bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
i.hizliresim.com/...
Üstten azıcık aralık camdan, sessiz bir rüzgar giriyor içeri yaz sıcağı havada. Bu gerekli. İçeride hiç hava almıyormuş hissi, dışarıdan yalıtılmış duygusunu karnın tam üzerinde bastırarak nefes aldırmıyor. "Çok değil, iki parmak Jack" bu gibi tıpkı, çok değil madeni bir para inceliğinde de olsa açıklık. O jack jumbo boy kupada içilecek hazır kahvenin içine konuyor, gereksinim; bu camın azıcık açıklığı da gerektiğinde müziği dalga dalga dışarıya uçuşturuyor paylaşmak istediğinde notaları; ama daha fazlası öyle olması gerekli, hava ile kopmayacak bağ için.
Ben şampanya kadehiyim. Pamuk beyazı yumuşak köpükler uzun yüzümden aktı, kayarak aşağı döküldü, baloncukların üzerindeki parıldayan gökkuşağı yansımalar pürüzsüzlüğünde camyüzeyim. Akan köpükler sonrasında da pırıl pırıl, saydam, pürüzsüz hala.
İstemediğim hiç bir şey üzerimde duramıyor.
Ben kızmıştım çünkü.
Sinirlerim bozulmuştu, hava girmeyen burada, yalıtılmış bir şekilde bırakıp beni, üzerime çullandılar kelimelerle. Duydum, her biri öyle zayıf, çaresiz ve zavallıydı ki kelimelerin; bir andan sonra duymadım hiç. Hareketlerine aralıksız devam eden ağız, açıp kapanan kasılmış, incelmiş dudaklar; henüz titremiyor. Bu zayıflık hiç bir insanın üzerine olmuyor. Pot yapmış lacivert ceket; kalınca.
Yok yere kızıyorum aslında, zayıflığa kızılmaz.
Seyrek de olsa hızla geçen ağaçlar yanımdan, dalları yanlarına boy verdikçe genişlemiş yaprak yaprak dolu, her yöne fışkırmış dallar, bir çırpıda geçemiyor tabi, uzuyor yanlamasına, sonra birden gidiyor. Yaprak yeşili doluyor içeri, camlardan yeşil yeşil ışıklar yansıyor, kısılmış dudakların arasındaki incecik kıvrımlara doluyor, sessizce ama sürekli kıpırdarken küçücük ışın kılıçları gibi görünüyorlar, çok komik bu, ama gülmüyorum, zayıflığa gülünmez.
Kirpiklerimin kokusunu duyuyorum, bir bir görmeye çalışıyorum gözlerimi kısıp, şekilsiz çizgilerden oluşan gölgelere benziyor gördüğüm, kırpıştırarak göz kenarlarımdaki küçüğün de küçüğü minicik ter damlalarını bir tabaka kadar çıkarabildiğim gözyaşlarımla karıştırıyorum, gözü kırpıştırarak gözyaşı çıkarmayı küçükken öğrenmiştim, okulda anlamsız bir esneme krizinin içinde.
Ter damlacıkları böylece akıyor elmacık kemiğine kadar, aslında sildiğim, kendi yaptığım gözyaşı.
Camı azıcık daha indirmeliyim, gecenin sıcak rüzgarı kulaklarımın arasına girsin saçlarımın içine.
Umursamıyorum.
Küçük dünyayı, zavallı kelimeleri, bilindiği sanılan bilmişlikleri, büyük egoları, alınamayan nefesleri, anlamayan zihinleri, şırınga ucunda damlatılmış iyilikleri, ardımda açılan çukurları, kötülükleri üzerine kostüm yapmış çirkinleri, kısacık notaları.
Durmadan daracık sınırlar çiziyorlar benim de içinde olduğumu, orada duracağımı zannettikleri, orada olduğumu, istedikleri olduğumu sandıkları çizgilerden ibaret dünyalarında kısa kısa çizgileri var yapabildikleri
ben başımı çevirip camdan geçecek ağaca bakıyorum, yeşil ışıkkırıkları ile birlikte.
Bense kaldırımda olduğum yerde durup çok uzağa baktım. Birdenbire caddenin ucundan bir şey eliyle çenemden tutup çevirdi başımı sanki; öyle kuvvetlice ki sırtım ürperdi. Cadde bomboş. Baktığım karşı yön boş daha doğrusu, önümden arabalar geçiyor peşi sıra, aynı tempoda yavaş, ama durmadan. Tam önümde bunca araba var ama karşı yön bomboş ve başımı çevirmeden uzakta caddenin bitmiş gibi görünen noktasından gözümü alamıyorum. Duyduğum kesinlikle lavanta kokusu, hafif ama aynı yoğunlukta tıpkı önümden geçen arabalar gibi hiç azalmayan bir yoğunlukla rüzgarla birlikte saçlarımın arasında dolanıyor. Bu, mor olmalıydı ama değil; tam bir zümrüt yeşili, kopkoyu ve ışıl ışıl parıldıyor.
Anladım, bekliyorum artık, hiç bir anını gözden kaçırmak istemiyorum, ilk anını hiç; şiddetinin yumuşaklığı da, içine çektiği görünmez cazibesi de, uzaktayken fısıldayışı da kusursuz niceliğini benim içimden çıkıp oradan gelecekmişcesine, tıpkı kendi benliğimi madeni bir paranın diğer yüzü gibi göreceğim.
Simsiyah, eski Amerikan arabası. İçindeki koyu yeşil ışıklar camlarından yansıyor, içinde sadece bu ışık kümesi görünüyor, neredeyse arabayı kaplamış bütünüyle, geniş çok güzel simsiyah araba, yemyeşil bir bulut yaklaşan.
Gördüm.
Tam önümdeyken.
Bir saniye.
Belki daha az, belki birazcık fazla.
İçinde, keskin muazzam bir kılıç, çizilmiş tüm çizgileri kesiyor zerafetin sınırını çizerek; kendi istediği gibi, yaptığı her açıya hayranlık hissediyorum. Dokunduğu her noktanın yumuşak sıcaklığı parmak uçlarımda. Kirpiklerinin kokusu lavanta işte, aynı yoğunlukta, azıcık aralık camdan her yere dağılıyor. Bulutumsu yeşillik saydamlaşmış gibi, var ama yok. Varlayokarasındatamkarşımdaykenkigörüntüsübir'fotoğraf'gibihafızamakazınıyor, böyle olduğunu o anda anlıyorum.
Yavaş da değil, hızlı da, geçip gidiyor. Upuzun geçen bir kaç saniye.
Şimdi anlıyorum işte.
zümrütyeşililavantakokusuasılıkalmışduruyorhavadabenartıkçoktangeçipgitmişarabanıntamkarşımdaykenkigörüntüsünebakıyorum.
Görmediğim gözlerin, kocaman koyu renkleri var tam olarak biliyorum, içinde tüm bu atmosferi yapan anlamlarla dolu olduğunu da.