1. 'ın bir şiiri.

    *****

    - ben eskiden bilirdim tiryaki bir aktar vardı
    uzun birtakım saplar ve hazin kokular satardı

    bir aşktı günden geceye hazırlayıp durduğu
    sağlam aşkları ahşap bir duman olarak savurduğu

    elleri üç-beş yüz insanın nemli karanlık gecesinde
    oysa o nemlerle ne renkler parıldardı bir yol gecesinde

    haritasız bir coğrafya henüz, kansız bir aracılık
    çünkü akdeniz acemilere ve büyük odalara açık

    kervanlar gümüş bir ağıt gibi illirya'dan anadolu'dan
    atlar, tüccarlar ve kılıçlar hiç köprüsüz geçerlerdi sudan

    ey canım büyük suların ve geniş yolculukların adı
    dantelli kadınların ve adamların ağzında bir iklimin tadı

    - ve aktarın düşlerinin birleşmesi büyük başkentlerle
    sivri burunlu ve para kesesi kullanan bazı kişilerle...

    dantel ve aranış, zencefil ve tarçın ve misk ü amber
    bir kaleyi almaya, bir bayrağı kaldırıp indirmeye yeter

    herkesin önce bir cinselliğe yatkın cömertliği
    havalandırırdı odaları, söylevleri, kervansarayları ve her

    anadolu bir geçiş, pers bir yenilgi, hint bir varıştı
    ey canım ay başka, otlar adam boyu, ağaçlar bir karıştı

    herkesin ağzında avrupa'da bir yabancı acılık
    ve akdeniz bütün tüccarlara ve el değmemişlere açık

    kervanlar sevinçli bir tunç olarak anadolu'dan
    develeri ve uzun saçlarıyla köprüsüz geçerlerdi sudan

    önce bizans, sonra iznik, sonra ovalar belki
    hepsinin bir pusula ve bir varıştı akimdaki

    aldılar geldiler giysileri ve at kişnemeleriyle
    keselerinde altın ve bol ceplerinde kişnişleriyle

    ?aktarın büyükbabası da kendi gibi aktardı
    ahşap bir dükkânda bir yol bulmayı satardı...

    adalardan adalara, aktarlardan aktarlara ve bir rüzgâra
    karıştılar müslüman mezopotamya ve hıristiyan roma

    anadolu bir geçitti amansız bir sultan buyruğuna
    birisi kırkbirinci düğümü atarken bir kısrağın kuyruğuna

    bir dağın arkası güç aşılırdı, aşklar da aşılırdı
    tarçınla, büyük güneşlerle mavi pilâvlar pişirilirdi

    bir ülkede bir kraliçe bir mektubu okurdu
    mektupta firengili aşklar ve yeminler olurdu

    güzel kelimeler, solgun yüzler ve fetihler çağı
    hepsinin gönderlerinde bol geçmişli bayrağı

    bir şövalye çelik zırhında gerinirdi hızla
    kuzeyde aşk da geçerdi mevsim de hızla

    kraliçe büyük hışırtıları ve yanında şairleri
    dokuz bölümlü şatolarında bir ileri bir geri

    baharat yolu bir gün elbet daha da kısalacaktı
    o sıcak ülkeler ve baharları onların olacaktı

    suyu alınmış yemişler, güneşte kurutulmuş nesneler
    koyu yeşiller, asya kırmızıları, gecelerle tükenmeyen kösnüler

    - ve aktarın düşlerinin birleşmesi büyük başkentlerle
    sivri burunlu ve para kesesi kullanan bazı kişilerle

    büyük macerası insanoğlunun büyük kalma tutkusu
    ey canım ey yengeç dönencesinin büyük tutkusu

    büyük avcılarla kaplan dişi ve pazar toplayan
    kadınlarını ve çocuklarını azar azar toplayan

    neyin varsa gitti gidecek kadirbilmez metropollere
    şimdi ananasa, bibere, daha sonra petrollere

    hazırla artık büyük ve geniş o mavi elbiseni
    her şeyin öyle eski öyle köklü öyle koruyor seni

    senin hüznün bir yazgıdır bir eski zamandır
    büyüksün artık büyük dirimine beni inandır

    ellerin hep insancıl ve beceriksiz nereye koysan
    kıpır kıpır her şeyini biriktirir parmakların bir duysan

    mavi yeşil bir hançersin hiç kınında durmaz
    bir çocuğun yeşil mavi gözü, bakar yorulmaz

    bir değişmezlik sanırsın çoktan beri her şeyi oysa
    bir vakitler güneyde öyle kötü kullanılmış ki

    ovaya yayılır, dağda toplanır, sevdanı çiçeklersin
    şattülarap'ta bir gece ay tutulmasını beklersin

    ve kervanlar ordu olarak dörtnala orta-doğu'dan
    azgın bir yenilgi gibi köprülerle geçerdi sudan

    bakırçayı kendini bildi bileli marmara'ya akardı
    kuzey güney iki kıyısında insanlar yatardı

    bir okşamaydı koca gözlü akdeniz'in rüzgârı
    zeytinleri karartırdı bir celâlinin hassas topukları

    ve istanbul'da haliç'in kıyısında, tahmis çarşısında
    bir sinagog, bir kilise, bir cami karşısında

    - bir aktar vardı bir topaç gibi sakız şimşirinden
    kaytanı ingiliz, dönüşü hindistan güneşinden

    büyük avcılar gibi kaplan dişi ve pazar toplayan
    bir ülkenin sıcağını azar azar toplayan

    incelik ve zencefil ve firengi, petrol ve bakır
    önce akdeniz yöresini ve sonra her yeri sardı

    sonunda yeniden geldiler, ekmek ve şirkettiler
    çok uzak gittiler, baharat yolu'nun başına gittiler

    papazlar, krallar ve avrupa'nın bütün kopukları
    gökleri sevmenin ve gülleri sevmenin ülkesine vardı

    artık bir okşama değildi koca gözlü akdeniz'in rüzgârı
    bütün rüzgârlar konya'dan aşağı kilikya'dan yukarı

    rüzgâr hep o rüzgâr, hint denizinde kaldırır suları
    sevindirir kuytu limanlarda kadınsız korsanları

    baharat yolu korsanlarla uzadı, kanallarla kısaldı
    sonunda ne kaldı, bahar görmemiş ölülerden başka, ne kaldı

    suları gemilerle geçtiler birçokları boğuldu
    kalanlar kurtuldu, ölenler bir eski hikâye oldu

    irmaklar, aktarlar, askerler ve bir akşamın yarısı
    ırmaklar, aktarlar ve bir akşamın sadece yarısı...
    #20272 kesret | 8 yıl önce
    0şiir