bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
bugünkü misafirim, sayın @sol si re sol
"sol si re sol; şaire göre yolun yarısına gelmiş kendi tahminine göre ise sona çok da bir şey kalmamış yaşlarında, hayatının 19 yılı müzikle geçmiş hatta bu 19 yılın 15 yılında da profesyonel olarak müziğin içinde hayat bulmuş biri" dedi ve onunla "müzik ve ahenk" hakkında konuştuk. o bana anlattı, bense onun anlattıklarını size anlatacağım şimdi.
müzik; her türlü duyguyu ifade etmek için kullanılan ortak dil, "ağzından bir harf dahi çıkmasına gerek kalmadan konuşabilmek, anlatabilmek, anlayabilmek.", aynı eseri dinlerken düşünülebilecek farklı şeyler bile olsa insanları ortak bir duyguda birleştirebilmek demek.
kalbimiz atmaya başlayıp o seslerle var olmamızla beraber, ritim duygusunun ölene dek bizimle beraber olacağını söyleyebiliriz. atan bir kalp canlılığın ilk göstergesidir, yani yaşamın olduğu her yerde bir ritim bulmaya muhtacız hepimiz. canlılık yoksa bile rüzgarın esişini, suyun akışını duymak değil dinlemeyi bilmek gerekir. doğanın müziğini görmenizle ve dinlemenizle beraber kalp atışınızdan başlayan kocaman bir mucizenin kapıları aralanacaktır, ahenkle.
bir müzik eserindeki her saniyenin uyumu; size etrafınızdaki her şeyi, ve kendi hislerinizi, özetleyen bir tablo sunacaktır. uyumu reddettiğimizde veya bulamadığımızda bizi bekleyen yalnızlık ve sıkışmışlık hislerinin en güzel çaresi sanattır. biz burada müzikten bahsediyoruz ama her rengin kendi varlığıyla barışık ve birbiriyle uyumlu olduğu bir resim, her hareketin birbirini yakalamayacak kadar yavaş ama kovalayacak kadar hızlı bir şekilde takip ettiği bir dans yeri geldiğinde anlatılmak istenen uyumu tam anlamıyla yansıtabilir karşıdakine, hem de hiç kelime kullanmadan. bütün sanat dallarının köklendiği ağacın adı uyum olsa gerek.
uyumun hayatımızın özünde yer alabilecek en güzel şeylerden birisi olduğunu düşünsem de, sayın sol si re sol bunun mutluluk getirip getirmeyeceğini sorgulamamı sağladı. mutluluk dediğimiz kavram uzak ve buğulu buradan bakınca, yani tanımlamak bir hayli zor ancak kendi ritmimizi ve doğayı, kendi duygularımızı ve duyularımızı hesaba katarak düşündüğümüz ufak tanımın bile içinde birden çok şeyle uyum içerisinde olmayı barındırdığını düşünüyorum. bununla birlikte, bu bilincin ve uyumun insanı yalnızlığa itebileceğiyle ilgili çok yerinde ve yine farklı bir yerden bakmamı sağlayacak bir açı gösterdi bana sol si re sol. yalnızlığımızla da uyumlu olmak düşüncesini bir kenara koyarak, bizim bu diyaloğumuzun ve sol si re sol'ün gösterdiği "farklı"ların bile, uyumun içinde kendine her zaman yer bulabildiğini düşünerek noktaladım düşüncemi.
tüm bu uyum ve güzellikler karşısında etrafımızdaki yaşamın "büyülü" yönünü kaçırıyor olmamız, en başta bahsettiğim kapıya vurulmuş kilitler olarak dönüyor bize. olmamız gerektiğinden daha vurdumduymaz, sıradan ve kendi gözümüzde önemsiz hale geliyoruz oysa durmadan işleyen doğada her birimizin rolü uyuma zarar vermemek üzerine kurulu olmalıydı. bu büyüyü yakalamanın önemli ve güzel yollarından birisi ise kendimizi sanatla iç içe tutmak.
zira sanat değiştirir, dönüştürür, arındırır.