mağaramın dört ağzı vardı ışık bu ağızlardan dolardı dünyanın nasibinde de vardır bu bazı ağızlarla da aydınlanmıştır bazen bir gün dışarı çıkacağım zaman ağızda bir yılan gördüm diğerine gittim yine bir yılan ötekisinde de ötekisinde de ve sonuncuda bir kurbağa kurbağa iyi, dürüst insan demekmiş, kurbağa yılanların arasında.
dünya mıydı mağara? insanlar mıydı yılanlar? sahi bizim de ağzımızda yılanlar olmaz mıydı? kurbağa da sen miydin çocuk? eskimiş, yorgun limanların ötesinde eski bir çocuk.
biliyor musun kaybettim sanmıştım. kaybetmek sadece kabullenirsek olurmuş. biliyor musun biz çok yanılıyoruz. durup düşünmeye başladım.
şimdi değilse de bir zaman vardı o zaman, o zaman kelimeleri bu kadar zorlamıyor kendimizle ve birbirimizle bu kadar oynamıyorduk.
güneş de biliyor artık bizden önce de biliyordu en basit kurala uymadık aldığımız kadar vermedik. ve şimdi bitmeye başladı. üzülmüyorum. korku da yok içimde. sonuçları inkâr edemeyiz. içimde neşe de umut da var. ve dünya, seni sevdim sende öğrendiklerimi de bana getirdiklerini de.
karabatak ömrüm neler gösterir bilmem şimdiden hep esenlik diliyorum selamlar olsun uğrayacağım limanlara aşacağım denizlere.