bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
bir bosfor ekspresi hikayesidir. ben de oradaydım ve olayın tam da içindeydim; anlatayım:
Edirne'de öğrenciler arasında yeteri kadar kötü şöhrete sahip olduğunu bile bile bir kereden bir şey olmaz deyip Edirne yönüne gidenine binmiştik. 2000'lerin başıydı, enteresan bir tecrübeydi.
kars-istanbul seferini çok gecikmeli bir şekilde tamamlayan doğu ekspresi'inden haydarpaşa garı'nda inip kiralanmış küçük bir tekne ile sirkeciye geçtik ama gece yarısını geçtiği için edirne'ye giden hiç sefer yoktu. otobüs de neredeyse üç dört katı fiyataydı üstelik bu saatte bulunur muydu o da belli değildi o yüzden trende karar kıldık. bilet gişesine gittiğimizde gişe memuru bir trenin kalkmak üzere olduğunu söyledi ama tavsiye de etmedi. en kötü ne olabilir ki deyip biletleri kaptığımız gibi trene atladık.
sonradan öğrendiğimiz kadarıyla tren yabancı olmasına rağmen hangi ülkenin topraklarında seyahat ediyorsa görevlileri o ülkedendi, sınır değiştikçe çalışanlar da devir-teslim yapıyorlardı. işte biz de türkiye topraklarında seyahat ettiğimizden Tüm görevlileri Türk'tü, yolcuları ise bulgaristan ve romanya vatandaşlarından oluşuyordu. televizyon ekranlarında gördüğümüz hint trenleri gibi insanlar üst üste, iç içe geçmiş bir şekilde oda ve koridorlarda doluşmuştu. bu manzara karşısında ufak bir şok yaşadık dersek yerinde olur. içimizdeki sınıf farklılığını reddeden sosyalizm hevesinin dönüştüğü fırtınanın o an birden fıssss diye söndüğünü de fark ettim açıkçası, nasıl olur da trende sınıf olmaz diye geçirmemiz bu fısssss sesini en iyi tanımlar bence de neyse….
İçerdeki yolculardan üstü başı düzgün olan kimse de yoktu, sanırsınız kast sisteminin en altında kalan insan grubunu taşımak için kullanılıyordu bu tren. Hatta hepsi gaz odalarına taşınıyordu… Arkadaşla içeri girerken konuşmaya başlayınca herkeste bir kendini düzeltme, çekidüzen verme eylemi gözüme çarptı. sanki içeriye bir ss subayı girmişti, bu da gaz odası fikrini daha da pekiştirmişti. Sıkıntı şu ki biz ss gözüktüğümüzü bilmiyor, tam tersine yolunmaya hazır, son isteği yerine getirilecek iki kurban gibi hissediyorduk.
Cidden çok karmaşık duygular içindeydik. Neyse, bu hareketliliği anlamlandırmaya çalışıyorduk ama o an için durum bizi gerçekten korkutmuştu. Ardımızda biletleri kontrole gelen görevli biletleri Romence ve Bulgarca sorduktan sonra küfür ede ede ilerlediğini fark ettik. İzbandut gibiydi, çok da güçlüydü; bileti olmayan görece kısa boylu birini bildiğiniz tek eliyle kaldırıp çok yavaş ilerlemeye başlayan trenden aşağı attı. insanları sağa sola ittiriyor, “anam mısın, bacım mı?” “çık şurdan lan pislik!” “kaynanam gibi dırdır ettiniz haaaa!” “susun laaaaan!” … dedikten sonra her iki dilde de aynı şeyleri tekrar etti muhtemelen. İstanbul’dan henüz çıkmamışken o dünyada bir türk ile karşılaşmış olmanın verdiği güveni ne kadar anlatmaya çalışsam anlatamam. Bir de bu kadar güçlüyken gözümüzde kıymeti iki kart artmıştı. “Kurtarıcımız olabilir miydi acaba?” biz onu bekleyeduralım koridora sırtımızı yapıştırarak birbirimize sokulduk, etrafımıza onlarca insan toplaşmış hepsinin bakışları üstümüzde. Derken o kurtarıcının sesi bize yöneldi; “heeeey, siz, gençler, nereye gidiyorsunuz?” diye Türkçe sordu çünkü duruşumuzdan muhtemelen anlamıştı ve biz de cılız bir ses tonuyla “edirne’ye” dedik. “Öğrenci misiniz?” “evet…”
Aramızda geçen kısa konuşmadan sonra bu görevli yanımızdaki kompartımanın içine dalarak herkesi sağa sola elbise fırlatır gibi fırlattı ve “hadi gelin oturun” deyip biletlerimizi dahi sormadı ve kalabalığa dönüp “biriniz bu kompartımana girerse buradaki herkesi tek tek s…..” dedi ve gitti. Kimse girmedi, altı kişilik kompartımanda biz iki kişi seyahat ettik ve dışardaki herkes dönüşümlü olarak yaklaşık 7,5-8 saat süren bu yolculuk boyunca kompartıman camlarından boşluk kalmayacak derecede insanlar bizi izlemeye devam etti. Edirne’ye vardığımızda gerçeklik, korku, fikirler, inanç ve daha birçok kavramın zihnimizde iç içe geçtiğini hissettik.
Şimdilerde o trenin durumu nedir bilmiyorum fakat bildiğim bir şey varsa da olgunken o trene tekrar binme isteğimin olduğudur. Tekrar muhakeme edince neler hissedilir aklımda her zaman kalacak gibi.