amiyane tabiri ile kulak çınlaması olarak bilinen rahatsızlık. bu çınlama farklı şekillerde olabiliyor. cızırtı, rüzgar sesi benzeri bir uğultu, su sesi gibi bir ses, yahut tvden falan gelen o tiz ses gibi. bir sürü çeşidi var açıkçası. ama hepsine birden tıp dünyasında tinnitus deniyor.
sebep skalası oldukça geniş. lakin sebebinin bulunamaması kadar gıcık bir durum yok.
yaklaşık on gün önce gece tam yatacakken başladı bende. kafamı yastığa koyduğum gibi sağ kulakta siren çalmaya başladı. çınlama falan değil yangın alarmıydı mübarek. pazar iki kulak birden basınçtan tıkanmış gibiydi. pazartesi durum biraz daha stabil hale geldi ama geçmedi. perşembe günü doktora gittiğimde kulak çubuğu kullanmak yüzünden yiyeceğim fırçaya hazırdım.
öncelikle şunu belirteyim, doktorları sevmiyorum. doktorun odasına girer girmez bunu kendisine söyledim. "sizi sevmiyorum" dedim. "ben zaten evliyim" dedi kadın. "peki" dedim. ama sanki hiç böyle bir diyalog yaşamamışız gibi "soyunun lütfen" dedi. arkadaş kulak burun boğaz uzmanı niye insanın soyunmasını ister? kesin art niyetli bir çaba diye düşünürken dalmışım. "şapkayı çıkartabilir misiniz beyefendi?" dedi doktor. biraz kızararak çıkardım akabinde.
ışıklı bir aleti kulağıma soktu. "ooo" dedi. "ölecek miyim?" der gibi baktım. "kulaklar tertemiz, zara kadar görünüyor" dedi. "ulan manyak madem temiz oooo ne" diyecektim, demedim. "hmm" dedim sadece. oysa çok emindim kulaklarımda kir olduğundan. hortumu sokup yıkayacakları ve pırıl pırıl olacaktı. bal dök yala. o derece.
sonra "ağzınızı açın" dedi. sopayı görünce ürperdim. şimdi bu noktada belirtmem gerekir ki oral seks yapabilen kadınları çok takdir ediyorum. benim o sopadan bile midem bulanıyor. kadın olsam yedi cücelere bile oral seks yapamazdım. neyse efendim, baktı, orada da bir şey yok dedi.
tekrar koltuğa geçtik sonra. aslında sağ kulağımın biraz daha az duyduğundan bahsettim. "ne zamandır" diye sordu. "5-6 sene olmuştur" dedim. "e niye gelmediniz doktora?" dedi. "doktorları sevmediğimi söylemiştim" dedim. "önce bir duyma testi yapalım, ona göre devam edelim" dedi. "peki" dedim.
sekreter kızlardan birisi elimden tutup beni önce hasta kayıta, sonra testin yapılacağı yere götürdü. parasını ödemeden teste sokmuyorlar. sekreter kız "testin sonucunu elinize verecekler, onu da alıp gelirsiniz" dedi. sonra hemşire bir ablamız camdan bir odaya soktu beni. "sinyal sesi geldikçe düğmeye basın" dedi. e zaten çınlıyor, sinyal sesine ne gerek? kulağımda kulaklıklar, karşımda hemşire, gözlerini pörtletmiş, "duymuyor musunuz?" diyor. "yok duyuyorum da gıcıklığına basmıyorum" demedim elbet. test bir şekilde bitti, sekreterin dediği gibi hemşire elime verdi.
elime verilmiş halde doktorun yanına geri döndüm. doktor sonuca baktı ve "sizin sağ kulağınız soldan neredeyse 10 desibel daha az duyuyor" dedi. sanki ben söylememişim gibi. tamam desibelini bilemem elbet ama benim bildiğimi bana anlatıyor. sonra acayip sorular sordu. kaza geçirdiniz mi, sağ kulağa darbe aldınız mı, patlama yaşadınız mı? hayır adım bythemali olsa bunların hepsini yaşamış olurdum ama değildi ki. ben afganistan'da operasyondayken çok çatışmaya girdim diye anlatacaktım ama vazgeçtim. kbb'den başka kliniğe transfere gerek yoktu. o sırlar bizde saklı kalmalıydı.
"kulak mr'ı ile, bir de doppler yapalım" dedi. "yapalım" dedim. sonra sekreter kız beni tekrar gezmeye götürdü hastanede. bir sürü sekreter kız vardı ama nedense hep aynı kız beni götürüyordu. kayıt işlemleri vs derken mr'ın çekileceği yere geldik. "yine elime verecekler mi?" diye sordum. tuhaf tuhaf baktı.
akabinde mr'a soktular beni. komple soyundum önce. baktım mr çekecek olan irice bir abimiz, geri giyindim. "üzerinizde metal bir şey var mı" dedi abi, "kemer tokası var" dedim. "yok orayla işimiz yok" dedi. "peki" dedim.
mr çekilecek masayı benim boyutlarıma uygun yapmamışlar. allah'tan yanına bir kaç basamaklı bir merdiven koymuşlar da üstüne çıkabildim. sanırsın memlekette herkes uzun. tam uzanacağım, yakamı elleyip, "bunun düğmeleri metal, üstünüzü çıkartın" dedi. "ulan plastik onlar, amacın ney oğlum senin?" demek geldi içimden. diyemedim.
soyundum yattım. sonra fırına soktular beni susamlı simit gibi. yok somun ekmek diyelim. simit şekil itibarı ile bünyeye ters. ayrıca kıvam olarak somun ekmeğe daha çok benziyorum. şekil de uygun.
"kafanızı kıpırdatmayın" dedi. demez olaydı. birisi öyle dediği zaman benim bünye ters tepki veriyor. birincisi burnum kaşınmaya başlıyor. kaşlarımın üstü. kirpiklerimin altı. 40 yıldır hiç kaşınmamış noktalar deli gibi kaşınmaya başlıyor. bak şimdi yazarken bile kaşındılar. eminim okurken siz de kaşındınız. neyse. dikkatimi başka noktalara kaydırmaya çabaladım.
mr olayında ortamdaki sesleri anlamıyorum. böyle alet çalışmasa bile pısss, tokkkk, pıssssss tokkk, diye bir ses geliyor. o ne mesela hiç bilmiyorum. hele alet çalışmaya başladığında çıkan sesler insanın kafasına kafasına vuruyor gibi.
15 dakika kadar sürecek dediler sokarken. 15 dakika geçti, sesler ana ses haricinde kesildi. öyle yatıyorum. "lan dedim kesin unuttular beni içeride" 3-5 dakika bekledikten sonra içeriye birileri geldi. "beyefendi sakın heyecanlanmayın" dedi. "bak şimdi?" bunların hepsi gıcık. hayır yani eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmenin alemi ne. yatıyorum orada uslu uslu.
sonra içeriye hemşire girdi bir tane. fırından yarımı geri çıkardılar. elimi tuttu hemşire. "tamam bu kadar yeter" dedi. elime pat pat vurmaya başladı. "ilaç vereceğiz" dedi o heyecanlanmayın diyerek heyecan yaratan. elimi tutan hemşire elimin üstünden sokuverdi iğneyi. sonra bir başkası geldi "vereceğimiz ilaç yanma ya da ağrı yapmaz ama bir sıcaklık hissedebilirsiniz ve çişiniz gelmiş gibi gelebilir" dedi. abicim zaten çişim var, tutuyorum. ne çişi daha? sonra harbiden sıcaklık hissettim. umarım altıma işememişimdir düşüncesiyle sesler yeniden başladı.
bir on dakika sonra fırından çıkardılar beni. elimde damar yolu, hemşire arıyorum çıkarttırmak için.
ardından çıktım hastaneden. çünkü doppler akşama dediler. peki dedim. akşam geri geldim, dopplerin yapılacağı yeri bulmak için üç tur attım hastanede. neden labirent gibi yapıyorlar bu hastaneleri bilmiyorum.
doppler odasında iki kişi vardı. yine ikisi de kadın. biri hemşire, öteki doktor. "soyunayım mı" der gibi baktım, "sen soyunma lan hayvan" der gibi baktı hemşire. "hayır sana sormuyorum tombalak, doktora soruyorum" der gibi baktım. "sen sanki tombalak değil misin?" der gibi baktı. bakışmaların ardından doktor "yakanızı açıp şuraya uzanın" dedi.
yok arkadaş, bu hastanede her şey bir tuhaf. uzan dediği yerin bir tarafında duvar var, öteki tarafında alet. ben uzanırken limbo yapıyorum resmen. çünkü iki omuz yere paralelken benim oraya sığmam mümkün değil. hayır bir kere uzandım, yerimi beğenmedi, üç kez kaldırıp tekrar uzandırdı. "burayı bana göre yapmamışsınız pek" dedim. "insana göre yapmıştık" der gibi baktı.
"sağ 3.7 mm 130 debi, sol 3.4 mm 100 debi" söylediklerinden anladığım bunlar oldu. bitti dedi sonra. peçete verdi elime. kendimi porno yıldızı gibi hissettim. hani böyle hatunu yoldan çevirirler, oral sekse ikna ederler para ile, sonra böyle boynuna falan boşalıp eline peçete verirler ya. aynı o his. yine verdiler elime, bu kez peçeteyi.
ertesi gün sonuçları göstermek için doktora geldim. cd'niz hazır dediler. kendimi unkapanında gibi hissettim. hayal dünyama söverek doktorun yanına girdim.
"iyi haber" dedi doktor. "testlerden hiç bir şey çıkmadı, tertemiz" oysa hazırdım beyninizde ur var demesine. orta kulağınız patlamış ya da. "harbiden mi lan?" diyecektim kadına. demedim allahtan.
"e peki ne olacak şimdi" dedim. "ilaç vereceğim" dedi. verdi. "yirmi gün sonra tekrar görüşelim" dedi.
şimdi ilaç içiyorum. sağ kulağım çın çın tam gaz devam ediyor. bakalım neler olacak, göreceğiz.