tolkien üstada bile ilham kaynağı olmuş bir yiğitlik hikayesini anlatan, pek bir dokunaklı frank destanıdır.
bunun bir de norveçlilerin yazdığı muhteşem bir balladı var (adamımızın namı ta norveç'e kadar yürümüş, hatta faroe adalarına kadar) tefrikayı bitirip en sonuna koyacaktım ama dayanamadım link atıyorum. roland destanının 13 ya da 14. yy'da yazılmış halis muhlis ortaçağ balladı bu. norveçli elf hatun grubu tarafından icra edilen elf şarkısı tadındaki kısa versiyonu:
kral charlemagne yedi yıldır ispanya'da emevilerle savaşmaktadır, bütün şehirler düşmüş, bir tek saragossa kalmıştır. buranın kralı (ya da halifesi, ama okuduğum metinlerde kral diye geçiyor) marsile adamlarını etrafına toplayıp akıl danışır: 'charlemagne gelecek hepimizi sikecek ne yapalım da bunu başımızdan savalım agalar?' marsile'in akil adamlarından biri çıkıp 'develere altın, hazine yükleyip hediye olarak yollayalım, vassal olma sözü verelim, hatta asilzadelerin oğullarından birkaç da rehine yollayalım. böyle yapmak ispanya'yı hepten kaybetmekten yeğdir,' diye fikir verir. arap kralı bu fikri beğenir ve birkaç adamının eline birer zeytin dalı tutuşturup o sırada cordova'da bulunan charlemagne'a yollar.
charlemagne cordova'yı almış, halkına da 'iki seçeneğiniz var, ya islamdan çıkıp vaftiz olacaksınız ya da kelleniz gidecek' demiş, mutlu bir şekilde bahçede oturup keyif çatmaktadır. elçiler mekana varıp emevi kralının mesajını iletirler. charlemagne en güvendiği asilzadelerini çağırıp akıl danışmaya karar verir. bunların arasında oniki şövalyelerden olan roland ve kankası olivier, roland'dan hiç hazzetmeyen üvey babası ganelon, başpiskopos turpin de vardır. emevi kralın mesajını okuyup 'düşman barış teklif ediyor, bir sürü de zengin hediyeler yollamış lakin bunların karşılığında fransa'ya geri dönemizi istiyor, ne yapalım ne edelim?' diye akıl danışır.
kimse ses etmeyince roland çıkıp 'marsile'e güven olmaz, müslümanlardan hıyanetten başka bir şey beklenmez. bu marsile ibnesi daha önce de böyle bir teklif yapmıştı, sonunda iki kontumuzun kellesi gittiydi. en temizi başladığımız savaşı bitirelim, varıp saragossa'yı kuşatalım' diye savaş çığırtkanlığı yapar.
roland'ın üvey babası ganelon atılır, 'aman kralım, sakın ha bu asabi oğlanı dinleme, marsile'in barış teklifini kabul et de daha fazla kan dökülmesin. roland ibnesi insanların hayatından ziyade kendi namını yürütmeye bakar, onun lafıyla iş yapılmaz' diye protesto eder. charlemagne'ın en bilge adamı dük naimes 'aman dileyene zeval olmaz, marsile'in canına okuduk zaten, askerler de savaşmaktan yoruldu, barış yapmak herkesin hayrına olur' der. charlemagne barış yapmaya ikna olur, 'marsile'e elçi yollayıp teklifini kabul etmeye karar verdim, lakin hanginizi elçi yollasam?' diye sorar.
dük naimes 'ben giderim' dese de, kral sağ kolu ve en tecrübeli adamı olan dükün gitmesini istemez. roland 'ben gideyim!' diye haykırır ama ekürisi olivier karşı çıkar, 'hayatta olmaz, sen çok tezcanlısın, düşmanın makamına seni yollamak başımıza bela açar. kralımız müsaade buyurursa ben giderim' teklifini yapar.
charlemagne 'susun la, oniki şövalyenin hiçbirini yollayamam, siz bana lazımsınız, başka birini bulun' buyurur.
başpiskopos turpin 'ben gideyim' diye gönüllü olur ama charlemagne buna da razı olmaz. roland 'o zaman üvey babam ganelon gitsin, o böyle bir görev için tam biçilmiş kaftan' der, bu fikir kralın da aklına yatar, ganelon'a elçi asasını verip 'saragossa'ya elçi olarak seni yolluyorum, marsile'in makamına varıp barışı kabul ettiğimizi ilet' diye emreder. ganelon sinirden gebermek üzeredir. 'ah bunlar hep boyu devrilesi roland'ın işi, onun da on iki şövalyenin de canları cehenneme!' diye homurdanarak çıkar gider.
ganelon saragossa'ya varır ve araplara charlemagne'ın mesajını iletir. bir taraftan da roland'a onu bu tehlikeli göreve aday gösterdiği için diş bilemektedir. intikam için en mükemmel fırsat budur diye ellerini ovuşturarak araplara 'bizim kral size merhamet etti, lakin etrafındaki adamlarından roland diye bir zalim vardır ki, durmadan kralın aklına pis fikirler sokmaya uğraşır. iblis herifin aklı sizin memleketin zenginliğini yağmalamakta kalacak, barışı bozsun diye bizim kralı gazlayıp duracak. barışın bekasını istiyorsanız roland'ı ortadan kaldırmak elzemdir' diye bunları iyice zehirler ve charlemagne'ın ordusuyla fransa'ya geri döneceğini, roncevaux geçidini kollayan artçı kuvvetlerin başında da roland ve oniki şövalyenin olacağını bildirir. 'bunların terkisinde bir sürü hazine olacak, roncevaux geçidine vardıklarında arkadan saldırıp hepsini biçer, hazineleri de yağmalarsınız. charlemagne iyice uzaklaşmış olur, ruhu bile duymaz. charlemagne'ın en kral adamlarını, hele de oniki şövalyeyi haklarsanız ordusu iyice zayıflar, size ileride tehdit olamaz' diye akıl verir. marsile bu hıyanetinin karşılığında ganelon'a bir sürü hediyeler ihsan eder. hain ganelon güle oynaya cordova'ya doğru yola çıkar.
ganelon ibnesi kralın huzuruna vardığında millet frank diyarına dönüş için hazırlanmaktadır. charlemagne 'ey baronlar, dağ geçitlerini kollama görevini kime vereyim?' diye sorar. ganelon hemen atılıp 'üvey oğlum roland bu iş için en uygun adamdır, ondan iyisi şam'da kayısı' diye gazlar. charlemagne roland'ın komuta ettiği oniki şövalyenin yanına başpiskopos turpin'i de katıp emirlerine bin asker verir, bunlar artçı kuvvet olarak geride kalıp geçitlerden düşman saldırısı olmasın diye göz kulak olacaklardır.
sene 778, aylardan ağustostur. charlemagne ordusuyla zorlu dağ geçitlerinden gaskonya'ya doğru ilerlerken emevi kuvvetleri roland ve adamlarının olduğu mevkiye varmıştır.
(ek bilgi: tarihçilerin dediğine göre aslında charlemagne'ın artçı birliklerine saldıranlar araplar değil basklardır, ama destanın bilinen ilk versiyonu savaştan neredeyse 3 asır sonra kaleme alındığından biraz da hamaset eseri olarak baskları emevi yapmışlar. belki de destanı yazıya döktükleri sıralarda müslümanlar bizans topraklarının epey bir kısmını ele geçirip avrupalılara tehdit oluşturduğu içindir, kim bilir)
her neyse kaldığımız yerden devam edelim: emevi askerleri savaş borularını öttürür, olivier bir tepeye tırmanıp bakar ki vadiler düşman askeri kaynıyor. 'aman roland, düşmanlar her tarafı sarmış, bu iş kesin ganelon'un başının altından çıktı!' diye çığırır. roland pek asil yürekli olduğundan bu kadar feci bir hıyaneti ganelon'a konduramaz. 'sen ne diyorsun la, ganelon benim babalığımdır, deme öyle' diye azarlar kankasını. olivier arapların altın kakmalı miğferlerine, göz kamaştıran mızraklarına baktıkça tırsar ve roland'a yalvarır, 'yüz bin düşman askeri saf saf dizilmiş, ebemizi sikecekler be kanka, bokunu yiyim şu olifant borusunu öttürüver de kral duyup yardımımıza gelsin!'
roland gözü karanın önde gidenidir, yiğitliğe bok sürdürmeye hiç niyeti yoktur. 'öyle yaparsam büyük korkaklık olur, ota boka olifant borusunu kullanırsam millet ne der, adımız çıkar rezil oluruz. aman yüz bin düşman nedir ki, kılıcım durendal'la alayını haklarım onların, gelsinler de ebelerininkini görsünler' diye gider yapar. olivier 'yapma etme, bizim asker çok az, herifler alayımızı biçecek, kral iyice uzaklaşmadan öttür şu boruyu da bizimkiler yol yakınken imdadımıza yetişsin' diye yalvarır ama roland nuh der peygamber demez. 'frankların yiğitliğine laf ettirip utanç halkasını boynuma takacağıma ölürüm daha iyi' diye diretir, atını sürer cephe hattına doğru. olivier ne yapsın artık, o da basar mahmuzu roland'ın peşinden gider.
o arada başpiskopos turpin de bir tepeye tırmanıp vaaza girişir: 'ey yiğitler, kralımız için savaşalım, tanrıya yakarın ve günahlarınız için af dileyin! savaşta ölen şehitlere cennette birer taht verilecek, ruhları tanrı katına çıkacaktır' diye verir gazı. emevi ordusu geçide ulaşır, roland ve adamlarına hücum eder. başlarında da arap kralı marsile'in akrabaları vardır. roland mızrağıyla marsile'in yeğenini haklar, olivier de kardeşini. oniki şövalyenin her biri sürüyle düşmanı kılıçtan geçirirler. roland'ın mızrağı 15 düşmanı öldürdükten sonra kırılır, roland azizlerin kutsal emanetlerini taşıyan kılıcı durendal'ı çeker, düşmanın üzerine hücum eyler. karşısına çıkan cherubles isimli arabı bir kılıç darbesiyle baştan aşağı yarıp -zırhıyla birlikte- ortadan ikiye böler, herifin atının omurgasını bile biçer. böyle de hayvani güç kuvvet sahibiymiş roland efendi.
olivier de o arada mızrağını kırmış, sapıyla milletin beynini patlatıp yardırmakla meşguldür. roland bunu görür, 'kanka, odunla savaşılır mı yahu, kılıcını niye çekmiyorsun?' diye hayret içinde seslenir. olivier de bir yandan düşman haklarken bir yandan buna cevap yetiştirir: 'kılıcı çekmeye vakit olsa dükkan senin, iki saniye nefes aldırmıyor ki şerefsizler!' başpiskopos peder efendi turpin de boş durmamış, arapların bir sürüsünü biçmiştir. franklar sağlam direnir, öğlene kadar çok çetin bir şekilde savaşırlar. tam öğle vakti emevilerin kralı marsile takviye birlikleriyle çıkıp gelir. bunu gören roland, üvey babası ganelon'un hıyanet ettiğini anlar. 'vay şerefsiz herif, bizi düşmana satmış! ama şehit düşsek de kral charlemagne intikamımızı alacaktır elbet. varalım şunları tepeleyelim!' diyerekten sürer atını. olivier de o arada fırsat bulup kılıcını çekmeyi başarmıştır.
ama bir türlü bitmek bilmeyen emevi orduları karşısında franklar yorulur, roland'ın on bir şövalye yoldaşı birer birer yenilip can vermeye başlar. bunların emrindeki bin asker de ciddi kayıplar vermiş, hepi topu altmış tane kalmışlardır. bunul gören roland, olivier'i dinleyip olifant borusunu öttürmediğine pişman olur, 'ne yapsak, olifant'ı öttürüp charlemagne'ı yardıma mı çağırsak?' diye sorar. olivier 'ah be roland, beni zamanında dinlemedin, korkaklık olur dedin. asıl şimdi yardım çağırmak korkaklık olur. beni dinlesen hepimizin hayatı kurtulmuş olurdu' diye terslenir. roland 'yok aga ben öttüreceğim boruyu, niyazi olacağız yoksa' diye diretmeye kasar. olivier'in sabrı taşar, 'bildiğin gibi yap ulan hıyar herif, ama buradan sağ çıkarsak bacıma nişanı attıracağım, senin sabırsızlığın ve keçiliğin yüzünden mahvolduk lan! sana verecek bacım yok benim, senin gibi arkadaşım da yok!' diye haykırır. meğer roland bunun bacısıyla nişanlıymış... bunların dalaştığını duyan başpiskopos turpin varıp gelir, 'yapmayın etmeyin, şimdi boruyu öttürseniz bile charlemagne artık iyice uzaktadır, mümkünatı yok vaktinde yetişemez. ancak düşmandan intikamımızı alır, ölü bedenlerimizi usulünce gömer. hadi siz de biririnizle dalaşmayı bırakın da düşmana girişin bakayım!' peder efendi ne de olsa görmüş geçirmiş adam, bunlar da artık ergen triplerinden utanır kılıçları çekip düşmana hücum ederler yine.
roland bir yandan kılıç vurur bir yandan etrafa bakar, durum umutsuzdur. en sonunda olifant borusunu çıkarır, öyle bir şiddetle üfler ki, şakakları çatlar, ağzından burnundan kan boşanır. olifant'ın muazzam sesi dağları taşları titretir, yüz altmış kilometre ötedeki charlemagne'ın kulağına ulaşır. etrafındaki asilzedeleri de olifant'ın sesini duyup irkilirler. charlemagne 'aman lordlar, roland'ın başı derttedir, dörtnala geri dönelim de yetişebilirsek kurtaralım' buyurur, hain ganelon 'sen bu oğlanın egolarını bilmez misin, düşman birliği saldırmıştır da roland adamlarıyla bunları haklamış böbürlenmek için öttürüyordur boruyu' diye saçma sapan laflar yumurtlar. bilge bir kişi olan dük naimes 'bu herif ne diyor yahu, roland gururlu çocuktur, çok zor durumda kalmasa hayatta öttürmezdi olifant borusunu' diye mantığını konuşturur.
o lahza kral charlemagne ganelon'un hıyanet ettiğine ayıkıp aşçılarına 'derhal bu herifi alıp zincire vurun, bir temiz dövüp patates çuvallarıyla beraber bir katırın sırtına atıverin' diye emreder. aşçılar ganelon'u yaka paça derdest edip sopayı basarken charlemagne vurur mahmuzu, bütün ordusuyla birlikte roncevaux geçidine doğru dörtnala sürer. roland'ı kaybedeceğiz diye ağlayan süvariler tozu dumana katıp kralın arkasından giderken gözlerinden akan yaşlar rüzgara karışır.
öncüler savaş borularını öttürürken olifant'ın sesi bir kez daha duyulur. kral charlemagne iyice galeyana gelip sarp dağ yollarını aşarken roland da dağların yamaçlarına doğru bakar, gözünün gördüğü yere kadar serilmiş frank askerlerinin cesetlerine ağıt yakar. charlemagne ordusunun savaş borularını duyan araplar tepelerden dökülüp daha da büyük bir hırsla roland ve kalan birkaç silah arkadaşına saldırır. roland 'şehit düşeceğiz, ey yoldaşlar! charlemagne kral yoldadır, vardığında her birimize karşılık yüz arabın leşini bulsun, davranın da haklayabildiğiniz kadarını haklayın!' diye haykırır.
arap kralı marsile dalkılıç roland'a saldırır, roland bunun elini bir darbeyle keser atar. marsile adamlarıyla birlikte savaş meydanından tüyer. o arada marsile'in amcası olivier'e hamle eder, sırtına mızrağı saplayıverir, mızrak olivier'in göğsünden çıkar. 'charlemagne sizi terk edip gitti, sırf seni gebertmekle bütün ölen müslüman askerlerin intikamını aldım ey kefere!' diye hönkürürken olivier aldığı ölümcül yaraya rağmen bir döner, berserk moduna geçip kılıcını herifin kafasına indirdiği gibi alt dişlerine kadar yarar geçer. etrafını saran arapları da buğday başağı gibi biçtikten sonra son kalan nefesiyle roland'a seslenir, 'ey dostum, ayrılık vakti geldi artık!' deyip ruhunu teslim eder. olivier'in öldüğünü gören roland kederinden ve olifant'ı öttüreceğim diye kendini paralayıp takatsiz kalmaktan atının üstünde bayılıp kalır. kendine geldiğinde başpiskopos turpin'i yanında bulur, peder efendi roland baygınken bir sürü arabı haklamıştır. oniki şövalyeden gautier isimli biri daha bulunup gelir, bunlar üçü düşman haklamaya devam ederken başka bir emevi birliği dağdan inip bunlara mızrak ve ok yağdırmaya girişir.
turpin dört mızrak darbesi yer, gautier şehit düşer, roland'ın atı da otuz mızrak darbesiyle ölür. roland olifant'ı son bir kez daha öttürür. charlemagne da daha yarı yola gelmemiştir, olifant'ı duyup paniğe kapılır, çünkü sesi daha zayıf gelmiştir bu sefer. kral anlar ki roland yenilmek üzeredir. etrafını saran araplar roland'ın zırhını, kalkanını paramparça eder ancak vücuduna ne kılıç, ne de mızrak işlemiştir. bunu gören çöl bedevileri paniğe kapılıp kaçar.
roland etrafını kolaçan edip oniki şövalyelerin onbirinin cansız bedenlerini görür, hem kederinden hem de kan kaybettiği için yine kendinden geçer. turpin olifant'ı roland'ın elinden alır, roland'ı ayıltmak için nehre doğru su doldurmaya gider, lakin aldığı yaralar ölümcüldür. suya ulaşamadan yere düşer ve oracıkta ruhunu teslim eder.