the sopranos'un yazar ve yapımcısı olan matthew weiner'ın elinden çıkmış drama türünde amc dizisidir. dizi 1960-1970 yılları arasında new york, maddison avenue'de bulunan sterlin cooper reklamcılık şirketinde ki çok rekabetçi insanların yaşantılarını konu alıyor.
dizi 1960'lar amerikasını gözler önüne seriyor; amerika 50'ler ve 60'larda özgürlükler ülkesi değil. kot pantolon hippi işi, erkek dediğin takım giyer. televizyon evlere yeni girmiş, arabalarda emniyet kemeri yok, sigara içmek doktorlar tarafından özendiriliyor. doğum kontrol hapı kullanmak fahişelik ile eşdeğer. hamile kadınlar sigara ve alkol kullanmaktan geri durmuyor zira zararlı olduğu bilinmiyor. kadınlardan beklenen şeyler basit; evde otur çocuk büyüt veya en basit işlerde çalış ayrıca erkeklere nazaran az para kazan çünkü kadınsın. kadınların hayali sekreter olmak korkuları ise evde kalmak veya boşanmak. silent generation yetişkin, baby boomer kuşağı henüz çocuk. rock'n roll en iyi eserlerini veriyor.
reklamcılık çok taze, bu daha önce yapıldı denen hiç bir fikir yok. sektör altın çağını daha doğrusu amerika altın çağını yaşıyor. hilltop , lucky strike , kodak
------ bol bol spolier geliyor burada -----
gelelim karakterlere;
her ne kadar dizi don draper* üzerinde duruyor gibi gelse de aslında peggy olson * baş rolde. biz yine de sırayı bozmayalım;
don draper ; sterlin cooper reklamcılık ajansında yaratıcı direktör ve şirketin küçük ortaklarından. düzenli alkol ve sigara tüketir. Elizabeth "Betty" Draper * ile evli. karakterin gelişimi çok sancılıdır zira sessiz kuşağa mahsup biri. annesini doğum sırasında kaybetmiş, çocukluğu boyunca üvey ailesi tarafından istenmediği yüzüne vurulmuş, çocukken büyük buhran yaşanmış ve her türlü yokluğu görmüştür. büyüyünce de ailesinden, yaşadığı yerden gitmek için orduya yazılmış kore savaşına gitmiştir. asıl adı dick whitman, teğmen don draper patlamada ölünce künyeleri değiştirmiş böylece ülkesine geri dönmüştür.
don'un hayatı gerçek bir amerikan rüyasıdır. güzel bir kadınla evli, banliyöde evi var, dönemin en lüks arabasına biniyor ve üst düzey yönetici. sarsılmaz özgüvene sahip, zengin, tarz ve karizmatik biri. don draper aslında amerikan halkına "hangi sınıftan veya zenginlikten gelirseniz gelin yukarıya çıkmak için şansınız var. herkes maske takar, kirlidir, yalancıdır ve sırları vardır" fikrini aşılar. zira don draper başa birinin ismi ile yaşıyor. dizi boyunca görüyoruz ki bir yanı sahte dünyasını yıkmak istersen diğeri ayakta tutmak istiyor.
don draper'in reklamcılık başarısı da buradan geliyor aslında; insanların sahte dünyası bir gün yıkılacak ve insanlar sonsuza kadar sahte dünyanın içinde mutlu olmak ister. don bütün reklam çalışmalarında sonsuz mutluluğu vadeder ve sattığı ürünlerde insanların duygusal bağ kurmasına odaklanır. neden bir şeyler satın alırız çünkü bizi mutlu eder peki sonra ne olur daha fazla mutluluk isteriz.
don her zaman geçmişinden kaçmış ve yaşanmamış gibi davranmıştır. hayatı tek bir yöne gidiyor; "ileri "
peggy olson ; 1960ların amerikasına yeni giren modern çalışan kızı temsil ediyor. kendisi 20'li yaşların başında ve sterling cooper ajansında sekreter olarak başlıyor. zamanla reklam çalışmalarında ki ince zekasını görüyoruz. küçük küçük başarı adımları ile sekreterlikten metin yazarlığına terfi alıyor. kendisi için küçük fakat kadınlar için büyük adımlar bunlar.
dizinin başında peggy'den beklenen joan gibi istediğini yapan bir kadın veya betty gibi ev kadını olmasıydı fakat kendisi yeni yollar açıyor. kendisinin açtığı yeni yolda ona örnek olacak bir kadın yok, başarılı olmak için erkek gibi giyinmek ve erkek gibi davranmak zorunda.
2020'den 1960'larda yaşayan cesur bir kadına bakınca imrenebilirsiniz ve size doğal gelebilir çünkü etrafımızdaki kadınlar böyle. kendi zamanında yaşayanlar peggy'yi anlamadı. 1963'de eşit ücret yasası geçince * artık 2. dalga feminizm başlamıştı. feminizm ilerledikçe peggy'nin kariyeri de ilerledi ve anlaşıldı ki kadınlar da erkekler gibi her şeyi yapabilir. fakat peggy iş hayatı boyunca erkeklerin karşılaşmadığı zorluklarla karşılaştı. erkek egemen ve maskülen olmak zorundaydı peggy ise başarılı olmak için kadınlığından sıyrılmak zorundaydı.
bana kalırsa dizi boyunca en anlamlı ilişki belki de don ve peggy arasında yaşandı. peggy olson, don draper'ın bir uzantısı. dizideki bütün kadınlar don ile birlikte olmak istedi fakat peggy don gibi olmak istedi hatta daha iyisi. jenerikte don aşağıya düşerken peggy hep yükselişteydi. sadece kariyer olarak değil peggy ilişkilerinde de don'dan daha iyiydi ve onu en çok etkileyen erkek ise kariyerinde en başarılı olandı.
dizinin sonlarına doğru peggy olson her şeye sahip bir kadındı. 1970'e girerken artık kadınlar peggy'nin açtığı yoldan yürüyecekti.
pete campbell*; pete campbell, sterling cooper ajansında hesap yöneticisi, new york doğumlu ve gayet zengin ve ayrıcalıklı bir ailenin ferdi. yetenekli ve hırslı biri ve peggy gibi 20'li yaşlarının başında bir genç bey. dizi boyunca çok da sempatik olmayan bir karakter. dizinin başlarında kendini don'un uzantısı gibi görse de aslında öyle olmadığını anladık. don'un takdirini kazanmak için her şeyi yapan biri bu yüzden don ona fırsat verme konusunda hiç bonkör olmadı.
aslında don ve pete birbirlerinin aynısı; her ikisi de varlıklı, karizmatik, tarz sahibi ve mutlu evlilikleri olan ama içten içe ikisi de mutsuz. fakat don işinde iyi, kontrol sahibi ve kadınları etkileyen biriyken pete kendini küçük düşüren ve genç kızları bile etkileyemeyen oldu. don draper bir şekilde kötü durumlarda sıyrılırken pete bunların hiç birini yapamadı ve vicdanen kendini kötü hissetti. kendine yer bulduysa bile hep soy isminin getirdiği bir ayrıcalık oldu. bana kalırsa peggy'nin aksine pete, don'un hep kötü yanlarını aldı.
bence hepimiz don draper gibi olmak isterken aslında pete campbell olduk çünkü don aslında yok. pete'in kötü şansı iki büyük nesil arasında kalmasıydı. roger sterling greatest generation, don draper silent generation. biri dünya savaşını kazandı diğeri kore savaşını. her iki nesil şan, şöhret ve zenginliği tattı. fakat pete feminizm, hippilik ve aktivizm gördü. karakterini inşa ederken hırslı, kanıtlama çabası olan birinden olmak istediği karakteri yakaladı ve zamanla kendini keşfetti.
betty francis (draper) * ; don draper'ın eşi daha sonra boşanıp henry francis ile evlendi 3 çocuk annesi. hayallerimin kadını desem yalan olmaz. kimse bu kadın kadar güzel görünme çabasında olmamıştır. kısa bir süre modellik yapmış ardından don ile evlenip ev kadını olmuştur. betty her zaman mükemmel aile görüntüsünü korumak için uğraştı fakat içten içe çok mutsuzdu.
annesinin değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir kadın "hedef evlilik bu yüzden çok güzel görünmek zorundasın". bu sebeple dizi boyunca yaşlanmayan, politik olaylardan etkilenmeyen bir kadın oldu çıktı. dizideki büyün kadın karakterler ailesine karşı çıkarken betty her zaman annesinin değerlerini kızına empoze etmeye çalıştı. 5.sezona doğru troid kaynaklı bir rahatsızlık sonucu kilo almaya başladı. artık erkeklere sunabileceği bir güzelliği yoktu. halbuki kendisi yabancı dil bilen Bryn Mawr mezunu bir kadın fakat güzelliği onu bir yerlere taşıdı.
peggy ve joan dizi boyunca çok dramatik değişimler geçirdi. 20ler ve 30'lu yaşlar boyunca her iki kadın iş hayatında var oldu yeni tecrübeler edindi. fakat betty değişime direndi bu sebeple kaybetmek zorunda kaldı. en iyi anlaştığı kişi çocuktu ve bence dizideki en talihsiz kadındı her şeye sahip fakat çok güçsüz bir.
joan holloway* ; sterling cooper ajansında ofis müdürü. dizinin truvalı helen'i, marilyn monroe'su. 60'ların toplumsal normları bu kadını şekillendirdi. kadın dediğin kıvrımlı gösterişli ve feminen olur fakat içinde çok modern ve cesur bir kadın vardı. bütün karakterlerden daha zeki ve kadınlığın ne olduğunu çok iyi bilen biri. roger sterling kalp krizi geçirene kadar uzun süren kaçak ilişkisi oldu. ardından greg adında doktorla evlendi başta güzel gidiyordu ilişkisi fena değildi ofiste önemliydi. lakin greg büyüyememiş bir yetişkin çıktı orduya yazılınca kendini erkek gibi hissetti fakat içinde çocuk vardı bu yüzden joan'dan boşandı. zamanla kariyerinde yükselmek için bir iki fırsat yakaladı lakin istediği gibi yürümedi. kariyerinde yükselmek için dizideki bütün karakterlerden daha fazla fedakarlık yaptı. tıpkı peggy gibi sonunda istediği herşeyi aldı ve kendi reklam şirketi olan güçlü kadın oldu.
roger sterling* : favorim. harika espiri anlayışı var. sterling cooper ajansının iki büyük ortağından biri ve don'un mentoru. babasının işini devralan şımarık adamımız ve dizi boyunca elit yaşamını sürdürdü. ikinci dünya savaşı gazisi pasifik cephesinde görev aldı, adeta womaniser. tıpkı don gibi bu arkadaş da sünger gibi içip bulduğu her kadını ayarttı. belki de joan'un roger'a bu kadar bağlanmasını sebebi roger ışık dolu, espirili ve eğlenceli olmasıydı.
geçmişinin ihtişamı onu hep problem çıkardı. honda markası sterling cooper ile çalışmak istediğinde toplantıyı sabote etti çünkü roger için japonlar hala düşman. joan, pete, peggy hayatlarında yukarıya ilerlerken roger hep birşeyleri korumaya çabaladı ve dahil olduğu the greatest generation son demlerini yaşıyordu. roger büyük başarılar kazanmış bir neslin artık o ihtişamı kaybetmesini gösteriyordu. yaşadığı kalp krizi bunu bir kez daha hatırlattı. belki de bu yüzden dizinin sonlarına doğru hippi tarzına yaklaştı(lsd,marijuana). pete ile sürtüşmesi de aslında bu kaybolmama çabasıydı kendisinden sonra gelen kendisi gibi zengin ve ayrıcalıklı gençler onun yerini alıyordu. dizinin sonlarına doğru geçmişindeki gençlik yerine yarının yaşlısı olmayı tercih etti.
megan calvet*: diziye 5.sezonda katılan ve adeta yeni gelen bahar gibi diziyi güzelleştiren kadın. 60'lar nasıl yaşandı diye sorarsanız tıpkı bu kadının yaşadığı gibi oldu. kendisi don draper'ın ikinci eşi. artistik ruha sahip model/oyuncu. sterling cooper'da don'un sekreteri olarak başladı sonra don ile evlendi. hayali aktris olmaktı ve don bu kadını durduramazdı hayalinin peşinden koşması için cesaretlendirdi.
60'ların yaşamı bu kadını bitirdi. don'un rüya kadını megan; özgür, eğitimli, eğlenceli, parti yapmayı bilen seksi ve egzotik kadın. elini attığı her işte başarılı olabilirdi lakin don modern biri değildi. bahar ayları bitince iki nesil çarpışmaya başladı. don, megan ile evlendiğinde 40lı yaşlarındaydı megan ise 25 ve betty'yi kontrol eder gibi megan'ı kontrol edemezdi. megan sterlin cooper'ı bırakıp aktris olmak istediğinde evliliği problemli olmaya başladı. aktrislikte başarılı olmaya başladıkça don kontrolünü kaybetmeye başladı. megan ise zamanla elindekileri kaybetti diğer karakterler çeşitli zorluklar yaşayarak kendilerini oluşturdular fakat megan başarıya kısa yoldan sancısız ulaşmak istedi 60'ların daha iyi bir gelecek olacak sözleri tutmadı ne yazık ki ve megan boşanmış, başarısız bir aktris oldu.
sally draper*: don ve betty'nin ilk kızları. dizinin başlarında çok gri bir karakterdi. büyüdükçe potansiyelini görmeye başladık ve görüldü ki dizideki tek yetişkin karakter buydu. baby boomer'ları burada tanımaya başlıyoruz. millenial ve gen x kuşağına dahilseniz baby boomerlar sizin anne ve babanız. bu kızı anlarsanız ailenizi anlarsınız.
sally aslında bir çok nesil arasındaki köprü oldu. don ve betty'nin yaşattığı bunca travmaya rağmen aklı başında bir kız olarak büyüdü. sally nesli büyürken silent generation kendi hayatlarına göre çocukları şekillendi don ve betty'nin sorunlarını sigara ve alkol ile çözme çabası sally'ye de yansıdı. öte yandan iki küçük kardeşine annelik yaptı annesi kanser olduğunda henry'yi teselli etti ve don'a haber verdi. anne ve babasının duygusal karmaşasını sally çok güzel şekilde çözdü.
sally tv ile büyüyen ilk nesil oldu. vietnam savaşını, aya ilk iniş gibi bir çok iyi ve kötü olayı tv'den gördü. babası ve annesinin değerleri bu kızda pek tutunmadı çünkü onlar yeni nesildi kendi değerlerini bulmak zorundaydı.