büyük savaş olarak da bilinen ve gerçekten de ikincisi çıktıktan sonra "birinci" namına kavuşan bu savaşın patlak vermesinden sonrası konusunda bilgimiz az çok var ve görece olarak da nesnel bir halde. ancak bu savaşın neden çıktığı sorusuna geldiğimizde her kaynak kendisine göre bir yanıt veriyor - ve bu, en azından bence, şaşırtıcı bir şey.
uluslararası ilişkiler dahilinde üç (yapısal, iç politikasal ve bireysel) çerçeveden bakıldığında şöyle bir şey söyleniyor. yapısal anlamda almanya'nın aşırı ve hızlı bir biçimde güçlenmesi ve müttefiklik sistemlerinin esnekliklerini kaybetmesi gibi bir durum var. esnekliğin kaybolmasının da birden fazla sebebi bulunuyor. mesela dönem dahilinde ortaya çıkan pan- akımları. Özellikle panslavizm, tebaaları arasında çok sayıda slav bulunan osmanlı ve avusturya-macaristan imparatorluğunu çok endişelendiren bir akım. ikincil olarak ülkelerin barış konusunda çok çekincelerinin olmaması geliyor. bu konuda en güzel (ve en çarpıcı) örneklerden birisi curiositystream'den de izleyebileceğiniz renklendirilmiş 1. dünya savaşı belgeseli. bu belgeselde devletlerin uzun süren barış dönemi ile savaşın ne kadar pis bir şey olduğunu unuttuğu, varolan savaş fikrinin de roman, resim ve diğer sanatsal öğelerden filizlenerek ulvi bir şey haline getirildiğini söyleniyor ki fransız askerlerinin falan güle oynaya neden cepheye gittiğini de gösteriyor. esnekliğin kaybolmasındaki üçüncü faktör de alman dış siyaseti. kayzerin daha fazla güç edinmek için izlediği politikalar çok belirsiz ve hantal.
iç politika bağlamında ise çökmeye yüz tutan avusturya-macaristan ve osmanlı imparatorluklarının iç krizleri, almanya'daki iç politik durum ve 1914'te başgösteren kriz dengesizliği durumu var. milliyetçiliğin yükselmesi ile beraber imparatorlukların çok uluslu tebaaları isyan etmeye başlıyor. 1912'de Balkanlardan osmanlı'nın yenilgi ile çıkması, diğer balkan ülkelerinin aklına "eğer türkleri atabildiysek, niye avusturyalıları da atmayalım" sorusunu getiriyor.
bu anlamda liderliği alan sırbistan oluyor. nitekim saraybosna'da veliaht franz ferdinand'ın öldürülmesi tetikleyici faktör olsa da esas olay avusturya-macaristan imparatorluğunun sırbistan'ı zayıflatma ve balkan slavları arasında yükselen milliyetçilik akımının lokomotifi olmasını engelleme isteği. nitekim bu katliamın ardından avusturya macaristan imparatorluğu kendi müfettişlerini yollamak isteyince sırbistan'ın "sırbistan bir avusturya macaristan vilayeti değildir!" şeklinde yanıt vermesi üzerine savaş ilan ediliyor. bu anlamda general von hötzendorf'un "cinayete karşı bir intikamdan ziyade tam da bu yüzden avusturya-macaristan imparatorluğu sırbistan'a karşı kılıç çekmelidir" sözü de manidardır.
almanya'daki iç durum ise - ki bu halen çok tartışılan bir savdır ve kimi tarihçiler bu savı savunan fischer'i abartmakla suçlar- pratik olarak dönem almanya'sının toprak sahibi aristokratlar ve büyük kapitalistler tarafından yönetilmesi. bu elitler iç reformlar yerine genişlemeci ve maceraperest politikaların izlenmesini istiyorlar ve başarılı da oluyorlar.
son olarak 1914'te dünyanın sahip olduğu kriz dengesizliği de bir etken. basitçe tüm ülkelerde bir "saldırı muhteşem bir şeydir yaa" kafası var. hızlı mobilizasyon ve sahaya asker sürerek ani manevralarla hızlı bir savaş durumu hayal ediliyor. nitekim bu savaş da öyle yıllar yıllar sürecek diye başlamıyor. başlangıçtaki genel kanı "ya bir iki ay hadi olsun dört ay olsun bitecek" şeklinde. ancak bu böyle olmuyor.
bu savaşın bu kadar kanlı olmasının bir sebebi de endüstriyel devrim sonrası yapılan ilk savaş olması. geçmiş dönemlere kıyasla inanılmaz yoketme gücü olan silahlar sahada kullanılıyor ve ne kullanan, ne de kullanılan taraf bu kadar yıkıcı olabileceğinin henüz ayırdında değil. fransızların makinalı tüfek ateşine karşı askerleri marş ettirmesi gibi trajik durumlar yaşanıyor. nitekim orduların modern anlamda bir görünüm ve hale kavuşması bu savaşın sonrasında olan bir şey diyor dan carlin hardcore history'de ilgili podcastte ki bence haklıdır bu anlamda.
bireysel, yani liderler, anlamında da 1. dünya savaşını manidar kılan şey liderlerin çok da ahım şahım kişilikler olmaması. Tüm bu olayı tetikleyen savaş ilanını veren avusturya imparatoru franz joseph yaşlı ve general von hötzendorf ve dışişleri bakanı kont leopold von berchtold'un elinde oyun hamuru gibi oynanan birisi.
toparlarsak; derin sebepler arasında: - almanya'nın hızlı yükselişi - iki kutuplu müttefiklik sistemi (almanya, avusturya-macaristan, italya'ya karşı fransa, rusya ve ingiltere) - milliyetçilik - iki imparatorluğun iç krizleri
dolaylı sebepler olarak: - alman politikaları - barış durumuna karşı duyulan genel isteksizlik havası - liderlerin kişisel zaafiyetleri
tetikleyici sebepler de: - franz ferdinand'ın saraybosna'da öldürülmesi - kriz dengesizliği yüzünden hızlı bir biçimde tarafların birbirlerine savaş ilan etmesi
olarak gösterilebilir.
bu savaşın sonrasında milletler cemiyeti kuruluyor ki devletler bir daha bu şekilde kanlı bir biçimde birbirine girmesin. ama başta fransa'nın "biz yükselen bir almanya istemiyoruz" isteği ve diğer sebeplerden ötürü avrupa yine birbirine bir güzel giriyor. o da o başlığa kalsın.