M.ö 800 'lü yıllarda Hindistan'da keşfedilen elmasın, bir romantizm ve sadakat sembolü olması De Beers birleşik madenler şirketinin 100 yıllık başarılı reklam kampanyasının neticesidir.
m.ö 300'lü yıllarda büyük iskender'in, hindistan'dan avrupa'ya ilk elmasları getirmeye başlamasıyla bilinilirliği artmaya başlamıştır. Bizim malazgirt başarımızdan 3 yıl sonra bir macar kraliçesi, tacının pırlantalarla bezenmesini istemiştir. 1375 yılında ilk defa üzerinde nokta kesim yapılmış ve artık değişik kesimlerle işçilik de ön plana çıkartılmaya başlanmıştır.
ve sevgili dostlar, birine kızacaksanız bu kişi Avusturya Arşidükü Maximilian'dır. Çünkü 1477 yılında ilk kez kendisi tarafından Burgundy’li Mary’ye evlilik teklifi edilirken tek taş yüzük verilmiştir.
Daha sonra takip eden yıllarda farklı kesimler (rose cut- peruzzi cut gibi ) ile üzerinde farklı yansımalar da elde edilmiştir.
tabii ki zengin, farklı olma yolunda koşan tatlı bir arşidük bu derece büyük bir furyaya tek başına sebep olmamıştır.
Edward Jay Epstein tarafından yazılan 1982 tarihli ‘Hiç Bir Pırlanta Satmayı Denediniz mi?’ isimli kitap aslında tam olarak bu konuyu irdeler.
19. yüzyılda güney afrika'da keşfedilen "devasa" elmas madenlerini işleten akıllı ingiliz iş adamı, elmasın az ve çok değerli olduğu algısını sürdürerek yatırımlarını korumaya ve fiyatları yükseltmeye başlamış ve de beers'in kurulmasıyla işler hızlanmıştır.
1938 yılında tüm ekonomik sorunlara ve savaşın yarattığı tahribata rağmen , De Beers kurucusunun oğlu Harry Oppenheimer, ABD’de elması nasıl pazarlayabileceğinin yollarını arar. az kişinin küçük ve düşük kalite elmaslarla sürdürdüğü tek taş yüzük fikrinin yaygınlaştırılması için New York merkezli N.W. Ayer reklam ajansı ile anlaşır.
reklam ajansının o zamanki kampanyayla ilgili verdiği röportajın şu bölümü oldukça etkileyicidir.
"1947 tarihli strateji planında, resmi olmayan yollarla, ülke genelindeki lise eğitimcilerine ulaşmaya ilişkin hedefler de yer alıyordu. Tüm bu eğitimcilerin dersler ve toplantılar aracılığıyla binlerce kadın öğrenciye ulaşıyor olması oldukça önemsenmişti. 1946 yılında reklam ajansı tarafından 125 gazeteye, ‘’Hollywood Şahsiyetleri’’ başlığıyla, 1 hafta boyunca film yıldızlarınca takılan elmas yüzüklerin özelliklerinin tarif edildiği haberler servis edildi. 1947 yılında ise, yoksul orta sınıfa rol model olabilecek prestijli sosyete mensuplarının nişan portrelerinden bir seri yapıldı."
Ajansın 1948 tarihli strateji raporu ise şu şekilde: "Elması, ekranın ve sahnenin yıldızlarına, politikacıların eşlerine ve kızlarına, kısacası esnafın, ustanın karısına ya da sevgilisine ‘keşke benim de olsaydı’ dedirtme etkisi olan her kadına taktırarak bilinir kıldık."
etkili kampanya sonrasında 1939 ve 1979 yılları arasında De Beers’ın ABD genelindeki toptan elmas satışı 23 milyon dolardan 2.1 milyar dolara yükselmiştir.
de beers daha sonraları nişan, düğün merasimlerinde istenilen etkiyi almış olmaları ve piyasanın kısmen bu fikre doyması itibariyle yeni fikirlere ve kampanyalara yönelmiş; sadakat ve romantizm yenilenmesi, yıldönümü gibi günlerle ilgili yeni atılımlar gerçekleştirmeye başlamışlardır. bu kampanyaların da son derece başarılı olduğu rahatça gözlemlenebilir.
bu reklam kampanyaları sonrası, evlilik öncesi farklı fikirlere kapalı, son derece etkili kendi gelenekleri olan japonya'da bile, birçok bilirkişiyi şaşırtarak abd'den sonra en büyük ikinci pazar haline gelmesi sağlanmıştır.
"pırlanta sonsuza kadar" reklam sloganının yazarının da 1999 yılında ölmesinden sonra bahis geçen reklam ajansı kapanmış, ama hayatımıza kattığı bu yaklaşım son hızıyla hala yaşamaktadır.
yani sevgili dostlar, adamların 100 yıldır sürdürdükleri coşkulu kampanyanın, daha liselerde genç kızlarımızın aklına girme başarısının, hatta ve hatta çizgi filmlerde bile sıkça kullanılan bu romantik anların etkisinin karşısında pek de bir gücünüz yok gibi görünüyor.
geçenlerde reklam dünyası ile ilgili yazdığım bir başka girdiyi de hatırlayanlar olacaktır. bazı şeylerin altında, hatta çok masum görünenlerin bile, para saymakla meşgul bir şirket çıkmamasına artık imkan yok gibi sanki.