Güz yağmurları ıpıl ıpıl yağarken
Vururken teknik okulun akademik pencerelerine
Bir kadın öne eğdiği başını kaldırıp
Dudaklarına kadar dökülen saçlarını üfler
İşte C’esaret Şarabı böyle başlar
O gün bu gündür bir adam
Hücresine tıkılır
Sözcüklerle dolu kadehini yudumlar
Bilinir ki Akşamsefası akşam açar
Bu yüzden ki akşamcılar içmeye akşam başlar
Zaten ben ne zaman açık havada içsem
Gökyüzünün altında yani
Yani sevgiyi ve sevgiliyi dizelerde saklarken
Yıldızlar büyür ha büyür
Söyleyen oldu mu hiç
Beşiktaş senden daha güzel değil
Şarkılarla pansuman yaparken kendime
Hiçbir şarkı kulaklarımda ıslık gibi çınlayan sesinden daha güzel değil
Ve ben ekin ekerken toprağa
Geçirirken tırnaklarımı toprağın sırtına
Çukurova’nın öldüren sıcağında yani
Alnıma akarken Akdeniz’in teri
İçtiğim hiçbir su dudaklarından daha tatlı değil
Mal ederken sana güzelliği
Dünyayı vermek isterken sana
Bütün kentleri ve köyleri öylece bağışlarken yani
Tüm kiremitli şirin evleri sana atfederken
Bu bencilliği yaparken dünyanın diğer kadınlarına
Dağlara ormanlara ve ovaya
Hiçbir tekil üçüncü kişilik senden daha özel değil
Susarken dudaklarındaki tuza Yahya Kemal gibi öptükçe susuzken
Kanmazken en uzun buseye doymazken
Bir kuzuyu gözünden gözünden öperken
Cemal Süreya’nın anlattığı
Hiçbir gözistan senden daha çoğul değil
İçerken şarab-ı ledünü elinden
Dertli’yi anarken soluk divan edebiyatına boylu boyunca uzanmışken
Ve aşk bünyad edilmişken mimar-ı aşk tarafından
Ve de tamir kabul etmez viranesiyken ben aşkın
Zebun olmuşken felek yüzünden birinci Selim
Şirler de hazır lerzan olurken pençe-i kahrında üstelik
Hiçbir şems senden daha aydınlık değil
Yanarak verirken ışığını
Sırf aydınlık için eritirken kendini
Gölgelere fırsat verip rezil olmak cüretini bulurken kendinde
Yanan hiçbir mum parmaklarından daha cesur değil
Zamanın tekilliğinde yakalanırken kendi girdabıma
Çökerken gözlerim kendi süpernovasına
Evrenlerden taç yapıp alnına koyarken bir borçlu gibi
Kripto dudaklarında çözebileceğim bir tebessüm için soytarılık ederken
Kelvin dereceyle ölçülen dudaklarında
Normal şartlar altında geçerken bizim öykümüz
Bir atmosfer hüzün altında iki yüz yetmiş üç uykusuz derecede yani
Bir asit bir baza bağlanırken
Biraz su biraz tuz çıkarken
Kimyacılar ürün derken buna şairlerse gözyaşı
Felsefenin esrik dumanını ciğerlerime doldurup
Burnumdan üflerken kuantum mekaniğinin Kopenhag yorumunu
Schrödinger’in kedisini kucağımda severken
Tüm matrislerin özvektörlerini sana çökertmişken
Dirac notasyonuyla sana yönelirken yani ben
Hadi diyelim hiçbiri olmadı ya siktir edip ilmi bir kenarda
Rüyalarım sokulurken müstehcen koynuna
Ben işte ben aymaz gezinirken böyle hayaller meydanında
Bilmem anlatabiliyor muyum
Hiçbir düş senden daha kalabalık değil