hayatta kaybetmeye mahkum insanların davranış tarzıdır, üsluba takılıp gerçekleri görememek. aynen böyle bozmadan devam ederlerse, tatlı dilli dolandırıcıların, manipülasyon ustalarının elinde oyuncak olacaklarını, "hep iyi niyetimden kaybettim" diye ağlaşacaklarını kendilerine garanti ederim. siyasetten özel hayata ve iş hayatına kadar, ağzı iyi laf yapan yalancıların, o kadar tatlı dilli olamayan doğrucu davutları ezip geçtiğini görmekten çok sıkıldım. yıllardır düşünür düşünür anlayamam, bir olgunun/gerçeğin ifade ediliş tarzı, o olgunun/gerçeğin kendisinden nasıl daha önemli olabilir?
bu soruya verdiğim cevap maalesef çok acı: insanlar duygularıyla karar veren canlılardır, önemli olan onlara nasıl hissettirdiğinizdir. nasıl hissettiklerini aşıp da gerçeğe bakmayı bir türlü beceremezler. tek istedikleri pohpohlanmak ve süslü sözlerdir.
bu saçma isteğin temeline ineyim dediğim anda ise toplumun geneline yayılmış sağlıksız ilişkiler yumağına ulaşıyorum. ailelerinden doğru sevgi görmeden, ya tamamen ihmal edilerek ya da aşırı onaylanarak yetiştirilmiş bireylerin korkunç bir pohpohlanma ihtiyaçları var. saçma sapan bir duygusal açlık içindeler. bunu idrak edip de aşamadıkları anda ise manipülasyona tamamen açıklar. siyasal islamı başımıza dolayan bile bu bence. süslü güzel sözler duyma ihtiyacı. gerçeği öyle güçlü, öyle inanarak reddediyorlar ki insan bazen kendinden şüphe ediyor.
benim babamın bir özelliği var, pusulanın kuzeyi göstermesi gibi sürekli doğruyu söyler, doğruyu gösterir. benim amcamın da bir özelliği var, yamuğun tekidir; ama ağzı çok iyi laf yapar. babam, amcamın sikip bıraktığı onlarca kadını önceden uyarmış ama dinletememiştir. aynı şekilde amcamın borç istediği kişileri de uyarmış; ama maalesef yine dinletememiştir. bu insanların amcam tarafından türlü çeşitli suistimale uğradıktan sonra babama gelip "abi sen ne haklıymışsın" diye ağlamaları da son pişmanlıkları da fayda vermemiştir. çünkü benim babamın çok kaba bir dürüstlüğü vardır. gerçeği asla eğip bükmez, süslemez, makyajlamaz. çünkü üsluba takılıp esasa gelemeyen insanlar işlerine gelmeyen gerçeği görmektense, işlerine gelen yalanı seçmişlerdir. üzülmüyorum, müstahak diyorum. bazı insanlar zor yoldan öğrenirler hayatta, yapacak bir şey yok.
ha kaba dürüstlere de üsluplarını daha anlaşılır ve yumuşak hale getirmelerini önerebilirim elbette, neden olmasın? ama usulün/üslubun, esastan/gerçekten daha önemli olabileceğini asla kabul etmem. ne kadar çirkin ifade edilirse edilsin gerçek gerçektir; ne kadar süslenirse süslensin yalan yalandır. hangisine önem vereceğini seçmek de her yetişkinin kendi sorumluluğudur.