1905 doğumlu, gübre imalatçısı bir ailenin oğlu olarak doğan Dior, 20'li yaşlarına geldiğinde mimarlık eğitimi almak istemesine rağmen, "o işlerde para yok saçmalama" diyen ailesinin zoruyla Fransız mülkiyesine, yani siyasal bilgiler fakültesine gidiyor. Dior'un ailesinin amacı onu diplomat yapmak. Ancak o bir şeyler çizmek, tasarlamak istiyor, hatta mümkünse kız kardeşine sıkça yaptığı gibi kıyafet tasarlamak en büyük arzusu. Bu çizimlerinden, bir balo için tasarladığı kıyafetten ödül bile alıyor zamanında.
okulu bitiriyor bitirmesine de sanırım diplomatlık için geçerli tanıdıkları bulamadıklarından olsa gerek, babasının verdiği sermayeyle bir sanat galerisi açıyor. Dali başta olmak üzere, zamanın ressamlarını satarak yaşamaya çalışıyor ama, değirmenin suyu hala aileden geldiği için tam olarak kafasındaki işleri gerçekleştiremiyor. Ailenin işleri bozulduktan sonra galeri kapatılıp Dior para kazanma mecburiyetiyle bir başına kalınca, isimsiz bazı tasarımcılara özellikle şapka çizimlerini pazarlamaya başlıyor.
çizimlerindeki farklılıklar dikkat çekmeye başlayınca dönemin ünlü modacısı Robert Piguet
tr.wikipedia.org/... ve ilerleyen zamanlarda da Lucien Lelong,
en.wikipedia.org/... Dior'u alıp, çizim hatta dikim yapmasını istiyorlar. Daha sonraları Lucien Lelong'un yanında çalışırken, iki baş tasarımcıdan biri oluyor ki diğeri de, Pierre Balmain.
en.wikipedia.org/...
1940'ların başında, yani Fransa'nın almanya'nın işgaline uğradığı dönemlerde, yavaş yavaş tanınır olmaya başlıyor. O dönem fransız modacıların da duruma pek karşı durdukları, tepki koydukları falan nedense görülmüyor. Nazi ve Wehrmacht subaylarına, o subaylarla işbirliği içinde olan fransız yöneticilerin eşlerine vs de, aralarında Jeanne Lanvin, Nina Ricci gibi modacıların da olduğu tasarımcılar tarafından servis yapılıyor.
Hatta ve hatta Chanel hanım, yahudi ortaklarını ihbar etmekten tutun, üst düzey alman subaylarla aşk durumlarına kadar işi abartıyor. Bu sebepledir ki savaştan sonra İsviçre'ye kaçmış ve ancak 10 sene sonra ülkesine geri gelebilmiştir.
"Naziler şöyleydi, direndik, işgale karşıydık ama ne yaparsın" gibi durumlar epey bir yalan anlayacağınız. ama şimdi açıp bakın, tüm söylemler bu şekildedir. Fransa'da da, diğer bir çok ülkede olduğu gibi, almanların yanında savaşmak için gönüllü birlikler kurulduğu vs bilinmektedir.
Dior da yeni girdiği bu camiada, durumlara ters düşmemek adına hizmet veriyor ama ,kız kardeşi catherine yeraltı direnişine katılıyor. kadının adı yok sevgili dostlar, elbet aralarından bir iki tane düzgün omurgalı çıkacaktı. Bu zavallı kız kardeş gestapo tarafından yakalanıp Ravensbrück
en.wikipedia.org/... toplama kampına gönderiliyor ve 1945'te kamp kurtarılana kadar orada kalıyor.
C.Dior 1948 yılında çıkardığı ilk parfüm olan Miss Dior'u da ona adıyor.
Savaş bittikten sonra tasarımcılar da elbette, hayatın diğer tüm yönleri gibi rahatlıyor.
o dönemlerde ülkelerdeki savaş sonrası ve öncesi durumları anlamak için, tasarımcıların tasarımlarına bakmak da çok iyi bir yöntemdir sevgili dostlar.
zira kıtlık dönemlerini en iyi buradan anlayabilirsiniz. fonksiyonsuz tek bir cep bile tasarlanmaz, hiçbir israfa sebep vermemek için tüm tasarımlar dar olur gibi. İngiltere'de bu konuda bir kanun bile çıkartılıyor mesela, fazladan bir düğme bile yasaklanıyor.
1945 yılında kendi modaevini kuran dior, iş insanı ve en ünlü kumaş tüccarlarından da biri marcel boussac ile iş birliği yapıyor. akıllı dior iyi yere tezgah açıyor yani.
en.wikipedia.org/... (moda evine eleman olarak aldığı ilk kişi ise pierre cardin.)
E tabii rahatlayan Dior tasarımlarında bir etek için 18 metre kumaş kullanarak, dar dar kıyafetlerle, karınlarını içine çeke çeke yürümek zorunda kalan hanımların kalbinde taht kuruyor.
fransa'daki bu coşkuya kızan ülkeler de oluyor elbet, savaş ekonomisinin hala işlediği ülkelerden özellike ingiltere, V. George tarafından konulan yasakla öne çıkıyor. bugünkü elizabeth ve kardeşi margaret için, dior marka giysi giymeleri yasaklanıyor. Millete kötü örnek olurlar endişesiyle elbette.
Harper's Bazaar dergisinin ünlü moda editörü Carmel Snow'un, Dior'a modaya getirdiği yeni soluk sebebiyle dizdiği övgüler sonrası, günümüzde bile sıkça kullanılan "new look" teriminin çıkmasına sebep oluyor. ve isim babası da Dior sayılıyor.
Dior 1949 yılına gelindiğinde, Fransız moda ihracatının % 75'ini tek başına sağlıyor. İnanılmaz gerçekten.
moda açısından ilkleri olan dior'un bir farklılığı da lisanslı ürünler akımını da başlatmış olmasıdır. ticari zekanın da kendisinde olduğu ortada.
1950'lerin ortasında yetenek patlaması yaşayan bir genç buluyor kendine ve ( yves Saint- laurent) dinlenmek istiyor biraz. Yves kardeşimizi baş tasarımcı yapıyor ve biraz çekiliyor.
kendisinin cinsel tercihi bizi ilgilendirmese de, tahmin ettiğiniz gibi hemcinslerine yönelik.
kendisinden 30 yaş küçük bir sevgilisi var. biraz da onun enerjisine yetişmek istediği için dinlenmeye çalıştığını söyleyenler var.
elalem konuşuyor zaar. ne yapacaksın?
her neyse;
aynı zamanda batıl inançları çok fazla olan dior'un madame delahaye isimli bir falcısı var.
ona sormadan adım atmıyor aslında.
wwd.com/... resimde yanında duran ürkütücü ablamız falcısı.
neyse, dior diyor ki ( iğrenç espri) ben sevgilimi de alıp, toscana'ya kaplıcaya gideceğim, olur mu?
ürkünç ablamız olmaz diyor, iyi görünmediğini söylüyor.
sevgilisiyle baş başa kalma fikri daha fazla ağır basan Dior gidiyor (bunu özellikle yapmadım) ve şaraplı akşamların birinde, pat diye düşüp ölüyor. (mecaz falan yok, düşüp ölmüş cidden)
madem dinlemeyeceksin ne diye var o falcı.
evet sevgili dostlar, çok sevdiği, ve uğurlu olduğuna inanılan müge çiçekleriyle bezeli bir tabutla son yolculuğuna çıkıyor.
şimdilerde cüzdandan hallice bir çantasının 3000 euro gibi fiyatlarla satıldığı markanın isim babasının ve tasarımcısının hayatı böylece sona eriyor.
falcıya ne oldu bilmiyorum sevgili dostlar. o camiada birine takılmıştır diye düşünüyorum.