haset ekseninde çizdiğim bir sınır var. bu sınırın iki tarafı var. kişisel ilişkiler ve geneliyle sosyal çevre oluşurken baz almak istediğim ilk kriterlerden biri bu sınır. bir şekilde, doğal biçimde meydana gelen rekabet odaklı bu dürtüsel eğilimini tanımlamayan, tanımlamaktan kaçan, zaafının dikine giderek çocuk kalan her insan acizdir.
bu düşüncemde aslen etkili olan şey, "o kişinin beni olumsuz etkilemesi, moralimi bozması" değil; dikkate almama(alamama) turnusolünü elde etmiş olmam. aklı baz aldığınız sürece, tıpkı haset gibi, turnusole konu olabilecek birçok "kendilik öğesi" var. ayırt edici olabilmenin şartı ise doğruyu arzulamak.
okunması gereken terapi veya bilgelik kitapları yok. aşamayacak olana dünyayı verseniz aşamaz. dış etkenlerin sunduğu çözüm sanrısının yarattığı girdabı değil, içsel kontrolün esas alındığı kaygısız bir çemberin hükümranlığını hayal ediyorum.
"doğru bilginin varlığı" hususunu nesnel(bilimsel) düzleme yatıramasak da, "niyet doğruya giderken" inşa olan sevgi ve güven çatısı altında yaşayabiliyoruz. hissedebiliyoruz bu ortaklığı iliklerimize kadar. bütün bunların üzerine düşünebilmenin kendisi bile harika bir yeti.
bir aralar hayatımda kısmi "motto" haline getirdiğim şu aforizmamsı ve hafif süslü cümlemi mahrem alanımdan çıkarayım, naçizane:
"bakış açını genişletmek istiyorsan bakış açını gözlemle."