bir günün daha kısalması. sabahın serinliği, akşamın ayazı. geçmeyen saatin tıkırtısı. masada eksilen bir tabak. tezgâhta yıkanmamış bir bardak. pencere önüne dizilmiş çiçeklerin çürümesi, toprağın kuruması. salonun hiç açılmayan perdesi. hiç bozulmamış bir yatak. örtüsü kırışmamış bir kanepe. havalandırılmamış bir oda. kokusu ağırlaşmış tarihlerin gün gün uzaklaştırmasıdır senden.
ölüm,
gün hangi günse saat hangi saatse o vakit yığılıp kalmaktır durduğun yerde. ne soluğunu bırakabilirsin ne içinde tutabilirsin. herkesler bir yanına dağılmışken sen ayak uçlarına kıvrıldığın kanepede kalakalansın.
ölüm,
çekmeceden hiç çıkarılmamış albümleri halının üstüne serip uzun uzun bakakalmaktır. hiç bitmeyecek sanılan o gençliğe imrenmek. dünyada ne kadar acı varsa her birini yüze okumaktır. ağır geldiği noktada çekip gidebilmenin yeridir biraz da. herkesi kucaklayan, herkese yetecek kadar bir yeryüzü kabristanıdır ölüm. hiçbirimizin kapı önünde kalmayacağı.
ölüm,
kokusuz, sessiz, görüntüsüz, yokluk içinde geçen bir taksi adıdır. çünkü biliyorsun kapı önünde bekleyen taksinin seni götüreceği yerin neresi olduğunu. kapıyı örttüğün an adımlarının bir bir sayıldığı o yolculuğun sonuna nerede varacağını biliyorsun. kursağına inmemiş bir lokmanın peşine düşmediğindir. sırtına ağırlık yapan ne kadar çok yük varsa birer birer kurtulmaktır.