bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
4eylül17//Yürüyen yaşlı adamı gördüm birden, belinde uyurken bile hiç yanından ayırmadığını söylediği bir bıçak taşıyor, yaşını tam bilmemekle beraber 90ların sonları olduğunu tahmin ediyor, kaldı ki zaten yüzüne bakınca da anlıyorsun. O anda da yolundan yürüyüp gittiği o küçük köyden hiç çıkmamış doğduğundan beri. Taş evler gitmiş, betonlar gelmiş, bahçeler küçülmüş, kiraya verilebilecek her yer değerlendirilsin diye. Sahilin bir kısmı beton, kum bile kalmamış artık. Bütün bu hengamede, köydeki çınar ağaçlarına dokunulmamış sadece. Olmadık yerlerde bir çınarla karşılaşılıyor, en genci 90larının sonunda olan. Adam aralarından geçip yürüyüp gidiyor.
15eylül17//Bir su şişesinin gölgesinin hareketli görüntüsünü çektiğim o akşam, gitmeyi pek istemediğim bir yere gidiyorum. Hayatımda ikinci defa gördüğüm birinin aracının arka kısmında pek rahatsız sayılacak biçimde ama en azından bacaklarımı uzatmış, oturuyorum. İçeride sigara içiliyor. Korkunç mutsuzum. Somut bir mutsuzluk hissediyorum. Şişenin içinde buz var gibi görünüyor, halbuki yok. Kafamın içi soğuk ve durgun. Suyun hareketi olması gerekenden yavaş. Yanımdaki şişeyi kafasına dikiyor, tavana bakıyorum. aklımdaki ömrümü neredeyse yarılamışım, zamanın hareketi olması gerekenden hızlı.
15ekim17//On senedir aynı kişiyle bu merdivenlerde oturup bu manzaraya bakarak şarap içiyoruz ve genelde hiçbir şeye anlam veremiyoruz. Merdivende oturan sonsuz sayıda insanın, ki aslında elbette ki öyle değil ancak ben öyle olmasını istiyorum, görüntüsü yok. Sadece sesler var. Birbirine karışan sesler. Otururuyoruz, karşıda siyah bir boşluk var. Ağacı sallayan rüzgarın, geçen geminin, gelen tramvayın sesi var. Köpekler için bir plastik tabak içinde yere konulan bulgur pilavına kara kargalar dadanmış. Sesi geliyor. Yol yokuş ya ama, tabağı koyarken bu dikkate alınmamış, tabak yamuk duruyor, pilavın bir kısmı yere dökülmüş, dağınık duruyor. Kargaların gözü tok olanları o dökülenlerden başlamış yemeye. Yemenin de sesi var. Yol yokuş, bunu görmüyoruz, anladık ve alıştık. İnişin ve çıkışın da sesi var oradan duyuyoruz. Herkes oldu, biz hiç olmadık diyoruz, dediğimiz anda dağılıyoruz. Toparlıyoruz. Birleştiriyoruz, yerine koyuyoruz. Tam oturmuyor.
....
....
Bana Yazdıklarını okuyorum tekrar. Dışarıda bir kuş var ağaçkakan gibi ses çıkarıyor; gece ötüyor. Onun sesiyle beraber okuyorum, o yokuşun iniş sesi tıpkı bilip görülmeyenlerle toplanıp tam oturmayanlar gibi ikimiz de birbirimizi bilip oldukça uzakta duruyoruz.
içinde oldukça (ama oldukça derken içimde hissettiğimi kastediyorum) fazla kendi olabilen kelimelerin bana getirdiği tek şey tam olarak yanında olabilmek.
Arabanın içinde yanındakiyle arana sıkışıp, su şişesinin kapağını alabilmek için bitmesini bekliyorum, yolda ilerledikçe tekdüzeleşen sesin tıkırtıkırtıkırtıkırtıkırtıkır kendisini tekrarlamasına acıyorum, şimdi sonsuza dek sürecekmiş gibiyken arabanın yavaşlayıp durduğu anda sona eriyor; indikten sonra köyün içinden geçerken biraz ardında durup sıcağı sevmeye sevmeye senin sevip sevmediğine göre daha katlanılabilir olduğuna karar veriyorum.
merdivenlerin üzerindeki küçücük ama gerçekten küçücük taş parçalarının her birini istifleyerek bir tepecik yapıp kadehin ayağının altındaki koniyi tam bu tepeciğin zirvesine yerleştiriyorum, bir yudum içtikten sonra -corpus- o yudumu bir kaç dakika dilimle damağıma bastırıp hiç bir noktadan sızdırmayacak şekilde sıkıştırıp sabırla her tadı ve yanma hissini hissederek zamanın karanlığın içinde daha yavaş aktığını "bu kez" görebilmeye çalışıyorum; Tam önündeki basamakta otururken.
Kilimanjaro'nun Karları'nda Hemingway bir hikayede karanlıkta sigara içen iki askeri anlatır, tıpkı o 'sahne'deki gibi içtiğim sigarayı başımın üzerinden sana uzattığım anda hatırlıyorum, parmak uçların parmak uçlarıma değiyor, müzik gibi oluyor içim, hareket eden kırmızı ışık da notaların havada uçuşması; karanlıkta sigara içmekten hoşlanmıyorum ben de, ardımda oturan dudakların tadının acılaşması -bir sonrakinde düzeltilen yanlış basılmış nota- da bu yüzden, dumanın geçici etkisi. ayağa kalkamayacak duruma gelene kadar orada durmak istiyorum, toparladıkça dağılan kafamın içindeki her şeyi birbirine birleştirip zamanın hareketinin kuyruğuna bağlamak, onu yavaşlatmak istiyorum. savurduğum onca duman artık eskisinden daha geç sürede aynaya bakamaz hale getiriyor beni. Bu yüzden çok uzun sürüyor başlaması zamanın yavaş yavaş ağırlaşıp ağırlaşıp iyice ağırlaşıp akmıyor gibi olması; nihayet dururcasına yavaşladığında kendi kendime: nefes al, nefes ver, nefes al, nefes ver, nefes al, nefes ver diye hatırlatıyorum; unutup boğulmamak için. yani, unutursam öyle olacağını sanıyorum.
gün bitiyor.
uykuya dalmadan en son hatırladığım omzunun kokusu.
Acaba yaz bir mevsim olarak güzel gelebilir mi bana hiç?.. Sanki senin yürüdüğün anlarda yanında sessizce yürürsem bir yaz günü, o zaman güzel olacakmış gibi hissediyorum.
.....
Gece gece geç vakitte, işte şimdi tam şu an hatırlıyorum hepsini tekrar tekrar kelimelerini okuduğumda.. Şimdi hissettiklerimin izlerini onlarda göreceğimi biliyorum. Durmadan bir döngü halinde uyuyakalana kadar okuyorum.
İyi geceler.
Görünürgörünmezharflerleyazıyorum: "teşekkür ederim".