1. evet yine içip de geldim. bu sefer çok çok sevdiğim ortodoks deist bir abim ve ağzına içki sürmeyen, namazında niyazında çok sevdiğim bir arkadaşım ile. üç esnaf-tüccar-tedarikçi-ihracatçı malum muhabbet ticaret. öncelikle esnaf ve tüccar arasında bizim kendi yaklaşımımız bakımından o kadar keskin ve kalın bir çizgi var ki, öncelikle buna değinmek istiyorum.

    esnaf, zararına da olsa verdiği sözün arkasında duran, kişiliğini ve vicdanını ticaretin önüne koyan insandır. tüccar, kısa vadede kazancına bakan, en ufak fırsatları sonuna kadar değerlendiren, ticari geçmişini umursamadan, daha iyi bir müşteri bulduğunda eski müşterisini bırakabilen insandır. en basit örnek ile, veresiye-peşin resmindeki veresiye esnaf, peşin tüccardır. bir de şunu söylemeden edemeyeceğim: mesela, gezi parkında "yokarı gaçtılar abey" diyen göt lalelerini de esnaf diye genelliyorsunuz ya, o kadar çok ağırıma gidiyor ki...

    esnaf-tüccar ayrımına şöyle bir örnek vereyim, ha bir de gizli tüccarlık olayına. son dönemde beni ciddi bir zarara uğratacak bir ticaretim oldu. işi daha az bir zararla kapatabilmek için başka birisine teklifimi sundum. karşı tarafın "abi önemli olan seni zararından kurtarmak, senin işini çözmek" cümlesi bir esnaflık örneği iken, daha ucuza ürün kapatmak işin gizli tüccarlığıydı. o kişiye ihtiyaç kalmadan, zarara uğramadan işimi çözdüm, ama laf ağızdan çıktı bir kere. zararına da olsa, bana yardımsever bir tavırla yaklaşan kişiye de ürünleri verdim. işte bu da bir esnaflık örneğiydi. "bu adam ne olur ne olmaz ileride başka bir işimizi görür, küstürmeyelim" düşüncesi de işin gizli tüccarlığıydı. neticede süryaniler ne kadar tüccar olsalar da, hal hatır bilen, birbirini kollayan insanlar :)

    aslında değinmek istediğim konu bu da değildi. bir ortodoks deist, bir muhafazakar ve bir kuantumcu agnostik ne konuşacaktık, tabi ki mevzu tanrıydı :) en son hatırladığım cümlelerim "yaşadığımız evreni yaratan tanrı eğer beni ona iman etmediğim için cezalandırıyorsa, ki sonuna kadar cezalandırma hakkını kendisinde görse ve buna yetisi olsa da, kalben eminim ki onun da bir tanrısı var. bu sistem üst tanrı, bir üst tanrı, daha da bir üst tanrı şeklinde devam edip, bükülüp, çembersel bir döngüye dönüşüp, bir noktada bizim evrenimizle kesişiyor olabilir" şeklindeydi.

    mevzu aslında bu da değildi. en son teletubbie gibi birbirimize sarılıp da ayrıldık. asıl mevzu işte buydu. birbirimizin düşüncelerine ve inançlarına saygı duyabilmekti. karşı tarafın düşünceleri bize saçma gelse de ona düşünce ve inançlarından bağımsız, onun bir insan ve karakter olarak bizim için değerli olduğunu ona hissettirebilmekti.

    ermenisi, rumu, süryanisi, kürdü, türkü, lazı, çerkezi, alevisi, sünnisi, ateisti, deisti, muhafazakarı, o kadar renkli bir toplumuz ki ve toplumsal uyum ve barış adına dünyaya örnek teşkil edebilecek öyle bir altyapıya sahibiz ki, bir anlasak. bir o kadar da toplumsal kıvılcım yaratmaya müsait bir ülke. ve maalesef son on yıldır bilinçli bir ayrıştırmanın içindeyiz. işte tüm bunlar ama bir üst tanrı, ama mutlak tanrı, ama tesadüf, ama hiçlik-yokluk, bunların nazarında her türlü tüm anlamını yitiriyor.

    diyeceklerim bu kadar. "iyi de itiraf nerde yarraaam" diyecek olursanız, ilk cümlede -yine içip de geldim- :) hepinize kucak dolusu selamlar :)
    #261781 nicholai rosicky | 4 yıl önce
    0anket