1. başlığı altındaki bilgi ve yorumları okuyan ve az çok sosyolojiye ilgi duyan kişiler, 'ın dramaturji yaklaşımını anımsar. ne olduğuna dair bilgiler sınırsız internet kaynağımızda sayfa sayfa yazılmış, benim ekstra bir katkım olmayacaktır. bunu düşündüğümde mın ne olduğunu unutuyorum. şimdilik "haz veren bir eylem olarak yazmak" ilkesine sığınıyorum. kişisel alanımdan devam edeyim. goffman'ın "günlük yaşamda benliğin sunumu" isminde, benim için hemen hemen bir başucu kitabı olan bir eseri var. kendisini bu şekilde nitelendirmemin sebebi, herhangi bir sayfasına baktığımda benliğimi kurarken kullandığım stratejik hamlelerin neler olduğu konusunda isabetli açıklamalarda bulunmasıdır. dipnotu girişte yazdığıma göre gelişmede yaklaşımı aktarabilirim.

    herhalde statü farketmeksizin hepmizin bildiği ünlü bir söz vardır: "" ya da bazı yerlerde geçtiği gibi "hayat bir tiyatro sahnesidir". hangisi olursa olsun shakespeare'e ait olan bu ifadeden, bireylerin yaşamları boyunca dünya denilen bir mekanda tek kişilik interaktif gösteri sergiledikleri anlamı çıkar. goffman'ın başlangıç noktası da budur: bireyler, gündelik hayatlarında kendilerini (benliklerini) ve davranışlarını (rollerini) bir tiyatro sahnesinde yer alıyormuş gibi performe etmektedir. goffman bu fikirle/yaklaşımla toplumsal hayatı sahnelenen bir dramaya benzeterek (bkz: ) anlamaya çalışır. toplumsal sahnenin iki bölgesi olduğunu savunur ve onları özetle şu şekilde betimler:

    sahnenin önü olan de mekansal araçlar ve kişinin fiziksel özellikleri bulunur. seyricinin gördüğü her şey buradadır, aslında burası benliğin kamusal alanıdır. ten renginden beden diline, kıyafetlerden eşyalara kadar birçok işaretin yer aldığı bölgedir. birey sahne önünde önceden hazırlığını yapmış, planlamış ya da zaten uzun süredir uyguladığı için alışık olduğu ya da görevli olduğu (öğrendiği) etkinliğini ezbere gerçekleştirir (rutin). idealleştirilmiş imgelerimizi sunduğumuz bu sahnede ciddiyet ve tutarlılık baskısı altındayızdır. sahne önü çeşitli riskler barındırır, karşılıklı (yüz yüze) etkileşim sahasında olduğumuz için her an davranışımızı kesintiye uğratacak bir engelle karşılaşabiliriz. gündelik hayatta bu tip tehlikeleri karşıdan aldığımız sinyaller doğrultusunda gizleme hamleleriyle örtbas ederiz. bir de tabii eğer kurguladığımız benliğin imajını sarsacak bir şey olursa utanç gibi çeşitli duygularımızı yine ön bölgede yansıtırız.

    sahnenin arkası ise gizli, kapalı bir bölümdür. seyircilerin girişinin denetim altında olduğu, sahne önünde giyilen karakterin askıya alındığı, bireyin kendisi olabildiği bir alandır burası. özel (mahrem) alanda olunduğu için sahne önündeki benliğin ya da davranışların icrasının beklenmediği bir mekandır. aynı zamanda sahne önünün hazırlıklarının yapıldığı, gerekli donanımların edinildiği, çabanın harcandığı, izlenimlerin yönetiminde fark edilen kusurların tekrar düşünülüp tertiplendiği bir uzamdır. sahne arkası sahne önüne kıyasla daha güvenilirdir, bu sebeple bireyin konformist davrandığı ya da daha rahat olduğu söylenebilir. eğer bir seyrici es kaza arka sahneye giriş yaparsa tekrar utanma duygusu harekete geçer. dolayısıyla mümkün olduğunca sahnenin önü ve arkası arasında denge sağlamak, bireyin iç huzuru için ihtiyaca dönüşür.

    not: bana öyle geliyor ki giderek sahne arkasına sıkışıp kalacağız. sanal benliklerimizin gösterisinde de toplumsal etkileşimin olduğunu yok saymamakla birlikte özel alanımızı yalnızlaştırdıkça oradaki kendiliğin varlığı ve denge kurucu niteliği saf dışına itilecektir.

    #227207 ruz | 4 yıl önce
    0Tiyatro terimi