Günlük magazinsel / sportif olaylara yönelik ne başlık açan, ne de açılanları okuyan birisi olarak; 'bugün' özelinde hakkında bir iki şey söylemeden, temennilerde bulunmadan, kendimce de olsa bir şeyler dilemeden geçemeyecek olduğum takımım, felsefem, hayat görüşüm, rol modelim, istikametim.
Geçen sene yaşananları 'tarih, tekerrürden ibarettir.' düsturuyla, sözde olgunlukla karşılama çabasıyla yıllardır olduğu gibi yine içimize atarak geçiştirdiğimizden ötürü bu sezon hiçbir maçını izlemedim Trabzonspor'un. Taraftarı olarak değil, futbol izleyicisi olarak bile izlemedim. Merak bile etmedim, heyecanlanmadım. futbol 'a dair olumlu en ufak bir şey görebileceğime dair bir inancım olmadığından sadece maç sonu skorlarını takip etmekle yetindim.
(bkz: kulzos brad pitt sezonu) organizasyonu içerisinde yer aldıktan sonra, sadece oyun için olsa da puan tablosuna bakma alışkanlığı edindiğimi fark ettim. Geçen gün bu sefer de (bkz: kulzos eric bana sezonu) puan tablosuna bakarken, 'ulan o kadar maç kaybettim, o kadar kötü bir sezon geçirdim ama yine de sezona iddialı girmesi beklenen birkaç rakiple aramda o kadar da puan farkı oluşmamış.' diye düşünürken, aklıma türkiye süper lig puan tablosuna bakmak geldi niyeyse ve gördüğüm tablo;
1- Alanyaspor / 27 Puan 2- Sezona mutlak favori giren, imparatorluk takımı (gs) / 26 Puan 3- Uzay takımı, yeryüzünün en iyi hocası ile sezona giren ve yeri göğü korkutan titreten takım (fb) / 26 Puan . . 9- Sezon başından beri beddua ettiğimiz, yerin dibine soktuğumuz takım (TRABZONSPOR) / 20 Puan
türkiye süper lig'in de (bkz: kulzos eric bana sezonu) ndan pek farkı yokmuş sanırım. Evet, ikisinde de bu saatten sonra şampiyonluk ihtimali yüzdesi değişmez, çok büyük sürprizler yaşanmaz ama türkiye süper lig 'inin bir farkı var; medyası var, sponsorları var, siyaset var, şu var, bu var, var da var.
Neyse; yukarıdaki tablo neticesinde bugün büyütülmüş üç istanbul kulübünden birisi olan galatasaray ile oynayacağı maçı izlemeye karar verdim. Bir şey mi değişecek, 5 atsa mutlu mu olacağım, 5 yese üzülecek miyim; hayır, hepsine birden hayır ama merak ettim gerçekten. Uzay takımlarının olduğu, imparatorların fink attığı böylesi bir sezonda niye bu kadar az puan farkı oluşmuş, özellikle o büyütülmüşler neyi eksik yapmışlar diye kendimce merak ettim ve izleyeyim dedim.
Bir ara ya burada, ya da başka bir yerde "anlamsız atasözleri" gibi bir yazıya / makaleye / sübjektif görüşleri içeren bir içeriği okumuştum. Atasözü değil ama bizim toplumda en çok saçma bulduğum fakat geçerliliğine de inandığım bir özdeyiş olan "ağlamayana meme yok." düsturuyla en çok hareket eden takımı, taktik traktörü ağırlayacağız bugün. Bilmiyorum halen daha ağlamaya devam ediyor mu o şahıs ama tarihten ders çıkarmadığımızı, çıkaramayacağımızı da bildiğim halde, belki de ahmak avuntusu şeklinde de olsa bir temennide bulunmak istedim.
Toplum olarak çocuklarımızı büyütürken her ağladıklarında, o an ne istedilerse almaya, "yeter ki sussun veya varım yoğum bir tane çocuğum var alacağım tabii." düsturu ile hareket eden, şımartan, doyumsuz bir evlat yetiştiren milletiz. Çocuklar, bebekler bizlerden daha zeki; sonuca nasıl gideceğini öğrendiği an artık "yalandan da ağlamayı" öğrenebilecek kadar da uyanıklar.
Özet;
Bugün karşımızdaki rakip, çikolata için ağlayan bir bebek değil; yalandan ağlamayı öğrenmiş, üçkağıtçı çirkin bebek chucky'den bir başkası değil.