bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
berbat öykü(?) 1-
O, yine de hayallerini yaratmaya çalışadursun, ateşte kızmış bir bıçak dayanır olur rüyalarının ardına. Ayın ışığının bulutlardan geri yansıdığı, çiçeklerin solmaya yer kalmadan hiç açmadığı, ışığın ve renklerin pek de bir anlamı olmadığı arafta bulur kendini. Öyle bir şeydir ki araf, ölüme insanın damarlarına yakınlığı kadar yakın; dalgaların kıyıdaki sesinin sahra çölüne yankısı kadar da uzaktır ki çoktan ölüdür bir yandan da. Sokak lambalarıdır yalnızca insanların gölgelerini duvarlara yine aynı insanları sinsice izlemesi için bırakan. Kalpte ısrarla kalmayı sürdüren bir tutam siyahlık kadar tuhaftır bu sinsilik. Yüce olan ne varsa, yüceliği görünürden kaybolup sırra kadem basar gibi olduğunda yetişir gelir araf insanın huzuruna, yerleşir. Oysa araf da sakindir huzur kadar ya dayanamaz işte huzur, arafın sessizliğine. Huzur yaşam doluyken araf boş ve derin, uğultusuz ve kurak bir çukurdan ibaret bile olabilir. Esasında arafın yokluğu ağır gelir huzura. Var olacağının korkusu bile getirir arafı huzurun huzurlarına. Öyle ki korkuyla dolan huzur kendini arafa bırakırken gözünden bir kaç damla düşer de dalar uykuya. Daha doğrusu uykuya dalmak için günlerce haftalarca bekler ya uyku ancak olmadık bir zamanda gelir bulur onu. Öyle ki kendisini bulmasının, göremediklerini görmesinin tek yoludur rüyalarla tanışmak. Ama bilir ki nankördür zaman zaman anılar, acı verir bazı bazı. Puf diye yaratır cehennemi de ölmek ister çoğu zaman yine insan ama güçlüdür, uyanma kuvvetini kendinde bulur çoğunlukla. Bulduğu gibi de gözlerine aldanır halen öldüğünü ya da ölmediğini inkar etmeye koyulur ansızın ölüm ona gücenir mi hiç bilmeden. Çoktandır görülmeyen rüyalardır özünde o kaybolan duygular. Acı içinde kıvranan vücudu hiç önemseyip de dönemezler yerlerine. Vicdan ise tam kalbin arkasında ağlamaktan harap olur yaşayabilmek, hissedebilmek için yapılan onca kötülüğe onca yalana. Hislerin çok enderdir uğradığı, hem pek uğramazlar, hem de anları hatırlatmazlar insanın oğluna. Ufak bir his demeti mi kalır nedir yoksa vicdanın ufak bir oyunu mudur koca vücuda hiç bilinmez. En kötüsü de bilinmezliktir, arşa uzanan o yüce güzellik gibi. Yine de rüyalarda ortaya çıkar o güzellik. Her daim hatırlatmaz kendini de bir paket sigarasında kaybolur yaşarken ya da arafında insanın. Olsun, güzel yine güzeldir rüyalarda bulunan. Kimi zaman yeşilin gölgesinde kalan durgun lacivertte atılan kulaçta, kimi zaman göğün bilmem kaç katına yükselen gün doğumunda, kimi zaman da bir şarkının uğultusunun izinden giden ufak bir çocukta çıkar ortaya. Hepsi güzel, hepsi rüya, hepsi hayalden uzak yalnızca bir kandırmaca bu koca düzenin ufak dünyasında. Kalem tutan eller kadar kendini güçlü sanan boğazlar da yorulur konuşmaktan ama duramaz rüyalar. Mutşu olmakla meşguldür rüyalar bir de. Keyif de dolu olsalar çaresiz çocuk çığlıkları gibi acı da olsalar mutludur rüyalar. Gelir gider ve yenilenirler daima. Yaratılışın özünden gelmeyi bilirler her daim çünkü. Belki de yaratılışında yoktur o özden yeterince insanın, yeterince insanın içinde yoktur ya mutluluk ya da huzur. Sonuçta insan yine de yaratma yoluna koyulur hayallerini... O, yine de hayallerini yaratmaya çalışadursun, ateşte kızmış bir bıçak dayanır olur rüyalarının ardına...
mart 2017 - istanbul