1. aile ferdi.

    kendisiyle empati yapmaya başladığınızda yumuşadığınızı, 15 yıl önceki fikirlerinizin durdukları yerde küflenmeye başlayıp değiştiğini, aynada size bakan açılan alnınızın kendisinin kopyası olma yolunda müthiş bir mesafe kat ettiğini görebiliyorsunuz. buna karşın, eski hatalardan ders almayı henüz 20'li yaşlara bile varmadan kendi kendinize öğrenmiş olduğunuzu hatırlıyor, aradan geçen onlarca yılın karakterinizi toplumsal baskı yoluyla değiştirdiğini anlıyor, annenizi düşünüyor, sevdiklerinizi bir kenara ayırdığınız bütün ölmüş atalarınıza soy sop dinlemeden küfrediyorsunuz.

    öz güveniniz, artık, uçlarına bakmaktan yorulduğunuz ayak parmaklarınızın dibinde, hareketsiz yatıyor. olgunlaşmanın bu olmaması gerektiğini, eski, sabit, doğruluğuna körü körüne inandığınız, hayat gayesi olarak bellediğiniz, sizi siz yaptığından ruhunuz kadar emin olduğunuz fikirlerinizdeki çatlaklardan, geçmiş on yıllarınız akıyor, fikirlerinizi de paramparça ederek. aydınlanıp aydınlanmadığınızı sorguluyorsunuz. "bu bir çeşit aydınlanma ise, bunca yıl tecrübe ettiğimi sandığım olgunluk bu kadar mı kırılgandı?" diye soruyorsunuz.

    hiçbir şey cevap vermiyor size; ne geçmiş hatalarınız ne binlerle ifade edilen sayılarla ölçülebilen sigaralar ne içine kaçtığı oyuğundan size pis pis el sallayan gözlerinizdeki fer ne yakın dostunuz, hayattaki tek kurtarıcınız olduğuna inandığınız sağduyunuz ne de uzun süredir bakmakta olduğunuz ayak parmaklarınız. derin sessizliklerden anlamlar üretmek isteyen beyniniz çalışmaya başlıyor, umutsuzluğunuzu ve nelerin döndüğünden habersizce mışıl mışıl uyuyan iyi niyetinizi yokluyorsunuz. yerlerindeler ama sessizliği yontmaya başlayan beyninizi durdurmak için ateşlenmiş işaret fişeği olan melankoliye karşılık vermiyorlar. "bu sessizlik, kendimle hesaplaştığım onca yılın sonunda halâ değişmemiş. ben değişmişim, çevrem değişmiş, dünya bile değişmiş; bu halâ aynı. demek ki gittiğim yol yanlış". iyi niyetiniz ağlayarak uyanıyor, umutsuzluğunuz hıçkırıyor, melankoli depresyon hırkanızı sırtınıza geçirmek için yaklaşıyor. gözlerinizi kapatıyorsunuz. "ben o'na dönüşmemek için bu sorgulamaları yaparken, o beni yıllar sonra değiştireceğini zaten biliyormuş. ne yaparsam yapayım, hiçbir yere kaçamıyorum".

    kararların etkisi, fikirlerin köklerinin sertliği, kimsesiz hislerin sahipsizliği, karakterin derin çatlakları ve değişmeyen gen yapısı sizi her geçen gün o'na biraz daha yaklaştıracak. istediğiniz kadar kaçın; bütün yolların sonu gene o'nda birleşecek; binlerce akarsuyun boşaldığı bir okyanusun ortasında yapayalnız, çaresiz ve fikirsiz kalacaksınız. teslim olmamak da bir yol, evet ama okyanusa dökülmeyen hiçbir akarsu kolu yok önünüzde, görebildiğiniz kadarıyla. görmediklerinizi aramak için vaktiniz az, enerjiniz bitmek üzere. son çare olarak, gene ayak parmaklarınıza bakıyorsunuz.

    edit: yazım yanlışlarını düzelttim.
    #246121 lake of the hell | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0yakınlık derecesi