geçenlerde eski zamanlardan kalma, tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş bir belgesel videosu izledim. olay yerinde canlı çekilmiş gerçek görüntüler. büyük deprem olmuş, taş üstünde taş kalmamış. enkaz altında binlerce belki on binlerce insan. millet perişan halde. tanrı bir daha yaşatmasın, 99 depremini görenler bilir nasıl korkunç bir ortam olduğunu.
devletin en tepe noktasından biri felaket haberini alır almaz olay yerine gelmiş. ailesi enkaz altında kalmış vatandaşlar adama bağırıp çağırıyorlar. dayının biri son perdeden bağırarak şikayetleri sıralıyor: 'kızkardeşim enkaz altında! buldozer yok, ekskavatör yok, vinç yok bir bok yok! hiç bir şeyimiz yok, yardım edecek adam yok, nerede yardım!'
bıyıkları yeni terlemiş gençten bir çocuk son perdeden ağlıyor, ailesi enkaz altında kalmış. adam çocuğun koluna dokunuyor, teselli etmeye yelteniyor. kalabalıktan dayının biri bağırıyor isyan ediyor, 'anlıyorum' diyor adam, ağıt yakan gencin hemen arkasında duran ihtiyar, 'ne anlıyorsun! vinç lazım bize enkaz kaldıracak!' diye çemkiriyor söver gibi. başka birisi 'buraya niye geldin, ne işe yarayacaksın?' gibilerden bir şey hönkürüyor arkalardan.
acıdan, panikten kendilerini kaybetmişler, kaba saba ve saygısız bir şekilde bağırarak hitap ediyorlar, sözünü kesiyorlar. matem dolu kederli yüz ifadesi hiç değişmiyor, zerre kadar sinirlenmiyor. koruma falan yok etrafında bu arada ha, milletle dirsek teması halinde. bildiğin bir karış mesafe insanlarla arasında. her kafadan bir ses çıkıyor, herkes agresif bir şekilde bağırıp çağırıyor.
kamera adamın yüzüne zoom yapıyor, gördüğü korkunç manzara karşısında fena halde sarsıldığı gözlerinden ayna gibi okunuyor. ona rağmen yıkılmaz bir dağ gibi duruyor, alabildiğine metin ama gözlerine bakınca dünyanın bütün kederini görüyorsun. gözümün önünden gitmiyor hala o yüz ifadesi, o bakışlar.
öyle bir an bakıyor uzaklarda bir yere, sonra hemen kendini toparlıyor. büyük bir itidalle, vakarını hiç bozmadan, üzgün ama güven aşılayan bir ses tonuyla tane tane konuşuyor. 'şimdi bakacağız, durum tespitine başlıyoruz, buldozer ekskavatör ne varsa gelecek merak etmeyin, hemen hallediyoruz' diyor, millet bağırıp çağırmayı bırakana kadar üstüne basa basa tekrar ediyor, o ses tonunu tarif edemem kendiniz duymanız lazım.
az önce son perdeden çemkiren millet beş saniye içinde kuzu gibi oluyor. demin hakaret eder gibi bağıran ihtiyar gözlerinden yaşlar boşanarak, umutla minnetle bakıyor. zifir karanlık denizin ortasında deniz feneri gibi duruyor adam. travmatize olduğu bariz ama herkes için güçlü olmak zorunda. başka bir seçeneği yok çünkü.
sağlam kalan birkaç binadan birinde derme çatma bir kriz masası yapmışlar, yanındaki yetkililerle birlikte oraya geçiyorlar. şehrin yöneticileri, bölge yetkilileri hepsi orada. eli gözlerinde, başı eğik, yıkık bitap halde oturuyor adam. yöneticilerden biri şikayet ederek başlıyor, alayı panik halinde ne yapacaklarını şaşırmış. çaresizlik hepsinin yüzünden akıyor.
elini gözlerinden çekip doğruluyor, bunlara bir süre kulak veriyor, sonra kafasındaki acil durum planlarını anlatmaya girişiyor. yerel yöneticilerden biri "vinçler enkaz kaldırmak için kullanılıyor, havaalanını açmaya vinç yok" babında veryansın ediyor. tam o sırada telefon çalıyor. telefonu eline alıp kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladığında ortam bir anda sihirli değnek dokunmuş gibi oluyor. sanki az önce bitik halde oturan o değilmiş gibi insanın iliklerine kadar güven aşılayan bir sesle konuşuyor, acilen yollanması gereken araçları sıralıyor, derhal yola çıkarılmasını emrediyor. 'durum çok ağır, çok acil' diyor, tane tane tekrar ediyor ki karşıdaki eksik duymasın, işin vehametini iyice anlasın. buldozerdi, vinçti ekskavatördü, artık ne gerekiyorsa takır takır hepsini organize ediyor. en az vakit kaybıyla nakliye yapmaları için ne yapmaları gerektiğini anlatıyor, akıl veriyor.
o telefonda talimat yağdırırken karşısında az önce çaresizlik içinde çırpınan yetkililerin yüzüne bir ışık geliyor. adamın orada birkaç saniye içinde geçirdiği dönüşüm inanılmaz. küllerinden doğan anka kuşu mu desem artık ne desem, ağzım açık izledim böyle.
telefonu kapattığında odadaki herkes 'şükürler olsun kurtarıcı geldi' modunda. 'sakin kafayla düşünüp mantıklı bir plan yapalım şimdi' diyor adam, sesini yükseltmeden, gayet sakin ve rasyonel bir tavırla ortalığı domine ediyor. herkes çıt çıkarmadan kulak kesilmiş dinlemekte. öncelikler nedir, halkın beklentileri nedir ne yapılması gerekiyor sayıp döküyor, oracıkta 2 dakikada kafasında tasarladığı acil durum planlarını takır takır anlatıyor, sağ kurtulan vatandaşlar konusunda empati dersi de veriyor. herkes artık ne yapacağını biliyor, panik ve çaresizliğin esamesi bile okunmuyor daha. bu adamın olduğu ortamda sırtlarının yere gelmeyeceğini idrak ediyorlar. insan değil mitolojiden çıkıp gelmiş titan sanki mübarek.
zerre kadar abartıyorsam namerdim.
o korkunç faciadan ne kadar ağır travmatize olduğu yıllar sonra tv röportajında anlatırken gözyaşlarına hakim olamamasından belli oluyor. dağ gibi adam bildiğin hüngür hüngür ağlıyor, ufacık çocuğunun cenazesini enkazdan çıkaran babayı, kendisine sarılıp minnet duaları eden nineyi, enkazlardan bir süre sonra artık sırf ceset çıkmaya başlayınca hissettikleri çaresizliği, orada haftalar boyunca kaldığı süre içinde gördüğü yürek paralayan trajedileri anlatırken. ve o memlekette yıllar sonra bile tapıyorlar o adama. hiç unutmuyorlar orada yaptıklarını.
velhasılı kelam, devlet adamı nedir, nasıl olmalıdır o beş dakikalık videodan öğreniyorsun monşer. 5000 sayfa kitap yazsan o videonun yanına bile yaklaşamaz. sonra aklıma soma faciası geliyor, ölen madenci yakınlarını tekmeleyen parti devleti fedaileri, şikayet eden vatandaşı yaka paça derdest eden yurdum despotları, dün varoşta sürünürken bugün ne oldum delisi olmuş, sömürge valisi havalarında gezen, helaya bile koruma ordularıyla, lüks makam araçlarıyla giden cibilliyetini siktiğimin ortadoğu çomarları geliyor, basıyorum küfürü basıyorum kalayı.
merak edenler varsa ismiyle başlık açıp oradan anlatacağım hepsini az sabır. isim ve ülke belirtmememin nedeni de olayı siyasi önyargılar ve şartlandırmalardan arındırıp ırkı, milliyeti ve siyasi kimliğinden bağımsız "insan" olarak göstermekti. böylece herkes objektif olarak bakıyor. video dahil hepsini ekleyeceğim. yaşı yetenleriniz aslında zamanında ismini çok duydu ama şimdi hatırlamazsınız, çünkü ancak despotlar ve tiranlar akılda kalıyor.
not: bunu ekşi'de tefrika etmiştim, oradan okuyanlar hatırlar sanırım. daha devamı da var bunun.