğundan tüm dikkatim yolda Durusu Kavşağı’nda ana yoldan ayrıldım. Neyse ki karayollarının kar açma aracı benden yarım saat kadar önce geçmişti. Buna rağmen tipi halinde yağan kar yolu tekrar beyaza boyamıştı. Artık gelen geçen tek tük kamyonu da saymaysanız yolda başka araç, hele hele benim gibi binek otosu kullanan bir tek manyak yoktu alacakaranlık bastırırken. Ki kalın bulutların ardındaki güneş yerini geceye teslim ettiği vakit kamyonlar bile tamamen çekildiler.
Ara ara, yolu kaplayan ve iyice kalınlaşmaya başlayan kar tabakası üzerinde hiç beklemediğim kurt izleri, kenardaki bir çalının ardında parlayan gece yaratıklarının gözleri derken, o gün çiftliğe gidiyor olmamın kesinlikle yanlış karar olduğuna inandım. Neyse ki artık çiftliğe yaklaşmıştım.
15 dakikalık mesafedeyken, yolun sol tarafında bir siluet dikkatimi çekti. Önce belli belirsiz gördüm karın üstünde yatan kişiyi. Karın üzerinde çıplak yatan adamı. Şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. En az bir saat önce geçmiş olan bir kamyonun belli belirsiz izi dışında yolda benden başka hareket halinde tek bir araç yoktu. Kar üzerinde iz yoksa bu adam nereden gelmişti? Silineyazmış bir sürüklenme izi gördüm. Ama kolların karda bıraktığı ize bakılırsa bu adam ormandan kendi kendine yolun kenarına sürünmüştü. Yaşıyor mu? İlk sorum bu oldu arabayı yanında durdururken. İtiraf etmek gerekirse arabayı kendimle savaşarak durdurdum. Bu havada, akşam çökmüşken, kimsenin geçmediği ıssız bir yolda bir adamın çıplak yatıyor olması bildiğim bütün fizik kurallarıyla çelişti. Hayır tekerlek izleri sürünme izlerine oranla taze olsa biri attı derdim. Muhtemelen cesetti. Muhtemelen izleri kaybolmak üzere olan kamyondan atılmıştı. Kim bilir büyük ihtimal bir mafya hesaplaşması, belki de kıskanç bir kocanın marifeti. Eğer adam cesetse dokunmadan sürüp gitmeye karar verdim. Neyse ki kar en geç bir saat içinde arabanın açtığı izleri zaten kapatacaktı. Eğer ölüyse, ki büyük ihtimal ölüydü, bu adamı kendi sırlarıyla bırakıp arabaya atladığım gibi çiftliği gazlayacaktım. Arabayı durdurduktan sonra kapıyı açmam belki yarım dakika sürdü. İçimden, derinden gelen bir ses aklını mı kaçırdın be adam, gazla git diyordu. Birkaç defa çok yaklaştım sesin dediğini yapmaya. Ama yapmadım. Kapıyı açtım. Sırt üstü karın üzerinde yatıyordu. Gözleri kapalı olsa da görünürde yara izi yoktu. Tam ayağımın ucuyla dokunduğumda, göğsünün belli belirsiz kalktığını gördüm, ve ayağımla dokunduğum kolu hareketlendi. Yaşıyordu.
Hiç vakit kaybetmeden kucakladım. Buz gibi. Ceren’in pitonundan bile daha soğuk bir insan teni. Donmak üzere olmalıydı, belki de bazı organlarını kaybedecekti. Arka kapıyı açtım ve boylu boyunca koltuğa yatırdım. Kızıl kahve saçı ve uzun sakalı, sırım gibi kaslı ince uzun yapısıyla, ve sakalı gibi kızıl göğüs kıllarıyla oldukça çekici bir adamdı. Ama rengi en az bir ceset kadar soluktu. Buz beyazı. Arabanın içi sıcaktı, deri ceketimi çıkarıp üstüne örttüm, elim yüzünün üstündeyken belli belirsiz, kağıt kesiği gibi bir acı hissettim. Bir iki damla kan dudaklarına değince gözleri kocaman açıldı. Kızıl kahve, daha önce hiç görmediğim bir kızlıktaki gözleri belli belirsiz parladı. Neredeyse sönmekte olan bir sobadaki kor parçaları gibi.
Vakit kaybetmeden sürücü koltuğuna yerleştim. Bir karar vermem gerekiyordu. Ya çiftlik, ya da İstanbul’a geri dönüş. Ancak yolda kalma ihtimali korkuttu. Ki kalırsam adam hayatını kaybedecekti. Bir cesetle beraber bana ait olmayan arabanın içerisinde mahsur kalacaktım. Çiftliğe doğru arabayı sürdüm. Biliyorum. Belki de çiftlikte ölecekti. Belki de kurtarılma sınırını çoktan geçmişti.
Bu karmaşık düşüncelere boş verdim. Tüm dikkattim buz pateninden ziyade slalom kayak pistini andıran yolda sürdüm arabayı. Ki hakkını vermek lazım. Eğer benim ‘önden çekişli’ alfa romeo spider olsaydı muhtemelen o yolun sonu gelmezdi. Hele ki tentesi kapanmayan arabada, yanımda donmuş bir cesetle...
Bu düşünceler içerisinde vardım çiftliğe. En güzel sürpriz benim için dumanı tüten baca oldu. Ben her ne kadar komut vermeyi unutsam da sevgilim çoktan çiftlikle ilgilenen aileyi aramıştı ben yoldayken. Ev, en azından şöminenin yandığı salon ve yine tahminen şöminesinin yandığı yatak odası sıcacık olmuştu. Fuat seni seviyorum. Benim aklıma gelmeyenleri düşünüyor olman da seni sevmemim bir diğer nedeni. İşte tam bu nedenlerden dolayı acımasızca cezalandırılmayı hakkediyorsun.
Kollarımda deri ceketime sarılı, henüz kendinde gelememiş adam, elimin izin verdiği ölçüde cebimden anahtarı çıkarıp, zorlukla ön kapıyı açıyorum elimin el verdiği derecede çabukça. Çılgıncasına hızını arttıran tipi açık koyu kumral saçımda çoktan beyaz bir iz yaptı. Eğer 10-15 dakika daha tereddüt etsem arabanın bütün avantajına rağmen yolda kalacağım gerçeğine kıkırdayarak içeri girdim. Antreden salona geçtiğimde cayır cayır yanan şömineden kaynaklı sıcak hava buz gibi yüzüme çarptı...