stoacı, yeryüzünde insanlara göre tanrısal kalan bir bilgelik ve durumsal farkındalık içerisinde, her aldığı nefeste evreni içine çekerken onun dengesini de içselleştirir, her verdiği nefeste etrafına adaletin kokusunu salar ve her bastığı yerde adaletin izini bırakır; ruhu, yüzü ve vücudu, cesaretinin ve doğruluktan ödün vermemenin bedeli olan bir çok irili ufaklı yara ile bezelidir, hiçliğin gerçek anlamının farkında olmasının ona kazandırdığı ölçülük ise onu tam da onun için kesilmiş bir toga gibi sarıp sarmalar. o kendi kendisini dünyaya sürgün etmiş, yırtık ve kirli elbiseler içerisinde kulları arasında yaşamayı, dilenmeyi ve aşağılanmayı tercih etmiş, kendi ölümünü arayan ve ancak ölümü ile dünyevi bedeninden sıyrılarak tekrar göğe yükselebilecek bir tanrı gibidir.