ömrüme açılan en kıymetli kapılardan.
diğerlerinden farklı, sezgisel bir yönü var geçtan’ın. kelimeler ve kuramlar arasında 'insan'ı kaybetmek yerine yalın cümlelerle insanın özünü göstermeyi tercih ediyor. “kuramları iyi öğren ancak yaşayan hayatın mucizesine dokunduğun zaman onları bir kenara bırak”* sözüyle ifade ediyor felsefesini. Ve sanırım onu bu kadar ayrıcalıklı kılan da bu “kenara bırakabilme” yeteneği.
1932 yılında izmir’de, dönem şartlarına göre ‘aydınlık’ bir ailede dünyaya gelir. ilk, orta ve lise öğrenimini izmir’de tamamlar. lisans eğitimini istanbul üniversitesi tıp fakültesinde alır. bu mesleği neden seçtiğini anlatırken ekonomik ya da statüsel avantajlardan hiç bahsetmeyerek ‘bizim dönemimizde bu kadar karmaşa yoktu, bir akış vardı ve bu yönde ilerliyorduk’ şeklinde ifadeler kullanır seçimi için. bölümü bitirdikten sonra amerika’ya gider ve o dönemleri şöyle anlatır: “istanbul üniversitesi’nden mezun olmama günler kaldığı halde okul bitince ne yapabileceğim hakkında hiçbir fikrim olmadığı gibi, olasılıkları da sorup araştırmıyordum. neden öyle olduğunu bugün de anlayabilmiş değilim. o dönemde yeni mezun bir doktor için seçeneklerin parlak olmamasını yadsıma mıydı? yoksa olayları geldikçe yaşamaya yatkın yanım mı? hal böyleyken aileden birileri bir başka koldan akrabalarının abd’deki oğluyla temas kurup bana yer hazırlıyorlar, ben yine heyecanlanmıyorum, sevinemiyorum bile. gidebilmem için yapmam gereken o kadar çok şey var ki, zaman kıt, duyguya yer yok.” (bkz: rastgele ben)
new york’ta farklı hastanelerde çalışır, columbia ve new york üniversiteleriyle bağlantılı olarak çeşitli sağlık kurumlarında genel psikiyatri, dinamik psikiyatri, ve çocuk psikiyatrisi dallarında uzmanlık eğitimi alır. uzmanlık alanı olarak psikiyatriyi seçme serüvenini, araştırmadan ve planlamadan kıpırdayamayan dimağları dehşete düşürmek pahasına şu sözlerle anlatır: “öğrenciliğim süresince hangi dalda uzmanlaşmak istediğim konusunda bir fikrim oluşamamıştı. pek çok şeyde yaptığım gibi durumu akışa bırakmış gibiydim ve bu hal amerika’daki internliğimin sonuna yaklaşana kadar sürdü. sonunda gün geldi, karar verme zorunluluğuyla baş başa kaldım. öğrenciyken bana çekici gelmiş olan alan nörolojiydi. daha doğrusu beyin ve onun işleyiş şekli. ancak nöroloji tedavilerde sonuç alınması zor bir alandı ve bu yönü benim için iticiydi. amerika’da uzmanlık eğitimiyle ilgili dergileri ve bültenleri araştırırken psikiyatrik kurumların ve bölümlerin çokluğu ilgimi çekmişti ama öğrenciliğim sırasında alanı tanıyamamış olduğumdan önceleri üzerinde durmamıştım. beyinle psikiyatri arasındaki bağ da benim için henüz bilinmezdi. ne var ki, sonunda, tıbbın bilindik alanları beni çekmiyorsa belki de çözüm bilinmeyendedir mantığıyla psikiyatri programlarına başvurmaya başladım. bu, kör bir uçuş olduğu için tedirgindim.”
beş yıl kalır amerika’da ve türkiye'ye döner tekrar. “o günün şartlarında kendimce dağarımı doldurmuştum, memlekete dönebilirdim ama kafamda iki soru vardı. üniversitede hala on dokuzuncu yüzyıl psikiyatrisinin okutulduğu ülkemde bu öğrendiklerimle ne yapabilirdim? insanlar ne kadar hazırdı? o zamanlar bir şeye hazır olduğumuzu, bazen o şeyle karşılaştığımızda fark edebildiğimizi bilmiyordum” der dönüşüyle ilgili.
döndükten sonra konya’da asabiye mütehassısı olarak yedek subaylığını yapar. konya’dan ayrıldıktan sonra bir süre ankara’da, sonrasında da istanbul’da yaşar. odtü ve boğaziçi gibi ülkenin en prestijli üniversitelerinde öğretim üyeliği yapar ve yine bu dönemde ülkedeki psikiyatri alanındaki yayın açığını hafifletmek amaçlı çeşitli eserler yazar. alanla ilgili yazmış olduğu eserlerin yanı sıra kurgusal bir takım eserler de ortaya koyar. yoğun akademik yazılarının ardından neden kurguya yöneldiğiyle ilgili kendisine sorulmuş bir soruya “dört psikiyatri kitabının ardından kurguya yönelmenin gerisindeki nedenleri bilmem imkânsız. bana göre nedenler çoğu kez tahminlerden ve yansıtmalardan öte bir anlam taşımamakla birlikte, yine de bazı tahminlerim oldu tabii. örneğin, kurgu yazmaya başlamamı, başlangıçta, psikiyatrist kimliğimin üzerime fazla yapışmış gibi gelmesine bir tepki diye düşünmüştüm. sonradan, bunun bazı yaşantıları ve olguları bilindik kavramlarla dile getirmenin zorlaşmasından kaynaklandığı tahmini daha ağır bastı. aynı şeyi bazı kuantum fizikçileri de yapıyor. bittikten bir süre sonra dersaadet'te dans'ın, metin içinde yeni ortaçağ diye tanımladığım çağa kendi geçişimin ardından gelen bir coşku ve ferahlamayı da yansıtmış olabileceğini düşünmüştüm” diyerek yanıt verir.
hayatla ilgili "bana göre, hayat bir dizi rastlantı ve bizim o rastlantılarla birlikte nasıl varolduğumuz ya da olmadığımız. önce günaydın, sonra biraz haz, biraz acı, biraz aşk, biraz hayal kırıklığı, biraz sıcaklık, biraz yalnızlık, biraz boyun eğme, biraz başkaldırı ve ardından iyi geceler" diyen engin geçtan 19.02.2018’de, 86 yaşında aramızdan ayrıldı.
onun kıymetli yaşamından payımıza yayımlanmış on yedi eseri ve çeşitli söyleşileri düşüyor artık. ama dokunduğu hayatlar, iyileştirdiği yaralar ve 'engin' ufku ölümsüz olmasını, hep bizimle kalmasını sağlayacak.
eserleri
deneme - inceleme - akademik:
1. psikodinamik psikiyatri ve normal dışı davranışlar (1975): geçtan’ın ilk kitabı. alanının temel kavramlarını tanımlayan, bunları psikiyatri tarihi içine yerleştiren ve belli başlı yaklaşım tarzlarını ve tartışma noktalarını içeren bir giriş kitabı.
2. insan olmak (1983): ortalama insanın davranışlarının gerisindeki dinamik güçleri meslek dışı okuyucuya tanıtmayı amaçlayan ve yazarın 30 yıllık klinik yaşantılarının birikiminden yaptığı çıkarsamaları içeren bir başucu eseri.
4. varoluş ve psikiyatri (1990): bir "süreç" olarak ‘insanın’ ve "anlamsızlık", "narsisizim", "yaşam ve ölüm" gibi bir dizi temel varoluş sorununun ele alındığı eser.
5. kimbilir (1997): geçtan’ın psikiyatriye, ülkemiz insanına ve bugün kaosun kenarında yaşanan süreçlere bakışını dile getiren eseri.
6. hayat (2002): kendini sorgulayan insan bir yerden sonra hayatı da sorgulamaya başlıyor. bu bağlamda okunduğunda soluksuz, suya kanar gibi okunacak bir kitap. hayatı bir bütün olarak görebilmeyi, ‘şeylere’ değil bağlantılara odaklanmayı salık veren, sorularınıza ‘derman’ olan bir eser.
7. seyyar (2005): engin geçtan’la yapılmış söyleşiler kitabı. çocukluk yıllarından izlenimlerini, meslek seçimini, şehirlerini, ilgi alanlarını vb. bulabileceğiniz bir eser.
8. zamane (2010): geniş bir zaman aralığında, türkiye'de yaşanan süreçlere bakan ve yazarın toplumun ve bireylerin değişmesine dair tespitlerde, yorumlarda ve zaman zaman da önerilerde bulunduğu kitabı.
9. rastgele ben (2014): geçtan’ın kendi hayatından ve mesleki tecrübelerinden bahsettiği ve fikirlerinin oluşmasına katkı sağlayan yaşantıları görme imkanı sunan kitabı.
10. orada, bir arada (2017): geçtan'ın meslek hayatı boyunca sürdürdüğü grup psikoterapi seanslarından karakteristik bir kesit aktardığı çalışma.
kurgusal
1. dersaadet'te dans (1990): toprakla bağını koparmış çaresizlerin gözlerini kozmosa çevirdiği ve alışılagelmiş sistemlerin geçerliğini hızla yitirdiği bir dünyanın öyküsü.
2. kırmızı kitap (1993): yakıcı sıcak bir yaz günü öğlene doğru. bir kaldırım kahvesinde, birbirinden uzak masalarda kendi başlarına oturan bir kadın ve bir erkek. masa örtüleri, duvarlar, her şey beyaz. arada bir görünen uzun boylu, sıska garsonun gömleği ve papyonu da öyle. beyaz ve tenha kahvenin önündeki kaldırımın ise her türden, her sınıftan, çeşitli kıyafetlerden insanlarıyla rengarenk bir mozaik.
3. bir günlük yerim kaldı ister misiniz? (1997): yaşamı düşlerinde sürdürmeyi seçmiş, dik başlı eski zaman bakiresi; dünyaya kaydını bir türlü yaptıramamanın tragedyasını komik bir imgeye dönüştürerek yadsımaya çalışan hüzünlü palyaço; yaşamla buluşmasına, bitişe çok az kala yetişen geçmişi karışık yalnız kadın; ve doğmak için ölen yaşayamamış yazar eskisi.
4. tren (2004): insanlık tarihi boyunca yaşamış ve artık hayatta olmayan herkes trenin dışındaydı, mağara adamından çağdaş görünümlülere kadar. çoğu ileri yaştaydı, daha az sayıda da olsa çocuklar vardı aralarında. hayatta iken kendilerine özgü renkleri, ifadeleri, titreşimleri olmuş olmalı, şimdi ise küçüğüyle yaşlısıyla hepsi birbirinin aynı gibi. göz göze gelmiyor, birbirleriyle konuşmuyorlar, yolculuğun başlangıcında bizim halimiz gibi.
5. kızarmış palamutun kokusu (2001): insan hiçbir şeyi bıraktığı yerde bulamıyor...
terk etmiş olduğum ya da terk etmek üzere olduğum insanlar beni terk etmişlerdi... burada ya da geldiğim yerde de olsam, geçmişi yeniden yakalama umudu boş bir beklenti, insan hiçbir şeyi bıraktığı yerde bulamıyor, kızarmış palamutun kokusunu bile...
6. kuru su (2008): iklimin altüst olduğu 2012 yılının aralık ayında geçen bir istanbul romanı.
7. mesela saat onda (2012): geçtan yine keskin bir zekâ, mizahi ama sert bir eleştirellik ve her şeye rağmen koruduğu bir iyimserlikle istanbul'un muhtelif semtleri, zamanları, kuşakları ve yaşamları arasında gezindiği eseri.