1. çatısı altında 'ın dm'liğinde başlatmış olduğumuz oyunun hikayesini, oyuncuların gözünden takip etmeyi sağlayacak olan günlük.

    söz konusu oyun 5 haziran 2021 cumartesi günü başladı ve haftada bir gün olarak oynanmaya devam edecek gibi görünüyor. oyuncular ise dört kişi ki onlar ben, , ve .

    benim karakterim olan edgar'ın gözünden hikayeye giriş yapayım diyorum.

    "kar tipi şeklinde yağarken sığınacak bir istasyon gördüğüne çok sevindi edgar. idoha havasının arizona'ya kıyasla soğuk olmasını bekliyordu ama bir kar fırtınasının içinde kalacağı aklına gelmemişti. gerçi bu yolculuk altı aydır işsiz bir adam olarak evde pineklemekten çok daha keyifliydi yirmilerinin sonlarına yaklaşan edgar için.

    arabasını park edip bagajdan sırt çantasını aldı. kaymamaya çalışarak koşar adımlarla kendini mola yerinin kapısından içeri attı. içerisi beklediğinden çok daha sıcaktı. girişte sol tarafta lavabo ve oyun salonu, karşıda bir dükkan, sağda ise restorant olduğunu gördü. lobide montunu çıkartıp restoranttan içeri attı kendini.

    ilk gözüne çarpan mutfak kapısının önünde oturan tişörtlü zenci oldu. "evet içerisi sıcaktı ama tişört mü?" diye düşündü. gerçi o kadar iri bir adamın üşümemesi olağan gibiydi. sonra donacakmış gibi görünen genç kadına takıldı gözü, ve bir diğeri de ayrı bir masada aynı şekilde elindeki sıcak fincana sarılmıştı sanki. kır saçlı yaşlı bir kadın masalar arasında dolaşıyordu. ergen olduğu bariz bir çocuk oyun salonuna gitmek için para bozdurmak istediğini söylüyordu. iki tane de erkek kamyon şoförü vardı oturan, ama birisi kadın da olabilirdi. ayırt etmek güçtü. içeriye öyle bir göz attıktan sonra diğer insanlar gibi o da tek başına boş olan bir masaya oturdu. çantasından bilgisayarını çıkartıp garsondan patates, kola ve wifi şifresini istedi.

    ne kadar zaman geçtiğini anımsamıyordu. sonradan gelen bankacı kılıklı takım elbiseli adam restorandan çıkarken oyun salonundan gelen sesleri daha net duyabiliyordu. bir kola daha söylerken ürperdiğini hissetti. iri yarı zenci tişört ile otururken onunla bir yarışa girmenin manası yoktu. "kalkıp montumu alsam iyi olacak" diye düşündü. tam ayağa kalkmışken birden elektrikler kesildi. ve hemen ardından bir arbedenin sesleri içeri doldu. biri ya da birileri bir şeyleri duvarlara vuruyor gibiydi. ses sanki mutfaktan gelmişti. masanın üstünde kalan bilgisayarın aydınlattığı loş restoranda telefon ışıkları tek tek yanmaya başladı.

    edgar montundan vazgeçip mutfak kapısına doğru yöneldi. tişört ile oturan iri yarı zenci masanın altına saklanmakla saklanmamak arasında kalmış gibiydi. meraklı gözleri olan genç kadın da elinde telefonla mutfak kapısına geliyordu. kapıya yaklaştığında zenciye "ne duruyorsun, kalksana?" der gibi baktı edgar. ama kaslı adam oralı olmadı pek. diğer genç kadın arkadan gelip mutfağa doğru hamle yaptı. işte tam o an sesin aslında tam ters taraftan geldiğini fark ettiler. ses oyun salonundan geliyordu. ve tüm meraklılar hızla oraya doğru yöneldiler. ilginç olan iri yarı arkadaş da bu kez onlara katılmak niyetinde gibiydi.

    lobiyi geçip lavabolara geldiklerinde edgar "kadınlar tuvaletine siz bakın, biz de erkekler tuvaletine bakalım..." dedi. bu seçimi yaptığına biraz sonra pişman olacağını bilmiyordu.

    edgar içeri girdiğinde yerde kanlar içinde birisini bulacağını bilemezdi. o bir bilgisayar dahisiydi. o bir sanal dünya güvenlik ustasıydı. ama benzinlik tuvaletinde ceset bulmak alışık olduğu bir durum değildi.

    edgar kendisine geldiğinde tuvalet kabinin içinde bir de yaralı bir adam bulunduğunu gördü. meraklı genç hanımlardan birisi adama yardımcı oluyordu. adam ise inliyordu. doktor falan olmalı diye düşündü. kendine gelen edgar cesedin elinde duran not defterini aldı. üzerinde metal grubu amblemlerine benzeyen garip şekiller vardı. el minister'ın attığı dosyada benzer şeyler görmüş müydü? hatırlayamadı.

    adamın yaralarını saran doktor, çöpte bir takım evraklar olduğunu gördü. aldı ve sonra incelemek üzere çantasına koydu. tüm bunlar yaşanırken elektrikler dalgalı seyrine devam ediyordu. ışıklar az miktarda yanıp sönüyordu. ekibin kalanı oyun salonundan gelen sese yönelirken edgar jenaratörleri bulup ışık sorununu çözebileceğini düşünerek restorana geri döndü.

    mekan sahibinden anahtarları aldı ancak jenaratörün bina dışında olması, biraz ürkütücüydü. içeride bir ceset, bir yaralı, bir de oyun salonunda ne varsa o vardı. önce restoranda olanlara, daha sonra da oyun salonunda ürkmüş delikanlıyı bulan meraklı ekibe benimle gelmek ister misiniz diye sordu. ama hiç kimsenin dışarı çıkmak gibi bir niyeti yoktu. sonra aklına, çocukluğundan beri ilgi duyduğu için kullanmayı öğrendiği, arabasının bagajında duran tatar yayı geldi. elbette güncel bir versiyonuydu. gidip onu almasının iyi olacağını düşündü. jenaratör kaçmıyordu sonuçta.

    kapıdan tek başına çıkıp otoparktaki aracına doğru yöneldi. montunu giymişti ama hava sanki her adımda çok daha fazla soğuyordu. sonra bir şey hissetti. arkasında. tam arkasında. aniden dönüp baktığında karların bir şekil aldığını gördü. belirli belirsiz. ama büyük. oldukça büyük. bir saniye daha düşünmeden arabasına doğru koşmaya başladı. ne olduğunu bilmediği varlık ona bir pençe savurmuştu bile. kalçasına gelen darbenin sızısı fark edilmeyecek gibi değildi ama bagajı açıp yayını almayı başardı. bu arada yaratığın bir diğer darbesi ile araba sarsılmıştı. tatar yayını doldurup ateş edecek zamanı olmayacağını düşünen edgar can havliyle kendini arabasının içine attı. o sırada tüm arabaların alarmları çalmaya başlamıştı.

    arabanın içinde yayını ateş etmeye hazır hale getiren edgar, yaratığın ilgisini başka bir şeyin çektiğini fark etti. meraklı hanımlardı bunlar. ve bir tanesi, muhtemelen doktor olan, geri geri kaçarken diğerinin elinde silah vardı. ateş ettiğini gördü ama kurşun yaratığın içinden geçip gitti. ve yaratık bir anda onların yanına ışınlandı. bunu fırsat bilen edgar araçtan çıkıp yaratığı vurmaya karar verdi. az önce kurşun tarafından vurulmayan yaratık ok ile vurulacak mıydı emin değildi. ama denemekten zarar gelmezdi. kaldı ki silahlı olan kadının silahı da tutukluk yapmış gibiydi. edgar yaratığa ok atarken iki kadın da içeri doğru kaçtılar. edgar yine baş başa kalmış ve attığı oku isabet dahi ettirememişti. yaratık edgar'a doğru hamle yaptı ama ıskaladı. bu fırsattan yararlanan edgar var gücüyle kapıya doğru koştu. tam içeri girerken sırtında hissettiği acı ve kapıdan içeri doğru uçması hatırladığı son şey oldu.

    bir süre sonra uyandığında doktor başındaydı. ama hala kabus restorandaydı. en azından yayını almıştı. sonra lobide turuncu bir ışık belirdi. ve sıcaklık. yangın diye düşündü. meraklı hanımlar da öyle düşünmüş olacaklar ki kapının iki yanında duran yangın söndürücülere yöneldiler. çok da kendinde olmayan edgar iri yarı zenci arkadaşın masa örtüsüyle yangın söndürme çabasını masanın birinin üstünde bulduğu cevizleri yiyerek seyrediyordu. sonra bu çabaya ben de katılsam iyi olur diye düşündü. çünkü iri yarı zenci bile katılmıştı.

    yangını alkol dolabına ulaşmadan hemen önce kontrol altına almayı başarmışlarken restoranda bulunan tır şoförü adamın bir şeyler söylediğini gördü edgar. kafası allak bullak haldeydi ve ne dediğini anlamadı bile. sonra elinde duran silahı fark etti. silah mıydı o? ateş ettiği an sorusunun cevabını alması ve kendini yerde bulması bir oldu.

    bir kez daha ayıldığında yine lanet olası restoranda idi. kendisini hiç iyi hissetmese de doktor kadın bir kez daha onu ayıltmayı başarmış gibiydi. ayılmasam daha iyi olurdu diye düşünmeden duramıyordu. çünkü sürekli aynı kabusa uyanıyordu.

    ateş eden adam bağlanmıştı. iri yarı zencinin elinde bir tüfek vardı artık. ve ben diğer alanları kolaçan edeceğim diyerek gitti. sonunda, bir şeyler yapmaya karar vermişti. silahlı kadın bağlanan adamı ve diğer yaralıyı sorguluyor gibiydi. doktor olan ise bulduğu evrakları inceliyordu. edgar onlara "neden buraya geldiniz? burada ne işiniz var?" diye sordu. ikisi de sıradan turistik bir seyahatteydi anlaşılan. el minister hakkında bir şeyler biliyorlar mı diye sesli olarak düşündü. ama hiç biri ne olduğunu bile anlamadı.

    ama o da ne? doktorun incelediği evrakların içinden çıkan kar küresinin içindeki bina bulundukları istasyon binasına mı benziyordu?"
    #259687 larden loughness | 4 yıl önce
    3turnuva