1. çocukken hiç sevmediğim bir eylemdi köye gitmek. çünkü çocukken şimdikine nazaran daha çok kitap okurdum. şimdi hem kitap konusunda daha seçiciyim (ilgi alanlarım doğrultusunda, kurgusal olmayan kitaplar okuyorum daha çok) hem de vaktimin çoğunu müzik alıyor. evet, okuduğum kitapların da çoğu klasik müzik üzerine zaten. oysa ki benim japon edebiyatını hatmetmiş olmam gerekiyordu müzik yerine. neyse, konuyu çok dağıtmayayım.

    işte yine bir yaz mevsiminde ailelerimiz bizleri yine köye şutlamış ve ben yine bana çok yabancı gelen kuzen topluluklarının içerisine girmiştim. zaten kırım tatarı olmamız sebebiyle, tatarların yaşadığı mahallenin hepsinin sarışın mavi gözlü olup ben olmamam epey ayırıcı bir etkenken bir de "akkadlar çok acayipmiş aslında" dediğimde karşımdaki kişinin "akkad ne ki?!" şeklindeki tavırları benim kuzenlerden ve diğer akrabaların çocuklarından uzaklaşmama sebep oluyordu.

    nasıl olduysa bilmem, o mevsimde bir ara marangozluğa sardı bizim kuzenler. ben de en azından güzel bir uğraş diye daha fazla sokulmaya başladım yanlarına. o yaz sıkıntıdan ölmediysem sebebi bu marangozluk işleridir.

    yine bir gün kendi çapımda bir takım marangozluk uğraşlarına girmişken, baltayla bir tahta parçasına vurup baltanın başparmağımın ucuna girmesi bir oldu. neyse ki çok derine inmedi de başparmağı kurtardık. 1-2 hafta kırık tırnak yüzünden acı çektim ama.

    bu olayın izi hala duruyor parmak ucumda. arada bakar hatırlarım falan...
    #230984 jean baptiste de la rose et la croix | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0anket