Erkek başlığı altında "erkeklik (masculinity) nedir?" üzerine birkaç söz etmek istiyorum. Yakın zamanda toplumsal cinsiyetin politik sosyolojisinin geldiği noktaya ve klişe/kaba bir erkekliğe maruz kalışıma müteakip nesnel ve öznelin kesiştiği bir konumdan yazacağım.
Erkeklik, terim olarak, erkeğin biyolojik ve fenomen düzeyinde içerdiği anlamaların ötesinde bir şeye tekabül ediyor. Erkek değil de erkeklik denildiğinde toplumsallaşma süreci içinde inşa edilen bir model aklımıza gelmeli: Belirli roller, duygular, görüntüler ve dil pratiği ile hatları çizilmiş erkeklik durumu. Erkek bahsi ile aklınıza gelen kültürel işaretleri düşünün lütfen. Hatta bir önceki girdilere bir göz atabilirsiniz. Erkeğin duygusal alandan dışlanması, eve ekmek getiren rolüne sıkıştırılması, başarı ve cesaret gibi güçlü görünme nitelikleri ile tanımlanması, bedeninin ve hareketlerinin sertlikle eşleştirilmesi vs. erkekliğin bu özgül biçimi hegemonik erkeklik olarak anılıyor.
Basitçe "rıza ve ikna aracılığıyla baskı altına alma" manasını taşıyan hegemonyadan esinlenerek üretilen Hegemonik erkeklik kavramı, belirli bir erkeklik halinin diğer erkeklikler ve kadınlıklara tahakküm etmesini ifade ediyor. Belirli bir tarihsel kesitte ve toplumsalda bir erkeklik durumunun üstünlüğü ele geçirmesi ve kendisini tehlikeye atacak diğerlerini stratejik olarak saf dışına itmesi. Sadece ama sadece bir erkekliğin mutlak olduğu bir dünya. Tahmin edersiniz ki bu dünyada Kalıplaşmış erkekliği tehlikeye atacak her şeye engel olmak kurumsal devamlılık açısından elzemdir.
İkinci paragrafta yer alan klasikleşmiş ve geleneksellemiş Hegemonik erkeklik, yaklaşık elli yıldır çözünüyor. Baskıyı organize ederken kendi içinde sürekli fireleri oluyordu, sorunsuzca işlemiyordu. Bizler de bu sebeple kısıtlamalara rağmen Farklı farklı erkekliklerin görünür olduğu bir çağa tanıklık ediyoruz artık.
Cinsiyetçi arkadaşımlarıma küçük bir hatırlatma: son cümlem yalnızca "marjinalleştirilmiş" yönelimleri olanları değil aynı zamanda örneğin "sulu göz" erkekleri de kapsıyor.