eğer çiftler açık ilişki yasamıyorsa "aldatma" olarak tanımlanacak eylem.
yeni evli biri olarak bundan 20 yıl öncesine göre daha farklı baktığım hareket. gençken evli biriyle beraber olduğumda önemsemezken, şu anda tek eşli ilişki formatı içerisinde tekrar gerçekleştirecegimi düşünmedigim hareket.
iki kere deneyimlediğim olay. ha tabii tek gecelikleri, vaktinde tekirdağ'da arabanın arka koltuğunda gecenin yarısı gerçekleşen 15 dakikalıkları saymıyorum. hepsi kayıt dışıdır. ilki benim acemilik yıllarına denk gelir. 19 yaşındayım, ilk fuck buddyim. ev arkadaşı yeni mezun mimar ablam, ben de çiçeği burnunda mimarlık öğrencisi. daha idealistiz, ruhlarımızı şantiyelere satmadan önceki dönem. evde her duvardan zincirler sarkıyor, duvarlarda kafes telleri, odamda keith herring minderleri, abuk subuk bir ev, bir de hırak-i şerifte. neyse, magnet kelimeler bulmuşuz bir yerden. her sabah mikrodalgaya, buzdolabına o gün nasıl hisstiğimizi falan cümle kurup yazıyoruz. şimdi bu benim partner, bir de 40larında taş gibi bir adam o zamanlar, geldi bana. seviştik, oynaştık, koklaştık derken mutfağa geçtik, kahve faslı. evli olduğunu biliyorum arkadaşın. takmıyorum. beni bağlamaz; kendiyle, evli olduğu kadını ilgilendirir. duygusal bir bağ yok aramızda. neyse. meğer varmış benim görmediğim misinalar; işte o kelimeler vesile oldu çekilip beni rahatsız etmelerine. "ay ne güzel kelimelermiş bunlar. bir kısmını bana verir misin? kızım okula başladı bu yıl, okumayı sökerken işine yarar." kahveyi püskürtüyordum. nasıl bir dumur. "o" kadını hiç düşünmüyordum. ama 7 yaşındaki ufak çocuk. drama queen olacağım ya, hemen gözümün önünde siyah beyaz ayşecik belirdi yüzüme tükürüyor, ben de o kıl topağı çam yarması, zincirli, yırtık kotumun üstüne kendimi suzan avcı peruğuyla görüyorum. olur bende böyle anlık görüntü belirmesi. neyse... fazla renk vermedim. ama soğudum adamdan, üstelik keyif de alıyordum o zamanlar. telefonlarına, e-postalarına cevap vermemeye başladım. eh, o da soğudu. kısacası kestim o ilişkiyi. ne bileyim, kadın olsam ikinci kadın olmayı kaldırmazdım zaten. ya da açık ilişki yaşamayan bir erkeğin ikinci erkeği olmak asla bana göre değil. argümanım da, kadından alamadığını benden alıyor. bir yerde doğru olmasına doğru da, işte hayat matematik değil ki. ikincisi gerçekten dumurdur. ancak rusya coğrafyasında yaşanabilecek olaylara güzel bir örnek teşkil eder. şimdi benim inişiyle çıkışıyla, kavgasıyla gürültüsüyle, tutkusuyla ama en çok da gözlerimi kör eden aşkıyla 6.5 yıl süren bir ilişkim oldu. olan oldu, çok sular aktı, dönülmez noktalardan geçtik, gerçekle yalan birbirine karıştı; sonuçta 2011 eylül'de ayrıldık. o dönem belarus'ta bir şantiyede çalışıyorum ben. kötü oldum, istifa ettim, intiharın eşiğindeyim. inanılmaz bir yalnızlık. normalde out olduğum halde yiyorsa şantiyede ol da göreyim. paylaşamıyorum hiç bir şeyi. kestim keseceğim bilekleri. hayata tutunmak istedim. çivi çiviyi söker hesabı. ayrılığın üçüncü günü, kalan son duble rakımın üstüne bir şişe şarap içtim. kesmedi, votka on the rocks devam ediyorum. neyse efendim, göz ekmek bıçağında, baktım olacak gibi değil, çivi çiviyi söker dedim. duyduğum bir kulüp var. club şeş-a yani 6-a gideyim dedim, ama böyle artık çakırkeyifliği falan aşmışım biraz. neyse, kıt rusçamla taksi çağırmayı beceremedim. en yakın metrodan yaklaşık 3km mesafede, soğukta düttürü bir deri ceketle yürüyünce biraz açıldım kendime geldim. gizli saklı ilkel bir mekan olan kulübü bulmam da bir yarım saat sürdü. öyle bir polis korkusu var ki, şeytan gelse bulamaz. ama azim tabii ben de şeytanın bulamadığını bulurum. içerde taş çatlasın 20 kişi falan var. saat de erken biraz 12 civarı. neyse, bir salınıp bara yürüdüm. tekila sun rise ısmarladım. (allah belamı versin, rusya'da nasıl özencik bir haraket, millet hardcore votka şat, üstüne kola ve turşu takılıyor. bir masalara bak, manyak ısmarlamadan)afili süslü püslü yanar söner kokteylimi alıp döndüm, bütün gözler üstümde. anam bunlar zaten aile gibi, herkes birbirini biliyor. kendimi çok az zaman bu kadar iyi hissetmişimdir. o ne bakışlar. direk egzotik erkeğim. artık, arap mı derler, latin mi derler kendi öngörülerine kalmış. bulsalar yiyecekler beni. seviyorum şu kuzey ülkerinin gey barlarını. işte ben böyle yarı sarhoş aldım şemsiyeli yanıp sönen kokteyl elimde, 20 saniye geçmedi bir çift bitti yanımda. normalde sevmem üçlü takılmayı. yapmam da ama, işte o gece çivi çiviyi sökecek ya. elemanlardan biri 40ların sonu, hafif kalantor tipli, öteki böyle ben diyeyim 20 sen de 18 sevimli bir oğlan. sevgililermiş. aldılar beni aralarına, masalarına götürdüler. votka şişesinin biri geliyor, biri gidiyor. onlarda ingilizce kıt, bende rusça. neyse elemanda bir ipad var. gtranslate sağ olsun, kırık dökük anlaşıyoruz. oraların tanınmış rejisörüymüş artık google'ın yalancısıym. oğlancağız da sözde üniversiteye yeni başlamış belarus taşrasının baharından yeni minske düşmüş. neyse ben birini alıyorum, dönüyoruz pistte, diğerini alıyorum dışarıda sigara çekerken yiyişiyoruz. dj tanıdıklarıymış şerefime lady gagalar çalıyorlar. artık götüm nasıl kalktı öyle böyle değil. ama kafamın bir arka kısmında kızgın demir gibi ayrılık acısı dağlayıp duruyor. neyse biz mekandan oldukça erken bir vakit çıktık. takside gidiyoruz. bu birini aradı, telefondan da bir kadın sesi geliyor. meğer kadın bunun eşiymiş. buyurmuş, sofralar kursun, hizmette kusur etmesin. nasıl yani oldum. dumur. siz birlikte yaşamıyor musunuz, sevgili değil misiniz? evet diyorlar. biseksüel misiniz? hayır. ya o kadın? çok iyi kızmış, çok uysalmış falan filan. gittik eve, hakikaten böyle gençten, ezik bir kadın var. kuş sütü eksik bir sofra kurmuş mutfakta. votkalar çıkmış. şaraplar açılmış. bunların blin dediği etli ya da tatlı krepler, tavuklu jöleler, domuz sosisli böreğimsi bir şeyler. kadın böyle boynu bükük, merhaba deyip salondaki çekyatına döndü yattı. ama belli ablam gayet alışık. artık uyuyabildiyse. biz bir gürültü, sanırsın herifleri 10 yıldır tanıyorum. neyse yedik içtik şiştik. artık ben iyicene sarhoşluk sularındayım, kaç şat yaptım hiç bilmiyorum. ama iyi içici olmama rağmen 2 gün kendime zor geldim bak. bir de evveliyatı var. şat yapıp üstüne şarap. neyse, artık iş oynaşma kısmına geldi. başta dokunmalar falan iyiydi. iyice havaya girdim derken vicdanım mı diyeyim, bilinçaltı mı diyeyim, artık ayrılığın acısı, alkolün etkisi, ama en önemlisi de o kadıncağızın ezik hali ben delirdim. türkçe ben yanlış bir şey yapıyorum diye don paça pantolonu ayakkabı ceket elimde. sabahın 6sında minsk sokaklarında hüngür şakır hülya koçyiğit adımlarıyla koşarak bir evime dönüşüm vardır ki allah düşmanımı böyle çıldırtmasın. deli olduğumu sandılar herhalde, yani ben olsam öyle sanırdım bir de def-i bela hesabı horoz keserdim. aman ne düşünürlerse düşünsünler. ben yok, paso dedim. evlilerle bir daha asla. daha da çiviyle çiviyi sökmeye çalışmadım. pasa pasa ayrılık acısı yaşadım. neyse, evliler benden uzak olsun. en azından eşlerini görmeyeyim. evlilerle birlikte olan arkadaşlara gani gani sabır diliyorum. zor zanaat. benim harcım değil. seks neyse de, aşık olmak ölüm olmalı evli birine. her daim ikinci olmak. saklı olmak. benim harcım değil.