1. bir noktada hayata ve anlam arayışına hakim olan i görmenin kendisi. bütün ların ötesinde kökünü görmek.

    bu hayatta tepeden tırnağa edindiğimiz türlü ları, en genel anlamda olgusunu bastırmak olarak yorumladıktan sonra bile ın bağımlısı olmak. böyle bir de yaşamanın kendisi zaten tur.

    tarihteki her insan, mutlaka bir şeylere bağımlı olmuştur. burada bağımlılık, kök bir problem olarak karşımıza çıkar. bizler ise maddesel hayatımızın kümülatif akışını olumsuz etkileyecek olan, geneliyle insanlığın yaşamını tehdit edeceğini düşündüğümüz şeylere "bağımlılık" deriz. bu , en genel bağlamdaki dualizmin somut sıdır.

    dünya bazında felsefecilerin, filozofların, kitlelerce yeterli saygıyı görmemesi söz konusuyken, 'ın "celebrity" olarak algılanması, bizlere "nin arzu edilirliği" hakkında fikir verir. gerçekten de anlaşılmamasına rağmen, insanlardaki sokrates, platon, demokritos, gibi isimlere karşı gelişen ; , , , gibi isimlerin pozitif şöhretinden daha farklıdır. ve kendisini derinden etkileyen gibi isimlerin insanlarda yarattığı çarpık ama üstün algısının kökeninde ise "lerin bağlamsal genişliği" vardır. bu şekilde, hayatın o tek noktasını yakalayabilme çabası etrafında şekillenen doğar. bu yönden sanat, dir. böyle bir eserdeki metnin bütününün kendisi, varoluşa bir başkaldırıdır.

    örneğin bir ressamın, eserinde, en basitinden siyah ve beyazı ifade ederken, bu ifade edişinin gri çıktı vermesi, ancak bir zihinle işlenebilir. fakat bu için gereken bile, homo sapiens'in oluşumunu da teyit eden bir dualitedir. maddeyi aşkın, larımız ile, varlığımız arasındaki " bilimimiz" arasında sıkışıp kalmış durumdayız. kümülatif doğamıza aykırı, somut bir üretime dayanmayan, karın doyurmayan, geneliyle "arayış" ile sabit kalan bütün uğraşların kitlelerce samimi değer görmemesi ile; bütün bu arayış halinin "karın doyduktan sonra" ortaya çıkması; dünya veya evren tarihindeki üstün medeniyetlerin varlığıyla beraber, medeniyetlerin yok oluşu fikirlerinin en temelindeki konusunun, esasen yla aynı kökte oluşan koca bir olarak karşımıza çıkar.

    ile bulunmaya çalışılan şeyde olduğu gibi, nin yanlışlanamazlığını görüp, bu yanlışlanamazlığının kendisini bile kanıt kabul eden ve dolayısıyla simülasyonda olduğumuzu düşünen bilim insanlarının oluşmasında, ler, ler ve lar arasında ortak bir bağ var. en kısa şekilde zihnimdekileri aktarmaya çalışırken bile, aklımda her daim dönüp duran devasa bir veya fikri var. bu iki tamlamadan hangi tamlamayı tercih etmeliyim, onu bile bilmiyorum. olarak ifade edip geçiyorum en sonunda.

    hayatı temel ihtiyaçlar dışında yalnızca arayış odaklı yaşamak, in gözlemcisi olmak, insanı amorf zihin yapısına sokarken; "kollektivizm" filminin oyuncularından olmak, tabiatın doğası gereği diğer oyuncularla e, bir nevi ilkelliğimize sebep oluyor. bu anlamda hayaliyle, 'in varlığı bile bir çelişki.

    ben ise hayatta hangi tavrı takınmam gerektiğini düşünmemle, prensibi ediniyorum bir şekilde. kanaatimce bu bağlamda bir ölçü, aynı zamanda dir. yani ideal algımızın "amorf" odakla geliştiğini kabul ederken, öte yandan bu "ölçü" sının gelişimini gözlemlemek için, zihin-beden bütünlüğünün unu gerçekleştirebilmek gerekir. arkadaş edinmek, yemek yemek, cinsellik, topluluklarla var olmak; geneliyle in en saf hali, en derin duygularla da gerçekleşebilir; .

    bütün bu bağlamda algısını, olarak değiştiriyorum kendimce. kendimi de katıyorum denkleme. kurduğum denklem, "dahil olduğum denklem" oluyor; denklemlikten çıkıyor. varoluşun bütün yorgunluğu, kişisel başkaldırımı da anlamlandıran nihai bir na evriliyor.

    nihayet; insanlara ve çevreme duyduğum her türden sevgi ve bağ, homo deus ile homo sapiens'in çelişkisi olmamalı. homo deus olabilirsek yahut zaten homo deus isek, bu bütünleyiciliği sağlayacak olan de gösterebilmenin imkanlılığını düşünebilmek lazım. her an ve her bağlamda, en içten ları dile getirebilmek, kasvetin yanında neşeyi de görebilmek, en nihai iradeyle gerekir. dostluk, sevgi ve şehveti yaşamanın gerekliliğini aforizmalarla da ifade etmek isterdim ancak facebook kitlesinin beğeni yağmuruna yakalanmak istememe refleksi var bende. düşünce dünyasına kazandırıyorum izninizle; .

    ama en önemli refleksim lara karşı gelişiyor: caddede yürürken kekonun biriyle omuzlarımız hafifçe sürttüğünde, üstüme yürüyüp "hayırdır birader" dediği an, "sen hayırdır lan" moduna girmişliğim var. bu türün öyle bir etkileyicilik özelliği var ki, rakibini anında zihnen kendi düzlemine sokabiliyor. ya savaşacaksın, ya da kaçacaksın ama her türlü homo erectus oluyorsun. inanılmaz bi olay.

    "türkiye'de erectusların yayılma politikası, dip dalga ve yaklaşan tehlike" konulu manifestomu yazmaya başlamadım henüz. yazıyı yazıp bitirene kadar "ne bakıyon kardeş," demeye hızla devam edeceklermiş; içeriden geldi bu bilgi. eseri kitap halinde yayınladığım an ise oradan oraya kaçışmaya başlayacaklarmış. kim bu kitabı 'nın zirvesinde yer alan kayanın oyuğuna yerleştirirse, bundan böyle insanlar yorulmayacakmış.
    #204965 sosyal filozof | 4 yıl önce
    0duygu