askeri ve siyasi başarıları bilinir ama diplomasi alanında da çok üstün yetenekleri vardır. hatta bu alandaki sezgileri bismark ya da talleyrandla ölçülebilir. zaten kurtuluş savaşındaki askeri başarılarının arkasında diplomatik zekası vardır.
kurtuluş savaşına karar verirken mevcut durum neydi bir bakalım.
savaşa birlikte girilen koca almanya ve avusturya-macaristan imparatorluğu diz çökmüş. büyük bir savaş sonucu osmanlı haşat olmuş. çok ağır bir ateşkes ve barış anlaşması imzalanarak devletin varlığı ortadan kalkmış. ordu terhis edilmiş. elde avuçta üç kuruş para var. halk uzun yıllar süren savaşlarla yıpranmış, ne yeni bir mücadeleye girecek gücü var ne de umudu. sadece kaderini ihanet içindeki bir halifeye bağlamış.
böyle bir durumda bir insan nasıl yeni bir mücadeleyi başlatabilir ki?
elbette çok güçlü bir milliyetçilik duygusuyla. kendisi de mecliste yaptığı bir konuşmada kaybetsem bile vuruşa vuruşa ölürüm diyor. ama milli mücadeleyi başlatma kararı sadece duygusal saiklerle alınmış değil. milli mücadele kararının ardında çelik gibi bir irade olduğu kadar sapa sağlam bir muhakeme ve deha boyutunda bir zeka da var. zaten öyle olmasa başarı kazanılamazdı.
mustafa kemal uluslararası ortamın, küresel dengelerin doğru bir analiziyle milli mücadelenin başarabileceğini görüyor.
ilk olarak kazanan devletler arasındaki çıkar çatışmalarını çok iyi biliyor. italya hemen savaştan sonra kendisine verilen sözlerin tutulmadığını ve ihanete uğradığını düşünüyor ve hızla ingiltere-fransa ikilisinden uzaklaşıyor.
İngiltere ve fransa arasında ise savaş sonrası düzen hakkında çok ciddi anlaşmazlıklar var. örneğin fransa yarım yüz yıldır paranoya düzeyinde tehdit algıladığı almanya'nın tamamen ezilmesini isterken ingiltere kıtadaki dengelerin fransa lehine bozulmasını istemiyor ve almanya'nın silinmesine razı olmuyor. ayrıca sömürgelerin paylaşımı da fransa'yı tatmin etmiyor.
anadolu'yu işgal eden bu üç devlet arasındaki uyumun sürdürülebilir olmadığını atatürk çok iyi biliyor. eğer yapabilirse, ilk askeri başarılarından sonra bu üçlünün arasının daha da açılacağını seziyor. nitekim italya, anadolu hareketinin gücünü gördükten sonra-ingiltere'ye de duyduğu tepkiyle tek kurşun atmadan-anadoluyu boşaltacak, silahları da ankara hükümetine bırakacaktır. fransa ise bir miktar direndikten sonra ingiltere'den bağımsız hareket ederek ankarayla anlaşma yolunu tutacaktır.
diğer taraftan bir de tabi sovyetler birliği etkeni var. kendisi de itilaf devletleriyle boğuşan sovyetler birliği ankara hükümeti'nin milli mücadeledeki en temel dayanağı oluyor. sovyetlerin herkes tarafından bilinen yardımlarına ilaveten mustafa kemal'in bolşevikliği bir koz olarak da kullandığı yabancı basına verdiği demeçlerden anlaşılıyor. kullandığı koz batı dünyası açısından son derece korkutucu: özetle eğer bana vatanımda nefes aldırmaz, üzerime gelirseniz bolşevik olurum diyor. diğer yandan hint müslümanlarının desteğini alarak ingilizleri bir de sömürgeleri üzerinden sıkıştırıyor.
bütün bunlara kazanan ülkelerdeki iç sorunları ekleyin. savaş sonrası kazanan ülkelerde bile ekonomik çöküş yaşanıyor, yönetimler çok hassas siyasi dengeler üzerinde... halklar savaştan bıkmış, yeni bir savaş istemiyor. ingiltere'de irlanda sorunu kızışıyor vs..
o dönemde sadece mustafa kemal'in gördüğü küresel dengeler kaba hatlarıyla bu şekilde...geriye doğru bakıldığında bu tespitleri yapmak kolay. ama o günün şartlarında bu dengeleri kavrayan sadece mustafa kemal'dir.
not: montrö anlaşması, hatay'ın anavatana katılmasının arkasında da benzer bir diplomatik kavrayış vardır. ilgili başlıklarda yazacağım.