“ne zaman ki uzaklarda silinir gider insanların ölümlü yaşamı olgunlaşan üzümlerin mavisi uzaklarda göz kırpmaya başladığında yazın boş tarlaları da oradadır orman karanlık imgesiyle belirir doğa mevsimlerin imgesini tamamlar oyalanır dururken, çabucak uçup giderler göklerin doruğunda mükemmellik gibi bir şey var çiçekler ağaçları süslerken insanlar üzerinde parıldar.”
bu şiir, friedrich hölderlin’in son şiirinin sekiz dizesidir. hölderlin’in nehir şiirleri özellikle eleştiri, analiz ve rasyonelleştirmenin asla ulaşamadığı düşünme faaliyetinin kalıntılarını gösteriyor. bunların en büyüğü elbette varlık ve nehre mesken gibi insan faaliyetlerini bağlıyordu. hölderlin, dünyayı, dünya anlayışımıza uyacak şekilde tanımlarken, etrafımızı saran gerçekliği de inşa ediyordu; algımız ile öz arasındaki bu etkileşimde, bir şeyin ne olduğunun gerçekliği onu, martin heidegger’e, heidegger’i de kendisine bağlıyordu.
heidegger'in varlığı, dünya gezegeninde yaşayan etten kemikten bir insan mıydı? yoksa! dünyanın dışındaki herhangi bir boyutta bir yerde yüzen bir adamın ruhani özüne göndermeden mi ibaretti? çok açık olan bir şey vardı; heidegger ve hölderlin’in, varlıkları ile başları dertteydi. hölderlin’in cinnet krizi geçirdiği günlerde yazdığı bu şiir ve diğerleri, onun için varlığını şiirleştirmenin bir yöntemiydi. böyle yaparak şair yanını yarı-tanrı düzeyine yükseltiyordu ve o artık, tanrılar ve insanlar arasında duran kişiydi. lakin bu durum, bu yarı tanrılık hâli uzun sürmeyecekti. hölderlin, varlığı, gerçek olmayan olarak görmeye başladığında artık kendi varlığı bir kriz anının içindeydi ve ilk kez varlığı, tehdit altındaki ölümlülüğünün huzursuz bir şekilde farkına varmasını sağlamıştı. hölderlin kendine geç kalmıştı ve giderek delirecekti.
bu artan farkındalık, kendinizi nasıl gördüğünüzün kaçınılmaz bir sonucudur. korkunun / ölümün yaklaşmakta olduğunu bir kez kabul ettiğinizde, varlık kendisini yolun ontolojik bir ayrımında bulur. bir tarafta olduğu gibi devam edebilir ve ölebilir (veya varlık eşdeğeri ne olursa olsun) veya belirli bir eylem tarzına karar verebilir. bu özgüllük, varlığınızın varolduğu ilk andan şimdiye kadar yaşamınıza uzun ve sert bir şekilde bakmanızı gerektirir. esasında var olmayışın gerçek dünyasından (ilk görünen paradoks) gerçek olmayan ve görülmeyen proto-varoluş alanına (ikinci paradoks) giden bu yol, oldukça uzun ve kıvrımlı bir yoldur ve heidegger'in birçok şeyi açıklığa kavuşturan bir dünya görüşünü varsaymasına izin veren şeydir. aynı zamanda hölderlin için de varlığını bulduğu, yaratma gücünün paradigmatik bir yoludur. ancak bu deneyim her ikisi için de varlıklarını, insan varoluşunun karanlık bataklığında yitirmelerine neden olmuştur.