kant'ın felsefesini temel alır. felsefesini bu temel üzerine bina eder.
kant'ı aşma iddiasındadır.
ama schopenhauer'in ''gerçeğin'' doğasına kant'tan bir santim daha fazla yaklaştığını hiç sanmıyorum.
temel eseri istenç ve tasarım olarak dünya. Bu iddialı eser, kendi zamanında pek ilgi görmemiş, zaten schopenhauer'in kendisi de hep hegel'in gölgesinde kalmış.
ne yazık ki schopenhauer de metafizik denen dipsiz kuyudan biz aptallara seslenen sayısız filozoftan biridir.
diğer yandan schopenhauer kötümser etiğin kurucusu.
anahtar kavramı istenç. kant'taki numenlere karşılık geliyor. Kabaca istenci görünen dünyayı belirleyen en temel gerçek ve evreni kuşatan bir nevi yaşam gücü veya büyümeye dönük kesintisiz bir iştah olarak tanımlayabiliriz.
Schopenhauer yaşadığımız hayatın işte bu kör istencin dalgalanmalarından başka birşey olmadığını iddia ediyor. Bu yüzden de karamsar. ona göre, insan için mutluluk ve tatmin asla mümkün değil. acı ve can sıkıntısı ise kaçınılmaz.
bu duruma karşı iki yol öneriyor. birincisi ızdırabın eşit ölçüde parçası olan diğer insanlarla kurulan etik düzlemde bir duygudaşlık. diğeri de çilecilik/inziva yoluyla istenci yadsıma.
schophenauer'İn kadınları gömdüğünden, cinsiyetçi olduğundan bahsediliyor.Bu yorumu yapanlar çok yüzeysel bir okuma yapıyor kanımca. iyi niyetle yaklaşıldığında başka birşey söylediğini anlamak zor değil.
kadın erkek ilişkilerinin dinamikleri ve kadın doğası üzerine söyledikleri genel felsefesinin doğal bir uzantısı. Bu konuda hakkını teslim etmem için bu düşüncelerine katılmam gerekmiyor tabi ki.
sonra hiç doğmamış olmak yaşamaktan iyidir diyor. işte buna katılıyorum.
metafizikten hayatın pratik sorunlarına döndüğünde eşsiz bir dehayla karşılaşıyoruz.