1. son günlerde ayyuka çıkan yeni mülteci akınının sonucunda tekrar tartışılmaya başlanmış olan, hastalıklı olgu. olgunun kendisi değil hastalıklı olan, bunu benimsemek başlı başına bir ruh hastalığı.

    türkiye, osmanlı devleti'nin 17. ve 18. yüzyılın ortalarına doğru olan dönemindeki kadar kuvvetli olsa idi, aman dileyeni bağrına basmasına kimse ses çıkarmaz hatta aksi durumda devlet erkânı eleştirilirdi. ama ülke zaten darboğazda, sınırlarımız içerisindeki vatandaşların sorunları giderilemiyorken, maddi imkansızlıktan insanlar intihar falan ediyorken, önceliğin bunda olmaması abesle iştigal. önce kendi milletini ve vatandaşını düşünmek ırkçılık olarak nitelendirilemez.

    afganistan ise mevzumuz, yıllar yılı süregelen bir işgal söz konusu ve amerika da artık orada savaşı kaybettiğinin bilincinde. şimdi oranın halkı taliban'ı hak ediyordur, etmiyordur, ben ne toplum bilimciyim, ne de orada yaşamadan, gözle görmeden sağlıklı empati kurabilirim, doğrusal yargıda bulunamam.

    ama ve lakin, amerika'nın tarumar ettiği, yıkıp geçtiği, bozuluma uğrattığı bir toplumun yaralarını sarmak, bu ülkenin öncelikli işi değil. neden orta doğu'da bir süper güç ülkenin dağıttığını her seferinde çeşitli kapitülasyonlara karşılık bu ülke üstlenmeli ki?

    altını çiziyorum, bu ülke isviçre olsa misal, refahlıktan rahat götümüze batıyor olsa artık, zaten en önce biz koşalım o düzenden kaçan insanlara. yapmazsak, ayıp. insanların kendilerine ayrılmayan devlet yardımlarına, borç içinde yüzmelerine, işsizliğe, atanamamış memuriyetlerine, sektöründe iş imkanı bulamamış yüksek öğretim mezunlarına ve pek tabi yuva kurmuş, inşa edeceği gelecek karanlık olduğundan, çocuk gibi muhteşem bir duygudan kendilerini soyutlamak zorunda kalışlarına bir tepki vermesi gayet doğal.

    burada söz konusu olan her hangi bir millet ya da halk değil, yabancı uyruklu insanların, zaten ülke kendi vatandaşlarına yetemezken, ekstra böyle bir yük altına girilmesine verilen bir reaksiyon. bu gayet anlaşılabilir bana kalırsa da. ülkede herkes düzgün şekilde hayatını idame ettiremiyor. iş veren de dertli, işçi de dertli, işsiz zaten keder çıkmazında. mülteci de yaşamını sürdürmek için ekmek kazanma derdine düşecek, normal şartların daha altında iş bulması çok basitleşecek ve türk vatandaşının iş bulması daha da zorlaşacak. deseler ki, yep yeni fabrikalar kurulacak, işsizlik ortadan kalkacak, mülteci kardeşlerimize de devlet tarafından yardım yapılacak, yine bir derece ortalık karışmaz. işte o zaman aşırı tepki verene ırkçı dersin ya da hiç fikir beyan etmeyene liboş dersin.

    ama bu demek değil ki karşı argümanı sunan adamla kavga edesin. ne gerek var ki? sanıyor musunuz ki sizinle tıpatıp aynı düşünen, merkez olarak fikir tabanında buluştuğunuz fakat detay tartıştığınız insanlar olursa sadece bir arpa boyu yol gidebilirsiniz? ne farkınız kalıyor ki ülkedeki bölünmüşlükten, sizin gibi düşünmeyen adamın ifade şeklini beğenmiyorsunuz diye ondan nefret ederek? zaten şikayet ettiğiniz, değişsin bu düzen, sandıkta artık bu adamlar galip gelmesin diye haykırdığınız bu değil mi? onlar öylesini yapıyor, siz de böylesini. ben arada hiç bir fark göremiyorum.

    bir insanın fikrini aşırı saçma bulabilir, hatta kendisinden de hoşlanmıyor olabilirsiniz. buna o fikri ifade ediş şekli de, fikrin kendisi de sebep olabilir. ama bu sebeplerin hiç biri, insani saygıyı yok sayamaz. lafa gelince, herkes kitap kurdu, herkes tarih/toplum bilimci, herkes çağdaş. ta ki ucu kendine dokunana kadar. samimi olmuyor, bilesiniz.

    1975'den bu zamana kadar değişmeyen tek bir gerçek var bu ülkede. sağcının da solcunun da aşırısı aynı bokun farklı renk kombinleri. ülke düzelsin mi istiyoruz, koalisyon destekleyiniz. ne solcu parti ne de sağcı parti bu ülkede tek başına iktidar olursa, bu devran bitmez.
    #263021 mangetsu | 4 yıl önce
    0düşünce akımı