Türkiye'de (bkz: cehenneme övgü) ismi ile satışta olan gündüz vassaf kitabı. Orjinal dili İngilizce. İletişim yayınlarından çıkmış 277 sayfalık deneme türünde bir kitap.
Kitaptan bahsetmeye başlamdan önce totalitarizmin ne olduğunu hatırlamakta yarar var. otoritenin devletin elinde olduğu bir siyasi sistemdir. Totaliter bir toplumda, kamusal ve özel hayatın tüm kontrolü devlet tarafından yönetilir. Gündüz vassaf'a göre de sosyal yaşantımızda toplum tarafından inşa edilmiş kurallar, yaşam biçimleri, doğru kabul edilenler/edilmeyenler totaliter.
Dinlerden, devletlerden, medyadan, aşktan, insanların çocuk sahibi olmasından tutun da fotoğraf çekme tutkusundaki bir çoğumuzun fark edemediği detayları örneklendirerek yaşamımızı nasıl da baskı altında sürdürdüğümüzü anlatmış.
Zaman zaman "güzel tespit, hiç böyle bakmamıştım" dediğim bölümler olduğu kadar zorlama olmuş diyerek çok uç bulduğum, hatta çelişkilere denk geldiğim bölümler de oldu. Kitaba karşı hissettiklerim nötr(sözlük dili ile meh). Çünkü eleştirel gözle yapılmış anlatımlara karşılık yapıcı önermeler yok. Sadece tespitler var. "Böyle bir şey var, görün bunu!" demiş yazar.
Kendime en yakın hissettiğim bölümlerden biri çocuk yetiştirilmesi konusundaki toplumsal yargılar ve anne babaların izlediği metotlarla ilgili yazdıkları. Kendi hayallerini gerçekleştirmek üzere çocuk yapıp, o doğrultuda çocuğunu şekillendirenlerden söz etmiş. Bir diğeri de insanoğlu olarak kendimizi her türlü varlıktan üstün görerek egemenliğimizin verdiği güvenle diğer canlılara hakim olma eğilimimizle ilgili yazdıkları. En basitinden hayvanlar için en iyisini bildiğimiz inancıyla onlar hakkında kararlar alıyor olmamız. Her ikisi ile ilgili yazdıkları düşüncelerimle eşti.
Kendi içerisinde çelişkili bulduğum bölümlerden birisi özgürlükle ilgili yazdıkları. Vassaf özgürlüğü şöyle tanımlamış: "özgürlük uğruna girişilen her çabayı, derhal bir ölüm duygusu izler. Özgürlük, istediğimiz herhangi bir şeyi, her şeyi düşlemek ve yapmak demektir: Sorulmamış soruları sormak, yapılmamışı yapmaya cüret etmek, bilinmeyenin peşinde koşmaktır." genel itibari ile ölümün/ölüm korkusunun insanı özgürleştiriciliğinin savunuculuğunu yapmış. Ölüm korkusunu unutarak, içinde bulunduğumuz yaşamda sahip olduğumuz koşulları korumak adına özgürlüğümüzden ödün verdiğimize değinmiş. Yani ölüm korkusunu hep içimizde taşıyalım da hayatın her anının kıymetini bilelim diyor. Buraya kadar okuyana gayet mantıklı geliyor hepsi. Ama Bunları söylerken bir yandan da Ölüm korkusunun unutulmasını güçlendirenin, laiklik ve devamı olan ateizm olduğunu iddia edip, ölümün bilinmezliğinin yatarattığı korkuyu aşmanın dinlerle sağlandığına, ölüm sonrasındaki yaşanılacağa cennet ve cehennem kavramları ile açıklık getirmiş. Ölüm korkusunu unutmak veya yenmek özgürlüğü kısıtlardı ama...
Yukarıya yazdığım vassaf'ın özgürlük tanımını tekrar hatırlayalım: "Özgürlük, istediğimiz herhangi bir şeyi, her şeyi düşlemek ve yapmak demektir: Sorulmamış soruları sormak, yapılmamışı yapmaya cüret etmek, bilinmeyenin peşinde koşmaktır" Peki istediğimiz her şeyi yapmayı kısıtlayan dinler değil midir? Bir yandan laiklik ve ateizmi eleştirirken, bilinmezlik korkusunu şununla yenme şeysi olan din=özgürlüğü kısıtlayan din. Kendi deyimiyle totalitarizm. Umarım bu çelişkiler çeviri hatasıdır. Belki de ben yanlış anladım.
Kitap, genel olarak bize (totaliter) düzenin, karar verdiğimiz, yüzleştiğimiz, zevkimiz ve sahip olduğumuz her şeyi şekillendirdiği fikrini veriyor. Sorgulamadan kabul ettiğimiz her şey, alışkanlık olarak nitelediklerimiz, normlar totaliter düzene hizmet ediyor.