1. başta tanrı kavramının ve dinlerin, insanların sığınak olarak yarattığı birer konu olduğunu bildiren, bununla kalmayıp arap dininin türk milleti'nin damarlarına nüfuz etmiş bir hastalık olduğunu açıklayan türkiye cumhuriyeti'nin kurusudur. Evet, kendisinin inancı Türklüktü. başka bir şey değildi. saygı ve özlemle.

    edit: bugün belimizi büken bu yalan dolanın o günlerde bile sahteliklerle dolu olduğunu anlayan büyük bir lidermiş. bilimin kendisiyle çelişmesi halinde bilimi dinlememizi öğütleyen bir liderden de bu cümleler beklenirdi. < 3

    kendi sözleriyle Medeni Bilgiler eserinden bir kesit:

    insanlar ilk devirlerinde pek acizdi. kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir hadisenin de sebebini bilmiyorlardı. kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. nihayet insanlık vicdanında bir kuvvet yarattı. o da işte allah'tır. her şeyi ondan istediler. hastalıktan, felaketten korunmayı hep allahlarından istediler. fakat modern çağlarda insan her şeyi ancak toplumdan bekledi. her şeyin koruyucusu insan cemiyetidir. bizi koruyan, refah içinde yaşatan toplumdur

    "din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. fakat biz, bizim gözümüz önündeki türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

    türkler arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne arapların, ne aynı dinde bulunan acemlerin ve ne de mısırlıların ve sâirenin türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. bilakis, türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanlarını uyuşturdu. bu pek tabii idi. çünkü, muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. bu arap fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdular. bununla beraber, allah’a kendi milli lisanında değil, allah’ın arap kavmine gönderdiği arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. arapça öğrenmedikçe allah’a ne dediğini bilmeyecekti. bu vaziyet karşısında türk milleti birçok asırlar ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını bilmediği halde kur'ân'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, türk milletince karışık, cahil hocalar ağzıyla ateş ve azap ile müthiş bir muamma halinde kalan dini hırs ve siyasetlerine âlet ittihaz ettiler. bir taraftan arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan avrupa'da allah kelimesinin îlâsı (yüceltilmesi) parolası altında hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler.

    ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek kuvvetli bir millet yaptılar. mısır'da belirsiz bir adamı 'halifedir' diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palas pâreyi hilâfet alâmeti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. gâh şarka, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra türk milletini, topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. millî duyguyu boğan, fânî dünya'ya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra âhiret'te kavuşacağını vaat ve temin eden dinî akîde ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mânî olamadı. bu feci manzara karşısında kalanlara kendilerinden evvel ölenlerin ahiret'teki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek âhiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi, dünya'nın acısı duyulan tokadıyla derhal türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı. davetlileri türk düşmanları olan arap çöllerine gitti. türk vicdan-ı umûmîsi, derhal, yüzlerce asırlık kudret ve küşayişiyle (açıklıkla, ferahlıkla), büyük heyecanlarla çarpıyordu. ne oldu? türkün millî hissi, artık ocağında ateşlenmişti. artık türk, cennet'i değil, eski, hakîkî büyük türk cedlerinin mukaddes miraslarının son türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. işte din hissinin türk milletinde bıraktığı hatıra.

    türk milleti, millî hissi dînî hisle değil, fakat insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır, vicdanında millî hissin yanında insanî hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekle müftehirdir (öğünür). çünkü türk milleti bilir ki bugün medeniyetin şahrahında (büyük yolunda) müstakil ve fakat kendilerine muvâzî yürüdüğü umum medenî milletlerle keşifleri mütekabil insânî ve medenî münasebet, elbette inkişafımızda devam için lazımdır. ve yine malumdur ki türk milleti, her medenî millet gibi mâzînin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla medeniyet âlemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder. türk milleti, insaniyet âleminin samimi bir ailesidir. türk milleti en eski tarihlerde meşhur kurultaylarıyla, bu kurultaylarında devlet reislerini intihap etmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar merbut olduklarını göstermişlerdir. son tarih devirlerinde türklerin teşkil ettikleri devletlerde başlarına geçen padişahlar, bu usulden ayrılarak müstebit olmuşlardır.

    kralların ve padişahların istibdadına dinler mesnet olmuştur. krallar, halifeler, padişahlar etraflarını alan papazlar, hocalar tarafından yapılmış teşviklerle, ilâhî hukuka istinat etmişlerdir. hâkimiyetin, bu hükümdarlara allah tarafından verilmiş olduğu nazariyesi uydurulmuştur. buna göre, hükümdar, ancak allah’a karşı mesuldür. kudret ve hakimiyetin hududu din kitaplarında aranabilir. ilâhî hukuka mütenit bir mutlakıyet kaidesi önünde demokrasi prensibinin ilk aldığı vaziyet mütevâzîdir. o, evvela hükümdarı devirmeğe değil, onun yalnız kuvvetlerini tahdîde, mutlakıyeti kaldırmağa çalıştı. bu çalışma 400-500 sene evvelinden başlar. evvela kuvvetin milletten geldiği ve kuvvete gayrı muktedir bir ele düşerse iştirak etmesiyledir

    gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka bir şey değildir. tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur. tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır.
    #234088 laranja | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0asker, devlet adamı, öğretmen, politikacı