Bir arkadaşım demişti ki "gözlerine baktığımda mutsuz olduğunu görüyorum ama orada umut da var." Var belki de ama şu an gitmiş gibi duruyor. Umudum azalıyor, bu bana evsiz biri gibi hissettiriyor. Hoş hiç evsiz kalmadım ama evsiz biri öncelikle başını sokacak bir yer arar sanırım. Yağmurlu bir gecede, mesela bu saatler çok uygun, evsiz biri gibiyim. Yağmuru severim. Kahküllerimi bozup onları Kıvır Kıvır yapsa da çekinmem ondan. Umrumda olmaz. Zıplayıp şarkı söyleyerek yürürüm, köpekleri severim. Ancak şu anda düşüncelerimde yağan yağmura teslim olmak istemiyorum. Kaçmam lazım ıslanmamalıyım. Oraya gidiyorum buraya gidiyorum. Amansızca yer arıyorum kendime. Sağa gidiyorum sola gidiyorum, o dükkanın altı bu tabelanın uzantısı her yere bakmalıyım. Biraz da panik olmuşum. Koşuyorum ama bulunduğum boyut normal anlamından çok farklı. Nereye adım atsam karşıma aynı yer çıkıyor.(john frusciante kulağıma there are no escapes no escapes diye söylenmesi ne de anlamlı oldu) O kadar uzun olmayan dik bir yokuş görüyorum sokak lambasının loş ışığı elverdiğince. Artık enerjim yok, duygularım yok, bir yere saklanmak da istemiyorum. Çöküyorum yere, her yerde aynı manzara. Başlıyorum ağlamaya. Uzaklaşmak istiyorum her şeyden, bir daha gelmek istemiyorum ama anlattım ya, kaçacak yerim yok.
Açgözlü olduğum için mutlu olamadığımı ve olamayacağımı düşündüm birkaç gün önce. Mükemmeli istediğim için de aynı zamanda. Bunu da şimdi düşündüm. Açıklayayım.
İnsanları yorduğumu düşünüyorum. Eşyaları bile yoruyorumdur. Yetinmeyi pek bilmiyorum. Bir şey bana iyi hissettiriyorsa ondan daha fazla istiyorum. Bu normal geliyor kulağa ama öyle değil. Olmamalı. Bir insan bana her zaman vakit ayıramaz ya da bir eşya her zaman kullanıma uygun olamaz. Bu anlatmayı beceremediğim açgözlülüğüm yüzünden mutlu olamayacağım çünkü beni hiçbir şey tatmin etmiyor. Bu açlığım yüzünden çabuk tüketiyorum her şeyi. Kullanıp atıyorum çoğu şeyi. Bazen bunu yapmak hoşuma gidiyor. O kadar iğreniyorum ki kendimden bunu düşündükçe. Bir de farklı bir zamandan bakayım dedikten sonra zamanda ileri gidiyorum. 10 yıl sonrası olsun. O içinde olduğum sokaktan çıkmışım. İyi şeyler düşünelim. Güzel bir ev. Hep hayal ettiğim gibi yeşil etraf. Gündüz işime gitmişim, iyi vakit geçirmişim, danstan dönüp duş alıp oturdum salonuma. Yine bu saatlerdeyiz. İşte bu noktada ne güzel gün diyip uyumak gerekir. Ama ben yine aynı hislerdeyim. Yine kimsesiz, yalnız, çaresiz, parasız belki. 10 yıl sonrasına baktığımda etrafım insan dolu ama benim kimsem yok, çözemediğim sorunlarıma çarem yok, kocaman muhteşem bir evim her şeyim var ama asla yeterli gelmiyor bana. neden doymuyorum?neden tatmin olmuyorum? Neden bir şeylere razı olamıyorum? 10 yıl öncesine bakayım. Biri beni muhteşem şekerlerin arasından çıkardı ve o sokağa bıraktı çaresizliklerimin ortasına. Bana bir tokat çaktı ve gitti. Öğrendim hayatta kalmayı. Ama ben ölmeyi öğrenemedim. Son vermeyi öğrenemedim.
Varsayımları bir tarafa bırakıp gerçek durumuma bakalım. zihnimi bir odaya benzetiyorum. Geniş,taş duvarları olan bir oda. Tek bir masa var bir de sandalye. Kağıtlar birikmiş üstünde. Yerde bir mum. Koca odayı aydınlatan tek bir mum. Ona Tutunuyoruz 3 kişi. Evet 3. Küçüklüğüm, geleceğim bir de ben. Biraz bizden bahsedeyim. Odamızın başka yerlere açılan kapıları olsa da pek kullanmayız onları. Açamayacağımız kadar ağırlar çünkü, itemiyoruz. Bir kere birini açtık da soğuktan donduk. Bize döneyim. Birbirimizin yaşını bilmiyoruz. Ama sınıflandırırsam büyük, küçük ve ben diye bahsedeceğim bizden. Küçük olanımız muma biraz yakın durur. Yerde bir şeylerle oynar. Yuvarlanır, hayal kurar. Mutludur o. Umutludur. Büyük olanla beni teselli eder. Vazgeçmez bundan. Çok değer verir bize. Hepimiz aynı şeyleri giyeriz, kıyafetlerimiz de bize büyüktür ama onun giysileri daha temizdir daha topludur. Gömleğinde kırışıklık yoktur. Taşlarla oynadığı kısım topraktır ama o oturmaz. İyidir. ben. Ben bildiğiniz gibiyim. Büyük olanımız. Katıdır. Çok katı. Daha da taviz verdiğini düşünür. Daha katı olmalıdır. Giysileri biraz yıpranmış, saçları biraz karışmış. Farklı olsak da bir bütünüz. Yuvarlanıp gidiyoruz. Çalışmam lazım. Küçük olandan mumu istiyorum. Mızmızlanıyor. Vermek istemiyor. Aldım zorla. Büyük olanla bakışıyoruz. Bana kızdı küçüğü üzdüm diye. Ama napayım muma ihtiyacım var. Dikkatini dağıtmak için gitarını alıyor eline. Ben de küçük de bilmeyiz gitar çalmayı. Büyük ne ara öğrendi bilmiyoruz. Ama ders çalışmam gerek. Uyarıyorum onu, anlamıyor. Kavga etmeye başlıyoruz. Küçük olan hala mumun derdinde. BüyüK kalkıyor ayağa,korkuyorum ondan, küçüğe bir tane geçiriyor. Sussun diye. Kızdım alıyorum küçüğü kalk gidiyoruz. Gitmemiz büyüğün umrunda değil. Buna kızıyorum ben bizi durdurmasını isterim. Gidiyorum yanına. Her şeyi yüzüne vuruyorum... nasıl başarısız oldun, nasıl da yalnızsın, o kadar kötü birisin ki seni kimse sevemez, sen sevilemezsin, nasıl da tembelsin şu giysilerini bile düzeltmiyorsun, nasıl da mutsuzsun, nasıl da mutsuzdun... herkes ağlıyor odada. mutsuzuz ve yorulduk.