1985-1991 arasında, gorbaçov döneminde sovyetler birliği başbakanı idi. bilen bilir, wikipedia'da bulabileceğiniz ansiklopedik bilgilerle pek işim olmaz, google'da aramakla kolay kolay bulunamayacak şeyleri yazma adetim vardır. dolayısıyla buna da kuru kuru ansiklopedik bilgi yazamıyorum, kusuruma bakılmaya. bu oldukça uzun bir yazı ve bir sürü video linki içeriyor, o yüzden çayınızı kahvenizi alıp geniş zamanınızda okumak daha iyi olur. videoların hiç biri daha önce bir yabancı dile çevirilmemiş, bazılarına türkçe altyazı koydum. biri hariç hepsinin çevirisi bana ait. bu arada ileri seviyede rusça öğrenmeme en büyük motivasyon rıjkov'un kitabı ve röportajları olmuştur. rusça öğrenme işine çernobil belgeselleri legasov'un ses kayıtlarıyla girdim ama asıl motivasyon rıjkov'u keşfedince zuhur etti, hırs yapıp 6 ayda videoları rahat anlayacak ve çevirecek seviyeye geldim.
nikolay ivanoviç (rıjkov yoldaş mı desek acaba) 1929'da, ukrayna sınırları içinde kalan donbass bölgesinde bir madenci köyünde dünyaya gelmiş. ukraynalı değil etnik rus ama. babası, dedesi, yedi sülalesi madenci imiş. kendisinden birkaç yaş küçük erkek kardeşi de maden işçisi olmuş. böyle gayet proleter bir kökenden çıkıp sscb'nin başbakanlığına kadar yükselmiş. röportajlarda neden madenci olmadığını sorduklarında "madencilik meslek değil yaşam tarzıdır, ben okumak istedim, o yaşam tarzı bana göre değildi" diye cevap veriyor. e adam haklı tabii, 8 kilo beyinle doğmuş, fotografik hafıza var, zehir gibi. gitmiş bir yandan kaynakçılık yaparken bir yandan makina mühendisliği okumuş, yüksek mühendis olmuş (o arada ustabaşı, daha sonra da 700 kişilik ekibin başına şef yapmışlar. 700 kişilik ekibi yönetirken bir yandan akşam derslerine gidip okumuş. 60 yaşında, başbakanlık yaparken ekonomi doktorası almış, bir sürü kitap yazmış. adam dur durak bilmiyor, üretkenliğin zirvesine çıkmış, bir daha inmemiş...)
bu kadar yüksek bir pozisyonda bu kadar sene görev yapması, hem de çernobil faciası ve 1988 spitak depremi gibi felaketlerin ikisinde de başbakan olarak müdahale etmesi bütün sscb'nin kaynaklarını bunların likidasyonu için ışık hızıyla organize etmek ve fergana'da ahıska türklerini soykırımdan kurtarmak gibi muazzam işlere imza atmasına rağmen ismi hiç bilinmiyor. hadi nesil değişti falan, gorbaçov'u bile yeni nesil bilmiyor ama bizim eski kulağı kesikler nesli gayet iyi bilir. rıjkov'u ise komünist doğu bloğu dışında büyümüş olanlar ya hatırlamıyor ya da anca ismen hatırlıyor. rusya'da hala siyasette aktif olmasına rağmen genç nesil pek bilmiyor (benden öğreniyorlar! tamam amatör tarihçi olarak biliniyorum falan da, rus gençliğine kendi yakın tarihlerini öğreteceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi monşer...)
rıjkov baba halen hayatta, hayatta olmasını bırak canavar gibi, senden benden sağlam, maşallahı var. emekli olmamış, olamamış. birkaç yıl duma'da vekillik ettikten sonra rusya federasyonu belgorod oblastı senatörü olmuş, senatörlük yapıyor halen. öyle adamlar emekli olup evde oturamaz zaten, kafayı yer. başbakanlıktan istifa ettikten sonra evde oturup emekli hayatı yaşamayı 'yıllarca gosplan* genel müdür yardımcısı ve başbakan olarak bütün sovyetler birliği'nin perspektifinden baktıktan sonra evimin penceresinin perspektifiyle sınırlanmayı kabul edemedim' diye anlatıyor.
91 yaşında ama amcamda hafıza zehir gibi, bende 20 yaşında bile öyle hafıza yoktu, hiç olmadı. tanrı daha da uzun ömür versin. millet valeri legasov'u, şerbina'yı chernobyl dizisinden öğrendi hayran oldu ama rıjkov amcayı hayatta olmasına rağmen bilmiyorlar çünkü dizide yoktu (aslında tip ve kalıp olarak stellan skarsgard dayı tıknaz ve kısa boylu şerbina'dan çok rıjkov'u canlandırmaya müsait ama rıjkov reis çernobil'de fazla takılmayıp uzaktan kumandayla telefonla işleri idare ettiğinden senaryoya uymuyordu. anlayacağınız underrated'in tillahı bu amcam, öyle böyle değil. wikipedia sayfası bile eksik gedik. neden mi böyle? adamın ruhu tam anlamıyla lekesiz olduğu, boddhisattva gibi birşey olduğu için. hayattayken değeri bilinmiyor böyle insanların. bu fenomeni de az buçuk dilimiz döndüğü kadar anlattık: devlet adamı/#194016 ve güç zehirlenmesi/#194300 (ayrıca bir de şurada ucundan kenarından edebi tarafını, yazarlığını anlattım türk insanındaki kültür ve sanat yoksunluğu/#193272).
bunları daha önce ekşi'de yazdığımda özellikle isim ve ülke belirtmedim, önyargılardan tamamen arınmış bir biçimde, komünist sempatizanlığı yapıyorsun, sovyet seviciliği yapıyorsun diye parazit yapanlar olmadan anlatmam gerekiyordu oradaki insanlık ve devlet adamlığı dersini. orada yayınlandığında epey ilgi görmüş, millet mesaj bombardımanına tutup yazıda bahsettiğim videoyu istemişti. sonra bir sürü daha video çevirdim, onları da derleyip toplayıp buraya ekliyorum. devlet adamı/#194016 no'lu girdide tasvir ettiğim sahnelerin olduğu efsane video: www.youtube.com/... (hem ingilizce hem türkçe altyazı var) ilk olarak bu videoyla kendisini tanıdım, kalbimi kazandı. orada adeta 5. günün şafağında çıkıp gelen gandalf gibi gelip depremzedeleri kurtarmaya girişmesi, herkese umut ve güven aşılaması çok etkileyici.
rıjkov amcanın kitabından paragrafları ingilizceye çevirip çevirip amerikalılara, avrupalılara gösteriyorum dipleri düşüyor (benim vasat çevirime rağmen), orijinalinden kitap sayfalarının fotolarını çekip ruslara gösteriyorum, onların on kat dibi düşüyor aslından okudukları için. malum, çeviri aslı gibi olmaz. adam evokatif tarzdan tut 19. yy romantikleri tarzına her tür döktürüyor, kimi yerleri lirik yazıyor, kimi yerleri sürükleyici bir roman gibi. milletin ağzı açık kalıyor haliyle.
çernobil faciası konusunda chernobyl dizisinde göstermedikleri, senarist craig mazin'in kendisinin de bilmediği gerçekler var, tam merkezinde de rıjkov. valeri legasov uluslararası atom enerjisi kurumuna sunacağı raporu bitirdiğinde bir telefon geliyor, komünist parti merkez komitesinden bir takım dinozorlar raporun sansür edilmesi ve yerine partinin hazırlayacağı resmi bir rapor koyulmasını, legasov ve bilim ekibine devlet sırlarını ifşa suçundan soruşturma açılmasını talep ediyor. bunu legasov'un ekibinde yeralan ve o raporun hazırlanmasına yardım eden, şu an halen hayatta olan nükleer fizik profesörü vladimir asmolov, "legasov'a başımız büyük belaya mı girdi? diye sordum, ikimiz de epey korkmuştuk. sonra bir telefon daha geldi, nikolay ivanoviç, başbakan, 'siz onları kaale almayın gidin raporunuzu sunun, ben onay verdim, ben sizin arkanızdayım kimse karışamaz' dedi, rahat bir nefes aldık" diye anlatıyor. bu röportajın videosunu yazdığım chernobyl dizisi eleştirisinde paylaşmıştım: chernobyl/#198812 video linki youtu.be/... (ingilizce altyazı var. bunu ben çevirmedim, ruslara 'bunları hep ben mi çevireceğim, azıcık elinizi taşın altına koyun' diye mahalle baskısı yapınca çevirdiler.)
rıjkov kendisi de anılarını ve sovyetler birliği'nin dağılma sürecini yazdığı kitapta bu olayı anlatmış, o sansürcü dinozorlara laf sokmayı da ihmal etmeden. çernobil mevzusunda "sovyet sistemine laf ediyorlar ama 1986 yılında politbüro ne derse o olurdu, politbüro olmasa o kadar kaynağı o kadar hızlı bir şekilde mobilize edemezdik. bir örnek vereyim: legasov reaktörü söndürmek için kurşun istediğinde benim bir telefonumla sovyetler birliği demiryollarında kurşun taşıyan bütün trenler çernobil'e yönlendirildi, kimse emre uymamaya cesaret edemezdi." diyor. dizideki şerbina karakterine karizma katan sahnedeki 5000 ton kurşun, 6000 ton boron ayarlama işini aslında rıjkov yapıyor yani. bunu da hem kitapta hem röportajlarda "bilim ekibi ne istediyse hiç ikiletmeden anında yolladım, legasov ve ekibinin uzmanlığına, tecrübesine sorgusuz sualsiz güveniyorduk" diye aktarmış.
legasov'u çekemeyen fizikçiler gorbaçov'a çıkıp ödül listesinden ismini sildirdiklerinde de rıjkov ona sahip çıkmış, bütün politbüro'yu örgütleyip gorbaçov'a hesap sormuşlar. "normalde sakin biriyimdir, kolay kolay sinirlenmem ama listede legasov'un olmadığını görünce tepem attı, gittim gorbaçov'a bu ne iştir? neden legasov yok? diye çıkıştım. bütün politbüro onun en büyük ödülü almasına oybirliğiyle karar vermişti, legasov çok büyük hizmet yaptı, kendi hayatını riske attı. ödülü en çok hakeden oydu" diye anlatıyor. legasov'un trajik intiharından ve ona yapılan ayak oyunlarından bahsederken de gözleri nemleniyor, acı acı iç çekiyor. (bunları da millet dizide olmadığı için bilmiyor tabii.) bunun olduğu video: youtu.be/... (türkçe ve ingilizce altyazı var)
çernobil'i ise anılarını ve sovyetlerin dağılma sürecini yazdığı kitabında şöyle anlatıyor: "felaketler sıklıkla sert kaderimizden gelir: iç savaş, büyük vatan savaşı -bunlar global facialara örnek. bir de daha küçük olanları vardır: salgın, kuraklık, deprem, sel. çernobil ise bu ikisini bünyesinde birleştiriyor. onu biz inşa ettik, saygısız davrandık ve bizden intikam aldı."
"(legasov) beni uyarmıştı, ve bugün sözlerimi inkar etmiyorum: biz hazırladık bu olayı, geleneksel intizamsızlığımızla, tezahüratlarımızla, 'muazzam oranda plan'larımızla, lanet olası 'zamanın talepleri' ile, işin sonunda. atoma plastik oyuncak muamelesi ettik. ama böyle bir yansımayı bekledik mi?"
"çernobil acımasızca binlerce insanın kaderini ezip geçti, daha kaç tanesini bulacak, yakalayacak ve bitirecek! benim hayatımda ağır ve kara bir iz bıraktı." şu anlatımın güzelliğine bakar mısınız? bunun da hepsini çevirip paylaşacağım yakında.
1988 spitak depreminde yaptıkları ise kelimenin tam anlamıyla destan yazmak olmuş. depremin üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen ermenistan'da hala kral muamelesi görüyor. her sene facianın yıldönümünde deprem kurbanlarını anma törenlerine katılıyor, ileri yaşına rağmen turp gibi olduğu için kalkıp o kadar yolu gidiyor. "ermenistan'a iki gün için gittim ama ebediyen kaldım" diyordu röportajın tekinde, orada iki ay boyunca harcadığı insanüstü çaba ve telefon başında günlerce sabahlayıp hem bütün sovyetler birliği kaynaklarını, hem gelen yabancı yardımları organize etmesinden sonra ermeni halkıyla arasında güçlü bir bağ oluşmuş. rusya-ermenistan parlamentoları işbirliği kurumunu kurup yöneticisi olmuş. depremden 10-12 yıl kadar sonra yapılan bir talk show programı izledim, orada sokak röportajı yapıp ermeni bir dayıya soruyorlar, rıjkov hakkında ne düşünüyorsunuz diye, 'o kutsal kişi, ermeniler için ararat'ın zirvesidir' diyor. 'bunu kendisine göstereceğiz, bir mesajın varsa kameraya bak söyle' diyorlar, dayı gözleri buğulanarak, iyice duygusal bir tonla 'sen bizim her şeyimizsin, bizi sakın ha bırakma' gibi bir şey diyor (kelimesi kelimesine aklımda değil ama bunun gibi bir şey diyor) sonra stüdyoya geri ışınlıyorlar, rıjkov'a zoom yapıyorlar, yüzü gözyaşlarından sırılsıklam olmuş, loş ışıkta bile belli oluyor. bunun videosu da şunun ilk 10 dakikasında: youtu.be/... daha bir sürü şeyler anlatıyor, depremzedelerle arasındaki göz yaşartan duygusal bağ çok etkileyici. bu videoda 3 talk show var, hepsinde konuk olarak katılıyor ve iki ay boyunca afet bölgesinde gördüklerini, yaşadıklarını anlatıyor. 1:00:51'deki teyzenin yaptığı kill shot beni benden aldı. orada da duygulanıp gözleri doluyor, o düşük çözünürlüklü videoda bile belli. bunun da ingilizce altyazısı var, vakit bulabilirsem ve talep olursa türkçe de ekleyebilirim.
spitak'la ilgili bir belgesel-röportaj daha var, bunda da bütün röportajları evinde yapmışlar, hüzünlü ağlatan anılardan ziyade komik anıları ve yabancı yardım ekiplerini, orduyu dahil edip kaotik ortamı nasıl kontrol altına aldıklarını anlatıyor. bunda eşi de var, herhalde ondan daha pozitif anılarını anlatıyor. youtu.be/... (ingilizce altyazı var)
gümrü'nün en merkezi yerinde şekilli bir caddeye ismini vermişler, caddenin girişine kabartma büstünü koymuşlar. depremin 20. yıldönümünde vatandaşlar imza toplayıp ermenistan cumhurbaşkanı ve hükümetine talep mektubu vermiş, normalde sadece ermeni ırkından olanlara verilen, ona gelene kadar charles aznavour dahil hepi topu 13 kişiye verilmiş olan 'ermenistan halk kahramanı' nişanının rıjkov'a verilmesi için talepte bulunmuşlar. o nişanı verdikleri ermeni olmayan tek kişi olmuş. o kadar seviyorlar, tapıyorlar. hayatta olmasa ermeni ortodoks kilisesi aziz ilan edecekti adamı neredeyse.
diaspora ermenilerinin yeni nesli mesafeden dolayı pek tanımıyor. mevzubahis videoyu amerika'da yaşayan ermeni diasporasından bir arkadaşa gösterdim. eleman azılı bir anti-komünisttir, rusları da hiç sevmez. videoyu izleyince "demek ruslardan arada böyle asil insanlar çıkıyormuş, nalet komünist rejim böyle adamların yüzü suyu hürmetine o kadar ayakta kalabildi herhalde" dedi. sonra gitmiş merak etmiş araştırmış, geliyor bana anlatıyor, 2 günde fanboy oldu eleman. "tanrı uzun ömür versin o güzel ve asil insana" diyor.
yardımına koştuğu bir tek ermeniler değil tabii. sovyetlerin dağılma sürecinde bir takım provokatörlerin etnik çatışmaları ateşlemesi sonucu fergana'da pogroma uğrayan (bkz: fergana olayları), yerleşimleri yakılıp yıkılan ahıska türklerinin de hızır gibi yardımına yetişmiş, onları kıyıma uğradıkları fergana'dan kurtarıp ata topraklarına geri dönmelerine yardım etmek için bir sürü uğraşmış, diplomasi yapmış. ancak stalin'in yaptığı sürgünden beri köprünün altından çok sular aktığı, oralara yerleşen gürcüler ahıskalıları katiyen istemedikleri için bu girişimler başarısız olmuş. sonunda rusya federasyonu içinde ahıska türklerini kabul eden, kucak açan başka yerler bulup onları oralara yerleştirmiş.
bu korkunç olayları " ilk önce beyinlerin yıkanması ve 500-1000 kişilik kalabalığın toplanması. daha sonra da türklerin evlerine baskınlar, yağmalar, kundaklamalar ve cinayetler... ben diğer ilçe, fabrika, kolhoz ve sovhozlarda yaşananların üzerinde durmayacağım. inanın bana oralarda yaşananlar anlattıklarımdan daha az korkunç değildi. benim gördüklerimi kimsenin görmesini arzu etmezdim." diye anlatmış. merak edenler kendisiyle bu konuda yapılan röportajların türkçe çevirisini pdf olarak şuradan okuyabilir: (link: www.academia.edu/... (bunda da gorbaçov'a lafları bilezik gibi geçiriyor.)
kitaplarının maalesef çevirisi yok, hem edebi kalite bakımından, hem tarihi belge olarak çok kıymetli ama dünyanın haberi yok. sscb'nin dağılma devrini anlattığı yarı otobiyografi-yarı siyaset tarihi olan kitapta yuri andropov'un ölümünü anlattığı bölüm vardı, yok böyle bir şey. robin hobb'un yüzlerce sayfayla yaptığı damardan vurma işini 2 sayfada yapıyor. hiç bilmediğin tanımadığın birinin ölümüne üzülüp acısını hissediyorsun. kendi satırları yazarken çektiği acıyı sana da aynen hissettiriyor. bazen böyle oturup konyak içip dertleşiyormuş gibi anlatıyor, içini döküyor, alabildiğine samimi. onlardan çevirdiklerimi paylaşacağım. yayıncıların haberi olmadığı, milletin de haberi olmadığı, yan ortada talep olmadığı için çevirilmemiş olması bana fena halde battı. rıjkov da aşırı derecede mütevazı olduğundan kendi reklamını yapmıyor. bu anlattığım şeylerin bir çoğu resmi biyografilerinde, wikipedia sayfasında falan yok mesela, kendisi de reklam etmez. ben bile bazılarını tamamen tesadüf sonucu arşiv didiklerken buldum. ermenilerin imza topladığı falan devletin arşiv envanterinde vardı, imzaların toplandığı dosyalar, halkın devlete talep mektubu falan orada listelenmişti. bu kadar underrated adam yani düşün, koskoca sscb başbakanlığı yapmış kaç sene ama karakterinden dolayı sormadılarsa anlatmıyor.
1990 halk temsilcileri kongresinde anatoli sobçak'la kıran kırana mücadele ettiği videolardan tekini rus hatun arkadaşlardan birine attım. "aman tanrım ne muhteşem bir video, ciddi anlamda rıjkov fangirl oldum, ne kadar inanılmaz muhteşem bir kişilik! onu saatlerce dinleyebilirim" dedi. mevzubahis videonun ilk 6 dakikasında sobçak kulak tırmalayan cırtlak sesiyle çirkefliğin dibine vurup rıjkov ve hükümetine iftiralar savuruyor, yolsuzlukla suçluyor. onun ardından rıjkov kürsüye çıkıp 10 dakikaya yakın esip gürlüyor, çatır çatır lafları sokuyor, "ya çalışmamıza izin verin ya da istifa ederiz!" diye veryansın ediyor, en sonunda elindeki kağıtları kürsüye vurup "spasiba!" diye gayet karizmatik bir şekilde kürsüden inip gidiyor, ortalık alkıştan kırılıyor. neredeyse 1 dakika boyunca deli gibi alkış kıyamet. o da burada: www.youtube.com/... (türkçe ve ingilizce altyazı var)
2014 yılında yapılmış bir belgesel videosu var, bu videoda siyasi kariyer yıllarından kah komik, kah hüzünlü anılarını anlatıyor. ve bilmediğimiz, duymadığımız, batı medyasının bize anlatmadığı bir sürü şey, sovyetlerin yıkılışının perde arkası ve çernobil hakkında daha önce duymadığımız detaylar ortaya seriliyor. gorbaçov'un hıyanetini ve kalp krizi geçirdikten sonra hastanede yatarken kendisine nasıl böcek muamelesi yaptığını da anlatıyor. youtu.be/... (türkçe ve ingilizce altyazı var)
bu videoda gösterdikleri, belgorod'da yapımına önayak olup organize ettiği müze ve kültür külliyesinde kendi ismini taşıyan bir halk kütüphanesi yaptırmış, oraya kendi koleksiyonundan nadide antika kitaplar dahil 2000 civarında kitap bağışlamış. 2000 kitap okuduğu zaten yazdıklarını okuyunca çok bariz. sonra rusya'daki yazarları, aydınları örgütlemiş onlar da binlerce kitap bağışlamış, 70.000 kitap olmuş. benden yaşça büyük belgorodlu bir arkadaşım var, onun anlattığına göre senatörü olduğu belgorod'da çok seviliyormuş kendisi. bütün köylerin yollarını yaptırmış, gaz bağlatmış, hastaneleri renove ettirmiş.
90. yaşgünü vesilesiyle rossiya 24 tv kanalının yaptığı çok hoş bir mini belgesel var, yarım saat bir şey ama acayip ilham verici. amcam o yaşta bir araba proje ve organizasyon yönetiyor, inşaatları denetliyor, her şeyin başında duruyor. arkadaş bende 20'li yaşlarda o enerjinin çeyreği bile yoktu yahu. sanki frp oyunundayız da +20 strength +20 constitution +20 dexterity +20 intelligence üstüne bir de battal boy mana iksiri içmiş yardırıp gidiyor amcam. akranlarını bırak, ondan 10-15 yaş genç olanların bir çoğu bastonla, yürüteçle bile zor yürüyor. bahsettiğim belgorodlu arkadaş geçenlerde 'gençlik gitti, eski enerjim kalmadı' diye ağlayıp şikayet ediyordu. ona bu videoyu attım, '90 yaşındaki rıjkov'a bak, biz onun yarı yaşında yokuz, dükkanı kapatıp gidelim o zaman' dedim. 'onu bana örnek diye gösterme, insan değil o!' deyip ağlamaya devam etti eleman. ama ne yalan söyleyeyim, bu videoyu tercüme ederken kendimden utandım, çok aylak ve işe yaramaz hissettim. buyurun, türkçe ve ingilizce altyazı var: youtu.be/...
bunun en sonunda kremlin'e geri dönmek isteyip istemediğini soranlara verdiği cevap ve 'orada olmadığım için çok memnunum! özgürüm ben, özgürüm!' diyerek eski bir esirin kurtulduğu zindana bakıp şükretmesi gibi neredeyse sevinçten zıpladığı kısım insanın içini ısıtıyor, aşırı derecede sempatik. başbakanlık yaptığı dönem ona zindanda hapislikten betermiş. acıların başbakanı olduğunu, çok eziyet çektiğini anlatıyor hep. bunu amerikalı arkadaşlara gösterdim, 'adamın yüzü özgürüm derken noel ağacı gibi ışıldıyor, nasıl bir cehennem hayatı yaşamışsa orada artık' dediler.
şu adamın ruhunun güzelliği ve lekesizliği, zarafeti, onlarca yıldır siyasetin içinde yeralmasına rağmen zerre kadar bozulmaması günümüzdeki yöneticilerin çoğunluğunun kalitesizliğini, adiliğini, kibrini ve kokuşmuşluğunu tokat gibi insanın yüzüne vuruyor. tokatla da kalmıyor, direkt haydarı alıp girişiyor. marcus aurelius bile bozulmaktan, güç zehirlenmesi ve kibir zehiriyle yoldan çıkmaktan ölesiye korkup her gün birkaç kez ölümlü olduğunu kulağına fısıldaması için bir köleyi görevlendirmişti. gerçekten çok etkileyici bir kişilik, tarih kitaplarında hikaye gibi okuduğumuz şeylerin kanlı canlı örneği.
kitap bölümlerinden çevirileri de bir sonraki kısımda yazacağım.