1. Kelime yığınlarıyla ne anlattığı bir çok okur tarafından anlaşılmayan, mistizimle okuyanı gerçeklikten koparan yazar.

    Övgüler düzenlere göre Türkçe'yi çok iyi kullanıyormuş. Ee, yani? Cümle var anlam derdi yok! Okuduklarımın nasıl anlattığı kadar ne anlattığı da önemlidir benim için. Kavrayamayarak kafamı karıştıran değil, vizyon kazandıran, öğreten kelime dizileri okumak isterim. Üzerine düşünüldüğünde deşifresi yapılamayan bir metin kuru kalabalıktan başka bir şey değildir bana göre. Edebiyat ne demek istediğini yazmak değil midir? Edebiyat, okuyanda duyarga yaratmalı, olumlu yönde değişiklik sağlamalı. Kişisel ve toplumsal deneyime katkı sunmalı.Toptaş'ın yazdıkları bu minvalde değil bana göre. (hasan ali toptaş bundan sonra "h.a.t." olarak anılacaktır)

    İki gün önce sözlükte hakkında düzülen övgüleri okuyunca, hat' ın pazarlamacısı Prof. Yıldız ecevit'in "gecikmiş Türk romantizminin başyapıtı" diye ifade ettiği Bin Hüzünlü Haz kitabının pdf'ni okumaya başladım. Öncesinden taylan kara'nın kitabından ve farklı kaynaklardan edindiklerimden h.a.t. hakkında olumsuz bir malumatım vardı. Bu irdelemelerin nedeni Kitabını da okuyamayınca(!) daha iyi anlaşılıyor.

    Kitabın ilk cümlesi: “Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor.” okuduğumda hemen "suçtan arınmış bir insan mümkün mü?" sorusu dürttü beni.

    Gelin bir de aşağıdaki metne bakalım birlikte.

    "Bütün bunlar birkaç dakikada olup bitiyor tabii ve her şey sona erip de gerçekler kafama bir kez daha dank edince, ben gene olanca yenilmişliğiyle koltuğuna oturup ekrandaki kanlı cinayet görüntülerini seyreden, etrafı beyaz duvarlarla çevrili, sümsük bir Alaaddin'e dönüşüyorum. Reklam filmlerinden oluşmuş
    korkunç bir sağanağın altında şemsiyesiz devleşen eşyalar diyelim değil kaçamıyorum ağızlarını açmış ince belli çamaşır makineleri ahu dilli kasetçalar diye ben buna şehla gözlü televizyonlar falan futbolcu dün şiddetle öksürmüş eyvah kaçamıyorum yok sözde içim boşalıyor yoksa ben dar kalçalı buzdolapları markasındanım asla kaçamıyorum bakire
    koltuk takımları podyum şirinleri feşmekân futbolcuda oh şarkıcının dalı narindir bu yıl benim yılım olacak demiş ve bakın benim yarınım fritöz deyince yok nice eksi kızlar arasında biri gibi zonkluyorum yok açamıyorum mu yok kendin için böyleyledin sende insan olarak karanlık hayallerindeydin ki, sonra, işte o cesetlerin arasında yüzlerine sıvanmış yapay bir hüzünle dolaşarak bir yandan haber yakalamış olmanın sevincini örtmeye, bir yandan da seyircilere balta, bıçak, ip ya da tabanca gibi cinayet aletlerini
    olanca korkunçluğuyla göstermeye çalışan televizyon muhabirleri, mikrofonlarının kordonlarını hızla toplayıp gidince, ekrana bu kez de birdenbire sulu şakalar üstüne kurulmuş, eften püften filmler üşüşüyor."

    Yukarıdaki metin iki cümleden oluşuyor. İkinci cümle ile buna "ve" bağlanmış üçüncü cümle 100'den fazla kelimeden oluşuyor (kelime sayısını 100'e kadar saydım bıraktım). Sonu gelmeyen bu kelime zincirlerinin Ne anlattığını anlayan varsa bir zahmet bana da anlatsın. H.a.t.'ın romanları ile ilgili okur yorumlarına baktığınızda genelde "ne anlattığından çok nasıl anlattığına odaklanılmalı" gibi zorlama yorumlar yapıldığını görürsünüz. Bir kitap sonunda bu cümleyi kurmak için mi okunmalı? Ya olay örgüsü?... "Dil ustası" vurgusu yapılan yazarın bu kitabında başlangıç- gelişme-sonuç diye tanımlayabildiğim bir olay göremedim.

    Dili neresinden tutacağını iyi bilen (bu da benim değil, h.a.t.'ı göklere çıkaran bir eleştirmenin ifadesi) bu yazardan okudukça anlam çıkaramadığım bazı cümlelerle devam edelim.

    "kimi zaman terasa çıkıp dumansı kıpırtılardan oluşmuş kemik sarısı bir göğün altında hem kararsız adımlarla gezinir, hem dalga dalga uçuşan Alaaddin’in sesini dinler, hem de onu görebilmek için çok aşağılarda kalan şehre doğru sık sık başımı çevirip heyecanla bakarken..." "dumansı kıpırtı" ne ola ki?

    "Hikâyeden çok hikâye görme arzusuna benzeyen, belli belirsiz, küçücük küçücük hikâyelerdi bunlar."

    "Kimi zaman, bazı ayrıntıları örten sesten bir örtü. Kimi zaman, nefesi sararmış yaprak çıtırtılarına benzeyen, içler acısı bir son." sararmış yaprak çıtırtısına benzeyen nefes?

    "Ateşlerin tepesinde de, yolunmuş sakallar gibi tel tel uçuşan dumanlar" dumanlar neden yolunmuş sakalla ki?

    Yeter bu kadarı. Bana fenalık geldi eklerken. Okuyanı da düşünmeli...

    edebiyatta, dış dünyanın olgu ve nesneleriyle benzerlik temelinde bağlantı kurmak babında imgelerin kullanıldığını; Yine edebiyatın psikolojinin, sosyolojinin, felsefenin alanında çokça dolaştığını bilecek kadar okur oldum. -Cepte bu bilgiler dururken- h.a.t.'ın, Arayış temalı, Psikoloji türünde yazdığı bu kitabında yer alan imge yığınlarının birbiri ile ilişkisiz olduğunu, okurda belirsizlik oluşturduğunu görebilirsiniz. Bu belirsizliğin yol açtığı bilinmezlik boşluğunda okura anlam çoğaltma serbestliği sağlamış. Bildiğin, insanı kör bir sokakta belirsizliğin ve boşluğun içine bırakmış.

    Forbes dergisine göre 2016 yılında en çok kazanan yazarlar arasında 12. sırada imiş. Cirosu 2 milyonu geçmiş. Bizim halkımıza göre Çok satanlar rafında yer alıyorsa bir kitap iyidir, çok satan gazete iyidir, çoğunluk tarafından izlenen film iyidir... Öyle bir doğru yargı ki yıllardır halkın en çok beğendiği yönetim anlayışı ile yönetiliyoruz(!)

    Israrla h.a.t. Kitapları okuyacaklara tavsiye; aklınızı iptal eder, sorgulamayı bırakırsanız bol bol büyülenirsiniz. Onun dışında boş boş okur, kıymetli zamanı kaybedersiniz.

    Sonu, elsa morante'nin "insana karşı girişilen en kötü şiddet eylemi, aklın küçük düşürülmesidir" sözüyle getireyim.

    Sağlıcakla...
    #204313 esinti | 4 yıl önce
    8yazar