ismen yanlış anlaşılmaya, içerik itibarıyla anlaşılmamaya en yatkın kavramlardan birisi.
ülkemizde ve hemen hemen tüm dünyada geçerli olan hukuk düzenine göre hayvanların hakları yoktur. hayvan haklarından kasıt, insanların, hayvanların yaşamına yönelik arzularının korunmasıdır. bu şekilde oldukça öznel ve bilimsel sistematikten uzak bir tanım yapılsa da, hukukun esas amacı toplumsal düzeni korumak olduğundan isabetlidir.
hayvan hakları konusuna daha sağlıklı yaklaşabilmek için, öncelikle hak kavramını incelemek gerekir. hak kavramını tanımlamak, dinamik yapısı sebebiyle doktrinde tartışmalara neden olmasına karşın, en çok kabul gören üç teori vardır:
irade ve menfaat teorilerine, tek olguya odaklanıldığından dolayı fazlaca eleştiri gelmiştir. her iki teoriye ilişkin eleştirileri dikkate alan jellinek ve michoud, hak kavramını; "kişilerin, hukukun koruduğu menfaatlerini temin için, devlet tarafından tanınan ve korunan irade erkini kullanabilme yeteneği" olarak tanımlamışlardır. bu, hemen her yerde kabul görmüş olan karma teoridir.
hayvanların hukuki niteliği konusunun açıklığa kavuşturulması ise, hayvan hakları yelpazesinin genişliği hususunda bizi bazı sonuçlara itiyor. klasik hukuk öğretisinde hayvanlar taşınır eşya statüsünde değerlendirilir. ancak zamanla tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş, insanların hayvanlarla olan ilişkilerine ve uzantısı olarak hayvanlara bakış açısında değişime neden oldu. bu değişim sonucunda hayvanların hukuki statüsüyle ilgili yeni tartışmalar doğdu. sonucunda üç tür yaklaşım gelişti:
1) hayvanın yine eşya olarak kabul edilmesi
hayvanların haklara ehil olabilmek için zeka ve bilinçten yoksun oldukları gerekçesiyle hukuk öznesi olamayacağı yönündeki görüştür. ancak bu görüş; çocuklar, akıl hastaları, zihinsel engellilerin hak sahipliği kapsamında eleştirilir.
2) hayvanın duyarlı ve ıstırap çeken bir canlı olduğundan hareketle kişi olarak kabul edilmesi
bentham, hayvanların zeka ve bilincine bakılmaksızın, ıstırap çekip çekmedikleri konusuna yoğunlaşılmasını ister. hayvanların ıstırap çekmesinden dolayı kişi sayılması gerektiğini savunan bu görüşün en sağlam eleştirisi, "hukuk öznesi kavramı, hak ve borç kavramlarını bir arada içerir. hayvanların kişi statüsüne konması, mevcut bilinç seviyelerinden dolayı altından kalkamayacağı borçlar edinmesine sebep olur," şeklindedir. zira hak ve borç kavramları birbirinden koparılamaz. aksi takdirde, örneğin, bir insanı yaralayıp öldüren maymun, cezai ehliyete sahip olmalıdır ve cezasını çekmelidir. aksi halde sistematik ve düzen hata verir.
not: tmk madde 8, "her insanın hak ehliyeti vardır. buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmakta eşittirler."
bu görüş ise, hayvanlar ile insanların aynı hukuki statüye sahip olmasını değil, ayrı ve yeni bir hukuki statü oluşturulmask gerektiğini savunmaktadır. hayvan kavramının netliğini belirleme konusunda güçlük doğurduğu sebebiyle eleştirilmiştir.
bu tartışmadaki çıkmaz, oldukça karmaşık bir konunun başıdır esasında. hayvanların kendisine özgü bir statü yaratılmasına yönelik koçhisarlı/erişgin'in önerdiği "kısmi hukuk öznesi" statüsü çözüm olabilir.
somut olaylara ve ülkedeki vicdansızlıklara gelecek olursak, mevcut hukuk düzeninde hayvana ne şekilde olursa olsun zarar vermenin, ceza hukuku açısından hiçbir değeri yok. bunu hukuk sistemini eleştirmek için demiyorum. çünkü inanılmaz karmaşık bir durum var ortada. hayvanlara kişilik statüsü yüklememiz mümkün olmadığından, onlara yönelik herhangi bir davranışın da suç olması mümkün değil. idari para cezası var, o ayrı. ama doğal olarak insanları sakinleştirmiyor.
durumun karmaşıklığı ise, ilk olarak hayvanları, köpekten karıncaya kadar topyekün sahiplenmek gerektiği, ikinci olarak ise hayvanlara yönelik hareketlerin cezası olduğu takdirde, üstte belirttiğim üzere hayvanlara da cezai sorumluluk yükleme gerekliliği gibi çıkmazlarda iyice anlaşılıyor.
kendimize yakın olan kedi, köpek gibi hayvanların bir yandan ne kadar duygulu ve akıllı olduklarını görürken, öte yandan sivrisineği veya örümceği işin içine dahil edemeyerek, hukuk düzenini ve tutarlılığını hiç etmek de mesele. belli başlı hayvanları saysak, yani genelleştirmesek, dana ve koyunları ne yapacağız? onlara "yemek" gözüyle bakılabildiği için ayrı bir statü mü açacağız? bu nasıl bir düzen? hem istedikten sonra her türlü hayvanı yersin. niye kediyi ve köpeği ayırdığımızın net bir cevabı da verilemiyor.
mesela 2014 yılında abd'de bir mahkeme, oldukça zeki olan ve hareketleri yönünden insana benzediği iddia edilen, tommy adında kafeste tutulan bir şempanzenin serbest bırakılamayacağını belirtti. tartışma "insan olmayanların hakları projesi" adlı örgütün şempanze tommy adına dava açmasıyla başladı. mahkeme kararındaki ifadeler ise şöyle: "insanların aksine, şempanzeler hiçbir hukuki yükümlülük altına giremezler, toplumsal sorumluluk alamazlar veya hareketleri nedeniyle hukuki olarak sorumlu tutulamazlar."
bu kararda bir hata yok. ayrıca hayvanlara insan muamelesi yapılmasının hiçbir hukuki dayanağı da yok. ancak bu hayvana ciddi bir yarar amacı gütmeden vahşice acı çektirmek, vicdana sığacak cinsten değil. bunu herkes kabul eder, etmeyen ise doktora görünmeli.
benim bu tarz konulardaki naçizane önerime gelecek olursak, hayvanlara insan statüsü kazandırıp hak vermek elbette mümkün olamaz. ancak çok sevdiğim ve ilgiyle kitaplarını okuduğum ceza hukuku alanında, hayvanlara yönelik bazı davranışlara konum bulmak mümkün. bu konuda bir değişikliğe ihtiyaç var. zira mevcut kanuna göre hayvanlara zulüm konusunda suç bazında hiçbir şekilde kabul yok. peki eğer hayvanlar kişi değilse, bunu nasıl bir dayanağa oturtabiliriz?
yine tck'den örnekleyecek olursam, kasten adam öldürme suçunda, vahşice ve eziyet ederek öldürmek nitelikli hal olarak kabul edilmiş. buradaki nitelikli halde esas mantığın, yine vicdani dürtüler temelinde oluştuğu bir gerçek. aynı metodoloji, neden hayvanlara yönelik eziyet ve zulüme uygulanamasın? tamam, hayvan bir hukuk öznesi değil. ancak bir insanın hayvana eziyet ederek vahşice davranması, hayvanın hukuki statüsünden bağımsız olarak, o insan hakkında kendiliğinden bazı kanılar oluşturmalı. örneğin köpeğin 4 bacağını da kesip, ardından bağlayarak mahsur bırakan bir insanın yaptığı bu eylem, net bir şekilde suç kapsamına alınabilir. çünkü burada insanlığa tehdit saikiyle hareket edilmesi gerekir. bunu yapan birinin, bir süre hapsedilmesi gerektiğine karşı çıkmak zor. ortada toplum açısından daha büyük bir tehdit söz konusu çünkü. ayrıca bu durum, kamu vicdanını da rahatlatacaktır.
buradaki esas kriter, "vahşilik" olgusudur. öznenin bu denli vahşi olması, söz konusu nesnenin ise neticede insana yakın bir canlı olması, yeni bir değerlendirme ile ifade edilerek suç hükmünde kabul edilebilir.
tabi, hayvanlara atılan irili ufaklı, tek tük tekmeleri "suç" kapsamına almak zor. doğru da olmaz zaten. adamın gelişmişliği sıfır mesela, bahçesine giren kedilerden nefret ediyor ve kovmak için tekme savuruyor. bu durum idari para cezasına hükmedilir ancak suç kapsamında değerlendirmek ağır bir karar. burada şiddetin ve sürekliliğin, eylemin suç olup olmamasına ilişkin bazı kıstasları belirlenebilir. işkence boyutuna ulaşması, şeklinde bir kriter ve bunun doktrinde detaylandırılması, oldukça isabetli olur diye düşünüyorum.