1. 11 kasım 1942 tarihli yayımlanan, ile yürürlüğe giren vergi.
    17 maddeden oluşan kanun: www.resmigazete.gov.tr/...

    kanun özetle şunu demektedir: bir sefere mahsus olmak üzere, belli bir servetin üzerinde mal varlığına sahip olan insanlardan, belli oranlarda vergi alınacaktır. kimin ne kadar serveti olduğu ve kimden ne kadar vergi alınacağının kararı, il ve ilçelerde oluşturulacak komisyonlar tarafından belirlenecek olup, komisyonların kararlarına itiraz yolu kapalıdır.
    komisyonlar, kararlarını verdikten sonra, on beş gün içinde ödemeler yapılmak zorundadır. şayet on beş gün içinde ödeme yapılmazsa, geciken ilk hafta %1, devam eden hafta %2 gecikme faizi öderler. bir ay içinde borcunu ödemeyenler, şayet belli süre içerisinde borçlarını ödeyeceklerine dair teminat vermezlerse, ülkenin herhangi bir yerinde, belediye hizmetlerinde ya da genel hizmetlerde belli bir ücret karşılığında çalıştırılacaklardır. çalışmaları karşılığında kendilerine ödenecek olan ücretin yarısı, borçlarına mahsup edilecektir.

    kanunu değerlendirmek için muhakkak ki, çıkarıldığı zamanın şartlarını, çıkarılış amacını ve sonuçlarını bir arada değerlendirmek gerekir. uygulamayı tek bir açıdan yorumlamak, yanlış sonuçlara neden olacaktır.
    sondan başlayalım. yani sonuçlardan: bu kanunun uygulanması sonucunda, ülkedeki sermaye, büyük oranda azınlıkların elinden alınarak yeni bir türk burjuvazisi yaratılmıştır.
    bu kanunun uygulanması sonucunda, mal varlıklarını büyük oranda kaybeden binlerce azınlık mensubu, ülkeyi terketmiştir.
    yine bu kanunun uygulanması sırasında, çalışma kamplarında (borçlular, erzurum'un aşkale ilçesinde çalıştırılmışlardır) zor şartlarda çalıştırılan yaklaşık 1200 civarındaki gayrimüslim azınlık mensubundan 20 civarındaki insan hayatını kaybetmiştir.

    sonuçları vurguladıktan sonra, kanunun uygulanış biçimine değinecek olursak: dikkat edilecek olursa, her ne kadar bu kanunun, ülkedeki gayrimüslim azınlığı hedef aldığı düşünülse de, aslında kanun metninde, herhangi bir ayrım yapılmamıştır. yani, kanun sadece azınlıkları değil türkleri de kapsamaktadır. ancak uygulamada, malvarlıklarını ve vergi miktarını belirleyecek olan komisyonlar, bu aşamada türklere deyim yerindeyse kıyak geçmiş ve mal varlıklarını ve ödemeleri gereken vergi miktarlarını nispeten düşük belirlemiştir. oysa, aynı komisyonlar azınlıklara aynı kolaylığı göstermemiş ve malvarlıklarının yarısından başlayıp tamamını kapsayan tutarlara varan oranlar belirlemişlerdir. birçok gayrimüslim, kendilerine çıkarılan vergi miktarını ödeyebilmek için, tüm malvarlığını satmak zorunda kalmıştır.
    sonuçları ve uygulanış biçimi açısından değerlendirildiğinde, her ne kadar kanuna dayalı olsa da, yani kanuni altyapısı olsa da, adil bir uygulama olmadığı sonucuna varabiliriz. hele de, borçlarını ödemeyenlerin çalışma kamplarında çalıştırılması ve hatta bir kısmının orada hayatını kaybetmesi, ülke tarihi açısından kara bir leke olarak değerlendirilebilir.

    sonuçlarını ve uygulanış biçimini aktardığım kanunun, çıkarılış sebebi ve çıkarılma şartlarına gelelim şimdi de:
    1942 yılının kasım ayı demiştik kanunun çıkış tarihine. neyi hatırlatıyor size? evet, doğru tahmin: .
    ülkemiz her ne kadar bu savaşa girmemiş olsa da, o tarihte ülkenin savaşa girip girmeyeceği belli değildi. yöneticiler, savaşa müdahil olmamak için aşırı gayret gösterse de, gelişmelerin ne olacağı belli değildi. taraflardan birinin türkiye'ye saldırması riski (özellikle de hitler almanyası) vardı. bu nedenle de, savaşa girmemiş bir ülke olmakla birlikte, ülkede olağanüstü önlemler alınıyordu. imkanlar ölçüsünde silahlanılmaya çalışılıyor, tahıl depolanıyor ve asker sayısı artırılıyordu. o dönemde, yaklaşık 14-15 milyon nüfusu olan bir ülkenin 1 milyona yakını silah altına alınmıştı.
    şöyle düşünün: toplam nüfus 15 milyon. tahminen üç milyonu çocuk olsa, kalan 12 milyonun yarısı da kadın olsa, geriye altı milyonluk bir erkek nüfusu kalıyor. bu altı milyonluk nüfusun, en sağlam, zinde, çalışabilir olan grubundan bir milyon tanesi silah altına alınmış. haliyle tarım ve sanayi üretimi sekteye uğramış. bunlar yetmiyormuş gibi, savaş nedeniyle ithalat ve ihracat düzgün yapılamıyor. ülkede karaborsa almış başını gitmiş. ekmek karneyle dağıtılır hale gelmiş. fakir halkın mallarının bir kısmına savaş şartları nedeniyle el konulmuş: tr.wikipedia.org/...

    hal böyleyken, ülkede ticaretin neredeyse tamamını yürüten gayrimüslim azınlık, karaborsacılık nedeniyle servetlerine servet katmaya devam ediyor.
    (burada bir şeyi daha vurgulamak istiyorum. aslen bu durum sadece ikinci dünya savaşı'na özgü de değil. osmanlı döneminde de, gayrimüslimler ülkenin kaymağını yiyen kesim olmuştur büyük oranda. bunu ırkçılık olarak almanızı istemem zira böyle bir niyetim yok. sadece bir tespit yapıyorum. zira, osmanlı döneminde gayrimüslimler askere alınmıyordu. bunun karşılığında daha yüksek vergi veriyorlardı ancak, savaştan savaşa koşturan müslüman teba, savaşlarla, hastalıklarla, kıtlıklarla heba olurken, gayrimüslim teba ticaret sayesinde malvarlıklarını günden güne artırıp, devlete borç verebilecek güce ulaşıyorlardı.
    hatta bu durumla ilgili, atatürk'ün de çok etkileyici bir anısını aktarayım:

    Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerinden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
    -Bu köşk kimin?
    –Kirkor’un…
    -Ya şu koca bina?
    -Yargo’nun
    -Ya şu?
    -Salomon’un..
    Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:
    -Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?
    Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulmuş:
    -Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna boylarında, Balkanlarda, Arnavutluk dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk Paşam…
    Atatürk bu hatırasını naklederken:
    -Hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururmuş.)

    tekrar konuya dönecek olursak, her ne kadar savaşa katılmamış olsa da, fiili anlamda savaş şartlarını yaşamakta olan; ekonomisi çok zor durumda olan; halkı açlık, sefalet ve perişanlıkla boğuşurken, sadece yeni bir ülke yaratmaya çalışmakla kalmayıp aynı zamanda yeni bir ulus yaratma gayesindeki bir ülkenin, hem yaşanan ekonomik zorluklara bir nebze çare olması, hem dolaşımdaki parayı azaltarak enflasyonu düşürmeye çalışması, bunlara ek olarak da sermaye sınıfının yapısını değiştirmeye çalışması, aslen kendi içinde tutarlı, mantıklı ve kabul edilebilir bir uygulamadır diye düşünüyorum.
    ancak başta da vurguladığım gibi, uygulamadaki yanlışlar hem istenen sonucun alınmasını engellemiş, hem de ülkenin sicilini lekelemiştir.

    bununla birlikte, bu uygulamayı devletin uyguladığı sistematik bir soygun olarak görmek, ya da yağma veya talan gibi göstermek, şayet cehalet kaynaklı değilse kötü niyet kaynaklıdır.


    #240848 hammurabi | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0ekonomi terimi, kanun