rusya'nın somurtkan bulutlarının altında okudum oblomov'u.
döneminin birçok rus klasiği gibi oblomov da derin ve zekice yapılan psikolojik çözümlemeler eşliğinde başlıyor, realizmden beslenip, insan tasvirleriyle süslenerek devam ediyor. her şeyden önce döneminin üç edebiyat tanrısı gibi(fyodor mihailoviç dostoyevski, lev nikolayeviç tolstoy ve ivan turgenyev) ivan gonçarov da gogol'ün palto'sundan çıkan bir eser yaratmıştır oblomov ile. yüzyıllardır süregelen romantizm ve klasisizm'in çöpe atıldığı bir roman yazarak kanıtlamıştır bunu gonçarov.*
yine döneminin birçok rus klasiği gibi sağlam ve derinlemesine işlenen bir kurgu, büyük bir ustalıkla ete kemiğe büründürülmüş, okurken kanıyla canıyla yanı başınızda hissettiğiniz karakterler, rus insanının doğal meşrebi, aforizmalarla dolu sürükleyici bir hikaye...
kültür yayınlarının 12. basımı olarak piyasaya sürülen çevirinin (sabahattin eyüpoğlu-erol güney ikilisi tarafından çevrilmiş) önsözünde de vurgulandığı gibi, gonçarov'un romanda söylemek istediği asıl mesele devrin batı ve doğu arasında sıkışan rus insanı için asıl doğru olanın ne olduğudur. bir yanda doğunun uyuşuk feodal beyi gonçarov dururken(yatarken de diyebiliriz* ), diğer yanda batının değerlerini iyi bilen, hayatını ve tarzını buna göre düzenleyen yarı alman yarı rus olan ştoltz vardır. ştoltz çalışkan ve dinçtir. oblomov ise tam tersi... gonçarov, romanında sık sık bu iki yakın dostun yollarını kurgu gereği kesiştirirken, onların karakterleri ustalıkla inceleyip okurun önüne koyar ve karşılaştırmayı okurun kendisine bırakır.
romanı okuyanların bildiği gibi oblomov olumsuz yönden eleştirilmeye çok müsait bir sünepedir. bu durumu başına gelen bir aşk durumu ile biraz aşsa da aslında genel halinden bir şey değişmemiştir. bununla birlikte, oblomov'un da kendine göre haklı yanları vardır ve yazar bunları da gayet nesnel biçimde karakterinin ağzından koyar ortaya.
öyle ki romanın bir bölümünde oblomov'un, ştoltz'un kendisini(oblomov'u) yattığı yerden kaldırmak için söylediklerine karşılık verdiği şu sözlerinde ona hak vermemek elde değildir:
"toplum! senin beni bu adamların içine götürmeye çalışman, onlardan iyice nefret etmem için herhalde. hayat; amma da hayat ha. ne bulabilir insan orada? fikir meseleleri mi var? duygu meseleleri mi var? bu hayatın bir ekseni yok: derin, önemli hiçbir yanı yok. bütün bu salon adamları benden çok daha uyuşuk, benden çok daha ölü. hayattaki gayeleri ne? benim gibi yatakta uzanmıyorlar ama bütün gün sinekler gibi aşağı yukarı inip çıkıyorlar. ne çıkıyor bunlardan? bir odaya girersin, bakarsın ki herkes karşılıklı oturmuş, ciddi ciddi duruyor. yaptıkları nedir? iskambil oynuyorlar... diyecek yok güzel bir hayat doğrusu. yaşamak isteyen bir ruh için ne yaman bir örnek! ölü değil mi bu adamlar? oturdukları yerde uyumuyorlar mı? ben yatakta yatıyorum, kafamı valeler ve aslarla doldurmuyorum diye kabahatli mi oluyorum?"
bu paragraf aslında oblomov karakterinin özeti niteliğindedir. aslında kendince haklı nedenlere de sahip olan oblomov'u bu şekilde okura sunar gonçarov.
yazarın kaleminin, üslubunun güzelliği ve başarısı bir kenara, yaşadığı dönemin sorunları içinde böylesine özgün(ama bir o kadar da gerçek) bir karakteri ele alış biçimi açısından bakıldığında gonçarov mükemmel bir çıkarmıştır. işte bu yüzden de yazdığı roman asırlarca unutulmayanlar arasına girmiş ve dünyanın en önemli edebiyat mirasları arasına rahatlıkla girebilmiştir.