edebiyat dünyasının en ilginç ve en önemli "düşün" karakterlerinden biridir.
albert camus, yola çıktığı düşünce sisteminden vardığı sonuçların yansımasını bu karakterde somutlaştırmıştır. meursault, büyük bir umursamazlık içinde dünyaya yabancılaşmış kişiliktir. buradaki önemli ayrım ise, bu yabancılaşmanın sanayileşen toplum sonucunda olmamasıdır. karl marx tarafından ortaya konan yabancılaşmadan farklı türdedir bu izole olma durumu. marx, sanayi devriminden sonra sanayileşen toplumla birlikte insanların da makineleşeceğini ve dolaylı olarak bir yabancılaşma sürecinin başlayacağını söyler. meursault'nun yabancılaşması bununla ilgili değildir.
meursault, camus'nün öngördüğü doğrultuda, aklındaki soruların cevapsız kalmasından dolayı oluşan saçma(absürt) durum yüzünden doğan bir yabancıdır. kitapta bu durumun ortaya çıkışı gösterilmez; ortaya çıktıktan sonraki gelişmeler ele alınmıştır. jean-paul sartre'ın özgürlük yollarındaki mathieu adlı karakteri ile hayata bakış açısından benzerlik taşır. bununla birlikte uygulamada farklılıklar mevcuttur. örneğin mathieu hala acı çeken, çevresindeki insanlar için endişelenen bir karakterdir. meursault ise tamamen ilkel arzularından başka bir duygusu kalmamış makine gibidir. yemek, içmek, sevişmek ve bunları karşılayabilmek için işe gidip gelmek onun elinde kalan son insani(böyle denilebilirse eğer) taraflarıdır. kısaca tam bir yabancıdır.
türkiye'de zeki demirkubuz'un yönetmenliğini yaptığı yazgı adlı filmde serdar orçin -birebir sayılmayacak da olsa- bu karakteri canlandırmıştır. romandaki meursault ve rahip arasında geçen diyaloğun benzeri, filmde musa ile savcı arasında geçmektedir. filmin muhtemelen en etkileyici kısmı da burasıdır.
mevzuya tanık olmayan, onu bilmeyen okurlar için gereksiz, anlamsız ve sıkıcı bir kişiliktir kendisi. bu yüzden de birçok otorite tarafından dünyanın en iyi romanları arasında yer alan bir kitabın kahramanı olan bu karakter ülkemizde pek bilinmez, tanınmaz.