1. Bir reklam sektörü çalışanı ve çalıştıranı olarak aramızda kullandığımız bu deyimi sizlerle paylaşmak istiyorum sevgili dostlar; yazıyı yazmak istememin en önemli sebeplerinden biri olarak birkaç gün önce yaşadığım bir mutsuzluğun da buna sebep olduğunu söyleyerek başlamak isterim.

    Çok sevdiğim bir arkadaşım ve meslektaşımın 13 yaşındaki kızı, anoreksiya teşhisiyle hastaneye yatırıldı. hastaneye yatırıldığında nabzı 30'du ve yaklaşık bir aydır günde sadece 100 kalori ile beslenmeye çalışmış olduğunu öğrendik.
    konumuz anoreksiya değil, daha evvel kulzos'ta da konuşulan bir konuydu zaten.
    konumuz benim de içinde olduğum korkunç düzenin nasıl işlediği. size biraz bunu anlatmaya çalışacağım.

    kendi şirketimizi kurana kadar muhtelif sektörlerde, çok uluslu firmalarda, farklı departmanlarda ama özellikle pazarlama ve eğitim alanlarında çalıştım. bahsettiğim firmalardan bazıları sağlık sektörünün devlerinden bir isviçre firması, bir alman devi, bir başkası amerikalı bir nikotin devi, bir başkası da fransız kozmetik deviydi.

    elbette biliyorsunuzdur ama bilmeyenler için kısaca söylemem gerekirse, çalışma hayatınızda bir şekilde bu görevlerde çalışmaya başladığınızda isim yaparsanız, farklı firmalar sizi transfer ederler. futbolcu gibi bu konuda pazarlık yapabilirsiniz. bu sebeple bir ara çılgınca insanları zehirlemeye çalışıp, nikotin bağımlılığını arttırmaya yönelik stratejilerle uğraşırken, birkaç sene sonra akciğer hastalıklarıyla boğuşan insanların tercih edeceği tedavi yöntemi olmak için çalışabiliyordum.

    etik çerçevede kendimi değerlendirmem çok uzun zamanımı almasa da, neticede para kazanmak zorundaydım, bunu ben yapmasam başkası yapacaktı ve bir köşede sakince resim çizecek bir insan değildim.
    ve elbette para tatlıydı.

    pazarlama sektörü gün geçtikçe daha çılgın bir hal alıyordu ve bizler de bu çılgınlığa elimizden geldiğince ayak uyduruyorduk. eş zamanlı olarak o yıllar sosyal medyanın da hayatımıza girmesiyle bütün algılarımız yavaş yavaş, son derece sinsice değiştirilmeye başlandı.
    ben gölde su kaplumbağası olarak avlanıyordum, şimdilerde çok tartışılan trump'ın kazandığı seçimde yapılan sosyal algı savaşlarını kurgulayanlar ve bunu başaranlar ise, okyanusta köpekbalığı olmuşlardı bile.

    ilk zamanlar firmaların seçilen adaylarına verilen pazarlama stratejileri ve satış eğitimlerinde bizzat yer aldım. üniversitede psikoloji eğitimi almadım. ancak üzerimize yapılan onca yatırım sonrasında, kendi işim için kullanabileceğim psikoloji tekniklerini gerçekten lisans seviyesinde öğrendim. çünkü öğrenmek zorundaydım. sonuçta işe aldığımız kişileri piyasada görevlerine başlatmadan önce karşılarına çıkacak özellikle "kararsızlar" dediğimiz grubu ikna etmeleri üzerine kurulu bir işleyişimiz vardı.

    bu tek bizim işleyişimiz değildi ve tek o zaman da değildi, şöyle düşünün; şu an herhangi bir sektörün, herhangi bir dalında bile bu sistem kurulu. ayakkabı boyasından, fare zehirine, c vitamininden, bilgisayara kadar aklınıza ne gelirse , kaçıncı rafta bulunduğundan tutun, hangi markayla yan yana bulunduğuna kadar aşırı değişken ve üzerinde çokça düşünülen, çılgın pazarlıkların yapıldığı bir düzenden bahsediyorum.

    şu an sosyal medyanın (ki bunun içine arama motoru olan google ve de youtube'ı bile ekleyebilirsiniz) bizi ele geçirdiğini söylememe gerek bile yok. bu işin algoritmasını farklı bir şekilde anlatmaya çalışacağım.

    şimdi neden bu terimin kullanıldığına gelirsem;
    emzik kullanan bebekleri düşünün, çocuğunuz varsa olaya hakimsinizdir. yoksa defalarca şahit olmuşsunuzdur zaten.
    emziği bebeğe ilk siz verirsiniz. hiçbir şeyden haberi olmayan bebek emzikle sizin sayenizde tanışır.
    bir süre sonra buna alışan bebek ağladığı zamanlar emziği verseniz bile onu atar, bazen ağzındayken bile ağlar.
    ve emziğe biraz bal sürersiniz, ya da tatlı bir şeye batırırsınız. bir süre sonra bebek emziği tek almaz, mutlaka bir tat ister.
    hatta aynı tadı bile istemez, başkasını ister.

    işte bu durumun, şu anki yaşamda, özellikle internetle yapılan reklamlarda gizli bir şekilde kullanılmasına ve hayatınıza sızmasına; "dijital emzik" denir.
    ancak burada durum ters işler, yani bebeğin emziğe o derece alışması problemken, yeni dünya düzeninde harika bir şeydir. ne kadar çok o emziği kullanırsanız o kadar para kazandırırsınız. ve bu işi planlayanlar da sadece emzikle geçirdiğiniz süreyi uzatmaya çalışırlar. en önemli etken budur, bu yüzden cebinize bile sığdırmak için bu kadar uğraştılar.
    ve yine bu yüzden enfes bir yerde otururken bakmak yerine fotoğrafını çekip, derhal sosyal medya hesabınızdan paylaşıyorsunuz.
    emziğiniz ağzınızda ve tadı gittikçe bal sürüyorlar.

    metin yazarlığını ve reklamcılığını yaptığım toplu konut projelerinde, ev almayı düşünen kişilere vermeye çalıştığım his ayrıcalıklı olduklarıdır.
    hepimiz biliyoruz yaa, kim inanır diyorsanız bile ne kadar çok şeye farkında olmadan inandırıldığınızı aklınız almaz.
    zaten başarı bu gizliliktedir.
    ne kadar farkında değilseniz, iş o kadar iyi yapılıyor demektir.

    bir örnekle devam edeyim;
    iki gündür tartışılan bir konu var ya hani; benim girdim sosyal medyada bana sorulmadan paylaşılamaz. (haklı haksız konusundan bağımsız olarak not düşülmüştür)
    size sormadan ve zaten haberiniz bile olmadan neler yapılıyor bilmeniz imkansız.
    internete bağlanarak bilgisayarı kullanmaya başladığınız andan itibaren, yaptığınız her şeyin datasının tutulduğuna emin olabilirsiniz.
    neye ve ne kadar süre baktığınız, savunduğunuz ideolojinin hareketlerinin nasıl şekillendirilmesini arzu ettiğinize kadar, giyim tercihinizden, arkadaş profilinizin cinsel tercihine kadar... ve işin en kötü yanı artık karşımıza çıkan bildirimleri, yazılan algoritmalar sonrasında kimsenin takip etmediği ve edebilecek imkanının kalmadığıdır. yani bu algoritmayı yazan ilk kişi bile bunun üzerindeki hakimiyetini yitirmiştir. yani robotlar değil ama yapay zeka çoktan dünyayı ele geçirdi aslında.

    netfilix'te de konuyla ilgili birçok güzel belgesel var, durumun çok daha yüksekteki ayağını öğrenebilir, ingiltere'deki avrupa birliğinden ayrılma sürecine kadar nasıl kullanılabildiğini ve şu an dünyadaki en tehlikeli silah olduğu konusunda tüm aklı başında insanların hemfikir olduğunu görebilirsiniz.

    benim bulunduğum dal bu çılgın, büyük korkunç dünyanın çok daha altlarında olmasına rağmen kendi profilimizdeki insanlara da benzer teknikleri uyguladığımızı söyleyebilirim.

    konuyu daha da iyi anlayabilmeniz adına bir örnek vereyim;
    diyelim ki gıda üzerine bir e-ticaret sitesi var, satışlarının artmasını istiyor, bulunduğu gıda dalı da vegan olsun.
    müşteri benden satış arttırma ister ve ben ondan kayıtlı müşterilerini isterim.
    kayıtlı müşterilerin datalarından çevrecileri ayırırım, onlara hayvancılık sektörünün çevreye verdiği zararları anlatan bildirimler etiketlerim devamlı.

    profilinde kedi, köpek fotosu olanları ayırır onlara hayvanları neden yiyoruz, yazık değil mi, onun da canı var temalı bildirimler yollarım.

    sporcuları ayırırım, onlara da bitkisel proteinin kas etkisi üzerinde hayvansal gıdaya oranla çok daha başarılı olduğunu açıklayan bildirimler gönderirim. bunun sonu yok..

    düzenli bir şekilde bildirimleri gönderdikten sonra araya reklamları ekler, vegan ürünler için e-ticaret sitesinin adını etiketlemeye başlarım. belki muhtelif sosyal medya ünlülerinin videolarında görünmeye başlarım. en son vurucu darbeyle de firmanın adının, bu dalda, yani vegan gıdalar sektöründe arama motorunda en üst sırada çıkmasını sağlarım.

    ha bu arada çoğu zaman buna gerek bile kalmaz, kendiliğinden oluşan, para vermediğimiz çalışanlarımız, bizden daha çok, daha bile iyi tanıtırlar. reklamımızı yaparlar.
    bu çok masum bir örnek oldu, neticede zararsız bir yiyecek sektörü. hatta yararlı bile denebilir.
    ama sonuçta bunun büyük sonuçlar için nasıl şekillendirilebileceğini artık az çok tahmin edebilirsiniz.

    ben büyük yalanı gördüğümden beri en azından hiçbir sosyal medya kullanmayarak, bu balon yaşamdan biraz olsun uzakta yaşamaya çalışıyorum. ancak elbette bir bilgi için bile yaptığım aramadan tutun, okuduğum gazete vs derken, şu an hali hazırda sütyen bedenimin bile bilindiğinden eminim.

    olay cem yılmaz'ın bahsettiği gibi "ne yapsın seni fba" durumu değil.
    bir yazılımın içinde bir datasınız sadece. çünkü bu durumda satılan mal, ürün sizsiniz yani.

    ben bunu yıllar önce bir ceo'dan duymuştum ama, netflix'de izlediğim bir başka belgeselde de geçince tekrar ışıldayarak hatırladım.
    müşterilerine kullanıcı diyen sadece iki sektör vardır; biri uyuşturucu dünyası diğeri de dijital dünya.

    gelelim ilk baştaki konuya,
    13 yaşındaki bir kıza nasıl görünmesi gerektiğinden bahsediyor ona bu dünya.
    ve orada ona koşullandırılan görüntüden farklı olmaya dayanamıyor ve kendini öldürebileceğini bile düşünmeden, zayıflamak için ölüm orucuna geçebiliyor.
    ve hepimiz elimizde telefonlarımız, ı-pad'lerimiz neyse artık, ağzımızda emziklerimizle, bal sürsünler, krema sürsünler diye bekliyoruz.
    bir tane "like" için ağzımızı, gözümüzü yamultup o resmi çekmeye çalışıyoruz. filtreler uyguluyor, filtredeki halimizi beğeniyor, aynadaki kişiden gittikçe daha fazla uzaklaşıp, daha kalabalık what's up gruplarında konuşup, daha yalnız geceler geçirmeye başlıyoruz.

    elbette tümünde, kurulan sistemin tamamında, casino'larda uygulanan kumar bağımlılığı tekniğinin kullanıldığını söylememe gerek yok. geçenlerde bir arkadaşımız girdisinde bir oyun hakkında benzer bir şey fark ettiğinden bahsetmişti. ne güzel bir aydınlanma cidden.

    ancak şunu söylemeden geçmeyeceğim, yapılan araştırmalarda kullanılan sosyal medya hesabında görülen beğeninin, eroin ve kokain bağımlılarının maddeyi ilk kullandıkları anda beynin etkilendiği noktayı etkilediğini keşfettiklerini özellikle belirtmek isterim.
    neden sadece bu iki gruba kullanıcı dedikleri de biraz daha net anlaşılmıştır eminim.

    ben şimdilerde tercih edebilme özgürlüğüm olduğu için kendimce daha etik seçeneklerle çalışabiliyorum. hatta artık köşemde resim çizebilecek bir insan olduğumu da söyleyebilirim. bu durum aslında yaşla değil, yaşanan ve deneyimlenen tecrübelerden kaynaklandı. dijital kölelikle savaşabilmek için ilk önce dijital emziklerinizi çıkarmanız gerektiğini söyleyebilirim sadece.

    daha çok açık havada nefes almanız, daha çok dostlarınızla yüz yüze kahkahalar atmanız, kendinizi filtresiz daha çok sevmeniz dileğiyle; bu satıra kadar okuyan dostlarımı sevgiyle kucaklar yorgun gözlerinden öperim.













    #240969 la campanella | 4 yıl önce
    4sosyoloji terimi