1. kendimizden bahsetmek ve ilerlemek için sanata ihtiyaç duyarız. insanlık tarihinin başından itibaren her zaman sanat ile kendimizi anlatmaya çalıştık. savaşıp yok olmak veya birlikte var olmak için sanatı icat ettik.

    sanat devrimdir. sanat, kitleleri harekete geçirmek, kitleleri etkilemektir. yüz binlerce kılıcın yapamadığını, sanat ve edebiyat bir nota, bir fırça darbesi veya bir kalem ile yapar veya yüz binlerce aklı ve kılıcı, harekete geçirir. dünyayı etkileyen bütün olayların ardında her zaman bu vardır; felsefe ve akıldan doğan sanat ve edebiyat. bilim ve sanatı, edebiyat ve felsefeyi de içerecek şekilde düşünürsek;

    sanatın eti budu, etkisi ve gücü nedir?
    "sanat, içinde geleceği barındıran bir silahtır."

    mesela, üstün bir sanatçıdır. sanatı; cinselliği baz alarak, dahiyane aklı ile dünyayı kökten değiştirmektir. ya da bekleyin, psikanalizi sonraya saklayıp ruslar ile başlayalım çünkü bütün sanat türleri, rus topraklarında başlamamasına rağmen, neredeyse en iyi şekilde ruslar tarafından icra edilmiştir. ; kimsenin bilmediği ama herkesin beklediği o komünist devrim, rusya semalarındadır. karşısına, dönemin en güçlü , bütün milliyetçilikleriyle dikilmişlerdir ama kendisi, elitist olmakla suçlanmasına rağmen, eserlerinde, folklor ve rus halkını en çok işleyen kişidir ve gelişini göremese de, devrimin en az lenin kadar önemli mimarıdır. belki devrimle kurulan devlet, beklediği ya da istediği kadar iyi olmadı ama yine de bütün halka bu hissi aşıladı ve halkı hazırladı. nitekim halefi diyebileceğimiz o güzel gülüşlü de devrimin en büyük destekçilerinden olsa da, yapılan yanlışları, o hayran bırakıcı eserleriyle bütün baskıya rağmen göstermeye çabalamıştır. 'nın (zapiski iz podpolya) kitabı'nda, seni de beni de yakıp kavuran o bölüm ve yer; subay'dan intikam alma istenci, . bu yer, st. petersburg'un en canlı yeri olmasının yanında, aristokrasinin bütün halkalarının bir arada bulunduğu ender yerlerdendi. dostoyevski bu bulvarı özellikle seçmiştir çünkü bir memurun, bir subayın, bir soylunun ve bir köylünün denk gelebileceği yegane yer burasıdır, yani herkesin bir arada olduğu ve eşit olmaya en yakın oldukları bir mekan. sıkı bir düellocu olan , sevdiği kadın uğrunda, sevdiği düello ile genç yaşta ölmeden evvel, ruslara bir edebiyat bahsetmiştir. şiir sanatını ve düz yazıyı o kadar ince kullanmış ve dili o denli sadeleştirmiştir ki, artık edebiyat sadece saray soylularına veya aristokratlara değil, bütün rus halkına indirgenmiştir. ile , ruslara sadece savaşı ve kıyımı değil, fransız sanatını ve aydınlanmasını da getirmiştir. savaş ve napolyon, rus topraklarında uzun süre tutunamamasına rağmen edebiyat ve sanat, o topraklarda baki kalacaktır. , aristokrasiyi ve çarlığı, hançerden daha derin yaralara neden olan kalemi ile delik deşik ediyor; hem kalemi, hem de olağana aykırı duruşu ile sanatın en güzel tepkilerinden birini veriyor; hikayeleri ile halka iniyor; ilmek ilmek halkı bilinçlendirmeye çalışıyor; batının aydınlığını, kendi nihilizmi ile ruslara sunmaya çalışıyordu. bütün bunlar, 'ın ideolojisi ile bütünleştiğinde sanat, tarihindeki en büyük olmasa da, devasa büyüklükteki bir silah haline dönüşüyordu. rus halkı, sanat, edebiyat ve fikirler ile hareket geçmişti ve artık geri dönüşü yoktu. sanatın en güçlü silaha dönüştüğü zaman, elbette rönesans'tı. ama şimdi, sanatın yolculuğunu bir başka rönesans ile sürdürelim.

    amerika, göçmenler ile kurulmuş devasa büyüklükteki bir devlet. etnik kökenleri batı avrupa olan ilk yerleşimcilerin elbette geçmişi vardı ama yeni kurulan bu devletin bir geçmişi yoktu. kaldı ki kurulduğu yerin eski sahiplerini de zamanla kıymış ve onların kökenlerini de silinme noktasına getirmişti. ama bir devletin, her zaman bir tarihi, sanatı ve edebiyatı olmalıydı. , iyi bir başlangıçtı ama yeterli değildi. bu yeni dünya dedikleri yer, adının hakkını vermeliydi. , , ve ile ve , , , ve gibi lerin güdümü ile gümbür gümbür geliyordu ama sanki bir şeyler eksikti. bu edebiyatçılar, amerikan literatürü için çabalıyorlardı ama eserleri genelde avrupai olmakla yetiniyordu ve açıkca kendi devletlerine özgün gibi değildi. ah evet, gözümün nuru , , ve eksikti. whitman özellikle amerikan kültürü için çok çok önemli bir dönüm noktasıdır. birleşik devletlerin günümüzdeki gücüne kavuşmasında hiç şüphesiz katkısı çok büyüktür çünkü hem eleştirileri, hem de bu devletin amaçları için önerdiği şeyler devam yıllarında takıp edilmiş ve amerika, dünyanın en güçlü ülkelerinden olmuştur. poe, melville ve twain ise, o çok özenilen avrupa sanatını, kendilerine özendirir hale getirmiş ve amerika'yı bu yönde de sancak taşıyıcı kılmışlardır. sanat, bir devletin gücü ele almasını sağlamıştır ve eşitlik ilkelerinin benimsenmesini adeta hükümetlere zorunlu kılmıştır. nitekim jazz, blues ve rap gibi ardıl sanatlar da, bu ülkenin kuruluş ilkelerini hatırlatmak isteyip eşitlik ve özgürlük diye böğüren kurucu amaçlarının afroamerikanlar için de geçerli olduğunu dikte etmiştir.

    amerika'nın ardından yüzümüzü ingiltere'ye çevirelim. ingiltere, latince ve roma ile en çok içli dışlı olup, ondan en soyut kalabilen nadir avrupa ülkesidir. dönemine kadar latince hala işlevseldir ve günümüzde dünyaya hükmeden ingilizce dili, detaylı ve önemli değildir. yunanca ve latince kaynaklardan tragedya, komedya, şiir ve yazı edinen shakespeare, bu eserleri oyunlarına uyarlayıp hem saraya, hem de halka sunmuştur. bunu yaparken bir sürü yeni kelimeyi ingilizce'ye kazandırmış ve günlük dili oluşturmuştur. dildeki bu devrimlerin yanı sıra roma'nın kudretine sık sık atıfta bulunmuş ve dönemin bir süper güce ihtiyaç duyduğunu saraya benimsetmiştir. ingiltere, bu dönemin ardindan sayısız iç savaş görecek, yenilecek, yenecek, düşecek, toparlanacak ve bütün dünyayı hükmü altına alacaktır. köklü bir kültürü olan devletler, o dönemlerde her zaman genişlemeyi bir diyet olarak benimsemişlerdir ve shakespeare, ingiltere'ye bunu vermiştir. shakespeare ile birlikte , ve 'un bu konuya katkıları şüphesizdir ancak saraya bunu aşılayan bu sanatçılar, aynı zamanda halka ister istemez sorgulamayı da öğretmişlerdir ve , shakespeare döneminin arifesinde, milton'ın yazdığı ve dili güzelleştirdiği vakitlerde vuku bulmuştur. gücü ele geçirmiş, bir kralı idam etmiş ve oğlunu sürgün etmiştir. sanat, bazen kanlı sonların da çorbasına tuz atmıştır.

    rönesans daima ya da tabloları, heykelleri ve diğer sanat eserleri ile sembolize edilmiş ve akıllara böyle kazınmıştır. bunun nedeni, sanatın neredeyse hiç olmadığı kadar ön plana çıkmasıdır. yüzyıllardır engizisyon baskısı ile avrupa'yı yöneten kilise, sanatın önünü kesmiş, ve avrupa'yı karanlıklar içinde bırakmıştır. resimler ve freskler, buna karşı atılmış en büyük çığlıktı ve rönesans'ın sağladığı diğer birçok önemli şeye rağmen ön planda bu vardı. hristiyanlık, roma'nın pagan kültürünün önüne geçmiş ve zamanla devasa bir güce ulaşmıştı. roma'nın hristiyanlığa karşı oluşturduğu baskının binlerce katını, gücü eline alınca hristiyanlık bütün avrupa'ya yapmıştı. düşünmek, sorgulamak ve tereddüde düşmek yasaktı, karşı çıkmak ise imkansızdı. ailesi ile başlayalım. köklü avrupa hanedanları gibi soyları ejderhalara, kurtlara ya da aslanlara dayanmıyordu. bir bankacı ailesiydi ve zamanla önce floransa'nın devamında da italya'nın ve bütün avrupa'nın en önemli ailelerinden biri haline geldiler. bunda elbette zekalarının payı büyüktü ama asıl önemli olan bu ailenin kendilerini öne çıkarmada kullandıkları sanattı. karşılarında kökenli, gibi bir atası olan, frenk ve cermen diyarlarına hükmetmiş bir ve daha nice soylu hanedan var iken, mediciler adeta soysuz sünepelerden oluşuyordu. ama mediciler asla yerlerinde saymadılar. evvela bütün sanatçılara, kaşiflere ve bilim adamlarına kapılarını açtılar. medicilerde para, imkan ve imtiyaz vardı, sanatçılarda da onları yüceltebilecek yegane şey. güçlerini sanat ile birleştiren mediciler, avrupa'nın aydınlanmasına vesile olmuş ve reform'u besleyen nehirlerin beslenmesini sağlamıştır. bunu her ne kadar şaşa ve şöhret için yapmış olsalar da, italya artık eskisi gibi değildir ve devir artık sanatçıların devridir. sanat, kiliseyi yıkmaya, kilise ile ortaklaşa çalışarak başlamıştır. gösterişli heykeller, muazzam tavan ve duvar süslemeleri kilisenin hoşuna gidiyordu ama fark etmedikleri şey; o ilahi duyguların git gide insanın bir keyfi haline dönüşmesiydi. insanlar, korktukları o ilahi güçten sıyrıldılar önce. devamında kiliseye karşı ses çıkarmaya başladılar, hatta ve hatta , milyonlarca insanı haçlı seferlerine çıkaracak kadar büyük bir güçteki kiliseye isyan edip kendi seferini bile başlatmıştı. bruno belki düşmüştü ama bütün dünyaya, tanrının ve kilisenin korkabileceğini ve kanayabileceğini göstermişti. yılan gibiydi kilise, ve ufacık bir yara yüzünden milyonlarca karınca tarafından saldırıya uğrayıp ölecekti. artık zemin hazırdı ve kilisenin düşmekten başka çaresi yoktu. duvarlara ya da tablolara çizilen tanrı resimleri, insanların tanrıya bakış açısını değiştirmişti. tanrı, senin benim gibiydi. ama, nasıl olur? yüzyıllardır sanatla beraber uyuyan insan, sanatla beraber uyanmıştı. sanat, yokluğunda insanların en aciz kaldığı hali, varlığında ise en güçlü uyandırıcı ve kabusları bitirendir.

    fransız ihtilali, fikirlerin en sancılı doğan çocuğuydu. hem öncesi, hem vuku buluş süreci, hem de sonrası bütün dünyayı derinden etkilemişti. rönesans olmuş ve devamında sahneye çıkmıştı. bütün bunlar fransa'nın etrafında oluyor ve fransa'yı derinden etkiliyordu. bütün almanya'yı kırıp geçirirken fransa'yı da boş geçmemişti. avrupa, mezhep savaşlarına tutuşmuş ve kan gölüne dönmüştü. ancak o kadar kan boşuna akmamıştı ve avrupa, laiklik ile kısmen tescillenmişti. bunun yanında avrupa ülkeleri ulus bilincine iyiden iyiye aşina olmuş ve fransız ihtilali için zemin doğal olarak hazırlamaktaydı. dinden iyice sıyrılan avrupa, ilerlemenin önünü açmıştı. , , , , , , , , , , , ve daha nice düşünür, ihtilalin öncesi, sırası ve sonrası için en önemli fikirleri insanlara sunmuşlardı. din, artık en öncelikli etmen değildi ve fikirler, en güçlü soyluları bile dize getirebilirdi. nitekim korsika'dan alelade bir genç, fransız ordusuna katılacak ve bütün gücü eline alacaktı. devir artık soyluların değil, herkesin devriydi. gibi şairler, sıradan insanı bilinçlendirecek, öne çıkaracak ve soyluluğun çok da önemli olmadığını kanıtlayacaktı. rönesans'ın birçok sanatçısı, o dönemde etkin bir güçte olan fransa'ya göç etmiş ve fransa'yı sanata boğmuşlardı. fransa buna kayıtsız kalamazdı. soylu olmanın hiçbir şeye yaramadığını fark eden halk, sarayın neden olduğu kötü durumlara karşı tepki göstermeye başlamıştı. bir çığ gibi büyüyen durum, ihtilale evrilmişti. soysuz sopsuz halk ayaklanmış ve soylu saraya kafa tutmuştu. ordunun içinden sivrilen korsikalı o genç, 'nı, konsil olduktan kendi adıyla anılan ile sürdürmüştü. imparator olarak taç takan bu sıradan adam, bütün kıta avrupası'nı dize getirmiş ve britanya adasını tehdit eder olmuştu. fransa, bu kadar kısa süre içinde büyük acılar içinden çıkıp en büyük güç olmuştu. dinin etkisinin azaldığı yerde milliyetçiliğin yükselişi kaçınılmazdı. günümüz avrupası'nın temeli, fransız ihtilali ile atılmış ve zamanla coğrafi, kültürel ve milletsel etmenler ışığında sınırlar belirlenmişti. sanat, dünyaya ve tarihe yön vericidir.

    "büyük hadiseler, fikirlerde büyük inkılaplar yapar."
    -

    güzide bir tablosu olan , bir bakış ile kadının artık eskisi gibi arka planda kalmaması gerektiğini, sessiz bir çığlık ile dile getirmiştir.

    güç dengelerinin çabuk değiştiği zamanlarda, rus ve alman güçleri arasında daima ezilen bir millet olan lehler, acılar içerisindeydi. , piyanosu ile dünyaya iyilikten ve güzellikten bahsederken, kendisi de bu acıdan en büyük payı alanlardandı. leh topraklarındaki insanlar için, zorla gönderildiği fransa'dan elinden geleni yaptı. dünyaya insanlık duygusunu aşılarken kendisini eritip tüketiyordu. nitekim buna dayanamadı ve erkenden göçtü gitti bu dünyadan. bedeni fransa'da kalsa da, kalbi her zaman attığı yere, memleketine gömüldü.

    'dan 'ye, 'den 'e, 'den 'ya, 'den 'e, 'dan 'a, 'den 'e ve daha adını anmadığım nice insana kadar her biri, sanatı, edebiyatı, felsefeyi, yönetimleri ve bilimi insanlığı yüceltmek adına en önemli silahları olarak kullanmışlardır. kimi başarılı ve etkili olmuş, kimi de hüsranla sonuçlanmıştır ama hepsi, önemli yankılar uyandırmışlardır.

    bütün o dinleri mitolojiye ve hikayeye çeviren akıl, edebiyat ile sanattır. evvela tanrılara baş kaldırdılar, devamında isyan ettiler, durmadılar saldırdılar ve tanrıların kanadığını gördüler, yetmedi yendiler, hepsini geçmişe gömdüler ve kendilerini o dini geçmişle beslediler. böylece varlıklarını daima sürdürmüş oldular. dünya karanlık ve kötü bir yer. ancak insan, o kötülükle savaşmak için tanrıdan ve dinlerden önce sanatı yaratmıştı ve sanat ile bugünkü haline ulaştı.

    "dünya karanlık olmasaydı, sanat olmazdı."
    -
    #204369 beren and luithen | 4 yıl önce
    0genel terim