maalesef her zaman ve her yerde karşımıza çıkandır. fiziksel şiddetin ne ölçülere ulaştığını beraber tekrar hatırladığımız bugünlerde, özellikle bazı kadınların maruz kaldığı şiddetin psikolojik tarafını düşünmeyi bile aklım almıyor benim. aklım almıyor diyorum çünkü bence her kadın psikolojik şiddete maruz kalmıştır, bunun bir istisnası olduğuna çok zor inanırım. çevremden, kendimden gördüklerimin üzerinden pay biçtiğimde ortaya çıkan sonuç hiç iç açıcı değil.
ben bu başlığa defalarca kez gelip gelip bir şeyler yazdım. her seferinde sinirlendim, okuyamadım, toparlayamadım, çıktım. kimilerinde taslağı bile sildim. ama şu an, bunları söylemek için uygun bir zaman gibi geliyor. bu sefer bir şeyleri kanıtlama çabasıyla yazmayacağımı hatırlattım kendime, bunu çokça kez söylesem de önceki seferlerde yaptığım yanlış buydu sanırım.
bahsettiğim kanıtlama çabasının ne olduğunu anlatmak için "ayrımcılık" denilince akla gelen başka bir konu üzerinden örnek vereceğim, mesela ırkçılık. ırkçılığa karşı çıksam da, buna maruz kalan birinin neler yaşamış olabileceğini asla tam olarak anlayamayacağımı fark ettim. bu karşı çıkmama veya düzeltmeye çalışmama engel değil, bahsettiğim şey şu ki ırkçılığa maruz kalmamış birisi olarak, bunu yaşayan birinin günlük hayatta bile kim bilir kaç kere ırkıyla ilgili bir cümleye, davranışa maruz kaldığını; kaç kere aklından sırf bununla bağlantılı bir şey geçtiğini tahmin etmem bile mümkün değil. bunu tam olarak anladığımı iddia etmek de son derece yanlış olur bence.
şu anki durumumuza belki daha uzak bir örnek olmuş olsa da bunun gibi, 'günlük hayatta' bile kadın olmak ne demek, hatta kız çocuğu olmak ne demek bunları yaşamayan birinin tam olarak anlaması ne kadar mümkün inanın bilmiyorum. çünkü hayatımıza o kadar işlemiş bir şeyden bahsediyoruz ki, ayıklamak... bilemiyorum.
dediğim gibi, bu karşı çıkmaya ve değiştirmeye çalışmaya bir engel değil. hatta yalnızca "anlamaya çalışan"lara karşı büyük bir sevgi var içimde, gerçekten. bunu olayın boyutu hakkında bir fikir yaratabilmek için yazdım, maalesef hemcinslerimin de beni bu noktada tam olarak anladıklarından eminim.
ben de çok uzun zaman önce kendime anlamayan birine karşı "anlatmaya çalışmayı bıraktım" desem de, hiçbir zaman kabullenemedim bunu. hala (yakın çevremden, cinsiyetçi olmadığını düşünen insanlardan bile) küçük ve önemsiz olduğunu düşündükleri ufacık bir cümle duyuyorum ve o cümle beni yıkıyor, paramparça oluyorum, hiç beklemediğim biriyse gözlerim doluyor hala. tüm gerçeklik aniden görmek istemediğim kadar net bir şekilde seriliyor önüme "dünya bu işte" diyorum, "kime ne anlatıyorsun ki."
sevgili @la campanellakadın/#246897 nolu girdisinde birçok şeyden bahsetmişti, maalesef birçoğumuz da çok iyi anladık anlattıklarını. tekrar tekrar aynı şeyleri yazmış olmak istemiyorum, olabildiğince. eğer okumadıysanız bu girdiyle de bir bağlantı bırakmış olmak istedim.
çocukluktan yavaş yavaş çıkmaya başladığınızda baskı üzerinize etki etmeye başlamıştır. o yaşlarda güzel olmaya utanırdım ben. belli zamanlarda geçemezdim bazı yollardan. kesin geçmem gerekiyorsa bilerek çirkin yapardım saçımı, olabildiğince bol şeyler giyerdim bunu hesaplayarak. uzun uzun baktıklarını bilir, olur da birisi bir şey derse diye korkardım çünkü.
ben 18 yaşına girene kadar tacize uğramamış bir kızı (çocuğu) düşünürken çok zorlanıyorum mesela, çünkü çok yüksek ihtimalle uğramıştır. hadi gerçek hayatı geçtim, sosyal medyada boşverip geçmiş olsa bile rahatsız olduğu bir mesaj almıştır çoğu.
dediğim gibi, söylenecek çok fazla şey var ama hepsini tek tek yazmak istemiyorum. küçük yaşta başlamıştır hayatla mücadeleniz ama kötü olan kısmı bunun bir mücadele olduğunun bilincinde olmak için bile çok küçük olmanızdır. zaman geçip büyüdükçe "ben neler yaşamışım, biz neler yaşamışız" diyebilirsiniz, o da şanslıysanız (!) ve bakış açınızı değiştirmeye müsait ortamlarda büyüdüyseniz. bazı hemcinslerime "saygısızlık" etmemek adına söylemediğim şeyler, onlarınsa son derece normalmiş gibi söyledikleri cinsiyetçi cümleler aklıma geldiği için 'şanslıysanız' koşulunu ekleme ihtiyacı hissettim cümleye.
çocukken alınıyor bu konudaki yaraların birçoğu. hiç "keşke erkek olsaydım" diye ağlamayan bir çocuğa bunu anlatmanız mümkün değil. artık çocuk değilim, itiraf etmem gerekir benim bile bunları birilerine anlatmaktan yorulup "keşke erkek olsaydım" dediğim anların sayısı o kadar fazladır ki.
siz bu cümledeki ağırlığı duyabiliyor musunuz?
baştan sona sadece 1 günde, ne kadar çok kez kadın olduğum için normalden farklı davranmam gerektiğinin belki ben bile farkında değilim. kaç kere tedirgin olduğumu, şimdiye kadar kaç kez "o saatte o yoldan geri dönemem" diye bir şeyleri ertelediğimi ya da "yok ben gelmeyim ya" deyip geçiştirdiğimi, beğendiğim bir kıyafeti "hiçbir yerde giyemem ki ben bunu" diye kaç kere yerine bıraktığımı, kaç kere yemek yapmak bulaşık yıkamak bana doğumumla beraber atanan görevlermiş gibi bunları yapmadığım için yargılandığımı, hatta bazen sırf bu muhabbetlere maruz kalmamak için rol yaptığımı, kaç kere hemcinslerimle bile konuşurken düşüncelerimi sansürlediğimi, kaç kere arkamdan biri yürüyor mu diye sokak lambasının önüme düşürdüğü gölgeleri izlediğimi, arkamdan biri geliyorsa gündüz vaktiyse bile türlü türlü şeyler düşündüğümü ben bile saymadım. bence zaten sayamazdım.
sadece 1 gün içinde kaç kez cinsiyetimle ilgili düşünceler geçtiğini aklımdan, benim bile tam olarak anlamam mümkün değil sanırım. çünkü ben kendimi bildim bileli olan bir şey bu, orada olduğunu fark etmek çok kolay olmuyor.
en korkunç olanı da şu an bu anlattıklarımın çok olağan olması. son derece 'normal' bir hayattan alıntılar bu yazdıklarım. bunların kaç katı hayatlarının parçası olmuş kadınlar, kız çocukları var. iki gündür sol frame'de yazılanları okudukça bunlar solda sıfır kalıyor, ister istemez 'halinize şükrederken' buluyorsunuz kendinizi. çocuk yaşta evlendirilmediğiniz, tecavüze uğramadığınız, öldürülmediğiniz için.
aklım almıyor gerçekten. hiçbir zaman alışmayacağım. elimden gelenle de bizden sonrakiler bizim anlattıklarımızı "tam olarak" anlayabilecek deneyimlere sahip olmasın diye uğraşacağım.
edit: "anlamaya çalışmak" ve "anlamak istememek" taban tabana zıt şeyler. umarım yanlış anlaşılmam.